Her yıl bir milyon iş yarattık yarattık, yoksa işsizlik daha da artacak

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Yılın son aylarında hızlı bir artış gösteren ve aralıkta ulaştığı yüzde 12.7 ile aylık bazda neredeyse son yedi yılın en yüksek düzeyine çıkan işsizlik oranı, 2016 ortalamasının nasıl geleceğinin işaretlerini zaten veriyordu. TÜİK tarafından dün açıklanan yıllık ortalamaya ilişkin veriler, bu yüzden hiç de sürpriz olmadı. İşsizlik, 2016 yılı ortalamasında yüzde 10.9 düzeyinde gerçekleşti. Bu, 2010 yılındaki yüzde 11.1'den sonra en yüksek oran. Yani Türkiye geçen yıl son altı yılın en yüksek işsizlik gerçekleşmesini yaşadı.

2016, üçüncü çeyreği itibariyle yirmi yedi çeyrektir süren büyümenin tersine döndüğü bir yıl. Yıllık büyüme de çok iyi gelmeyecek. Dolayısıyla böyle bir yılda işsizlikte daha iyi bir oran beklenemezdi zaten.

Yalnızca büyümenin hız kesmesi ve üçüncü çeyrekte küçülme yaşanması da değil tabii ki işsizliği böylesine artıran. Kamu, işverene bazı destekler sağlamış olmakla birlikte, asgari ücretin 2016 başından geçerli olmak üzere yüzde 30 artırılması ve her geçen gün çoğalan Suriyeli mültecilerin kayıt dışı ve çok daha düşük ücrete razı olarak çalışmayı kabul etmeleri de işsizliği artıran etkenlerden.

On bir yılın özeti ne diyor?

TÜİK, yeni seri işgücü istatistiklerini 2005 yılına kadar geri götürdüğü için bu yılı esas alarak 2016'ya kadar olan on bir yıllık dönemde ne gibi değişiklikler olduğuna bakalım.

Bu on bir yılda 15 yaş üstü nüfusumuz 10.4 milyon arttı. Bu dönemde işgücünde 8.8 milyon artış oldu. İşgücündeki bu artışın 7.6 milyonuna iş yaratabildik, yani 1.3 milyona yakın kişi işsiz kaldı. 2005 yılında 2 milyon işsiz vardı, 1.3 milyon kişinin eklenmesiyle 2016'daki işsiz sayısı 3.3 milyona çıktı.

Bir milyon artışla yerimizde sayacağız

2006-2016 dönemi gerçekleşmesi 15 yaş üstü nüfusun her yıl ortalama 942 bin arttığını gösteriyor. Yine bu dönem ortalamasına göre işgücünde ise 804 bin kişilik artış var.

Nüfusumuz arttıkça yıldan yıla olan büyüme de daha belirgin hal alacak. Ayrıca işgücüne katılma oranı artış eğiliminde. Her ne kadar hala gelişmiş Batı ekonomilerinin çok çok altında bir işgücüne katılma oranına sahipsek de, bu oran giderek artıyor. Örneğin 2005 yılında yüzde 45 düzeyinde bulunan işgücüne katılma oranı geçen yıl yüzde 52'ye çıktı.

Bu oranın Batı ekonomilerinde yüzde 70'ler dolayında seyrettiğini, dolayısıyla Türkiye'de işsizlik oranının çalışmak isteyenlerin, yani işgücüne katılanların azlığı sayesinde bu düzeyde bulunduğunu da unutmamak gerekiyor. Bizde işgücüne katılma oranı bırakın yüzde 70'leri, yüzde 60'a bile çıksa işsizlik oranımız bir anda yüzde 20'leri aşar.

Bir yandan nüfusun artmakta olduğu, diğer yandan çalışmak isteyenlerin giderek artacağı gerçeği karşısında bizim işsizliği aşağı çekebilmek için her yıl bir milyondan fazla yeni istihdam yaratmamız gerekiyor. Ya da şöyle söyleyelim. Her yıl bir milyon istihdam yaratabilirsek, işsizlik oranı anlamında yerimizde sayacağız. Çift haneye ulaşan işsizliği azaltabilmemiz yegane yolu, her yıl bir milyonu aşan istihdam yaratmaktan geçiyor.

ÖTV sıfırlandı, beyaz eşyaya ilgi tüketici güvenine bile yansıdı

Beyaz eşyadaki ÖTV'nin şubat ayı başında sıfıra çekilmesinin satışlar üstündeki olumlu etkisi kendini hemen göstermişti. Vergi indiriminin tüketicinin ekonomiye güvenine de yansıdığı belirlendi.

TÜİK'in dün açıkladığı tüketici güven endeksi, mart ayında şubata göre yüzde 3.2 arttı. Ancak, endeks kapsamında asıl dikkat çeken gelişme, "mevcut dönemin dayanıklı tüketim malı satın almaya uygun olup olmadığına" ilişkin soruya verilen yanıtta kendini gösterdi. Tüketicilerin verdiği yanıtlarla oluşan ve mevcut dönemin dayanıklı tüketim malı almak için uygun olduğunu ortaya koyan endeks mart ayında yüzde 17.6 arttı. Aynı endekste şubat ayında da yüzde 12.4'lük bir artış kaydedilmişti.

Ne var ki vatandaş, "mevcut dönem dayanıklı tüketim malı almaya uygun" derken, "gelecek on iki aylık dönemde dayanıklı tüketim malı için harcama yapma düşüncesi" sorulduğunda çok daha farklı bir yaklaşım sergiliyor.

Şubatta, "mevcut dönem dayanıklı tüketim malı almak uygun" diyenlerin endeksi yüzde 12.4 artmıştı. Ama "gelecek on iki ayda bu mallar için harcama yapacağını belirtenlerin endeksi" yalnızca yüzde 1.2 arttı. Aynı şekilde martta alım uygun diyenlerin endeksi yüzde 17.6 artarken, alımı düşünenlerin endeksi yalnızca yüzde 0.9 artış gösterdi.

Anlaşılan vatandaş "alım için uygun zaman" diyor, ama ya kendisinde o alımı gerçekleştirebilecek gücü pek görmüyor ya da alım yapmaya gerek duymuyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar