Krizler ve kredi derecelendirme notları

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

Üç büyükler olarak da bilinen S&P, Moody’s ve Fitch kredi derecelendirme sektörünün %95’ini kapsar. S&P ve Moody’s %40‘ar paylarıyla pazarın %80’ine, Fitch ise toplam pastanın %15’ine ulaşır. S&P, Moody’s ve Fitch için ABD ve Euro Bölgesi’nin güvenceleriyle gelişim göstermiş birer kuruluştur demek yanlış olmaz. Bono piyasasının hızla büyümesi, 1971 Bretton Woods sisteminin sonlandırılıp finansal regülasyonların aktive edildiği bir dönemle başlamaktadır. Finans piyasalarında ve ticaret kurallarında yaşanan değişim; S&P, Moodys ve Fitch üçlüsünü, adeta kutsallaştıran, 1975 SEC (SPK) kanunlarıyla yıllar içinde sektör oligopol bir nitelik kazanmıştır. Bu temelin üstünde SEC (SPK) 1970-1980 döneminin finans yasalarında liberalizasyonları icra ederken açıkça üç büyük kuruluşu referans göstermiştir. Kredi derecelendirme kuruluşlarının geçmişe yönelik değerlendirmelerinde; AAA notu için 0.18%, AA notu için %0.28, BBB notu için %2.11, BB notu için %8.82 ve B notu için %31.2 olasılıkla temerrüde düştükleri ifade edilmektedir. Derecelendirme kuruluşlarının sağlıklı çalıştıklarını varsayarsak eğer bazı belirgin avantaj ve dezavantajları olduklarını görürüz:

Avantajları 

1. İyi kurumlara daha uygun faiz oranları alabilmelerinde yardımcıdır.

2. Riskli firmalar için yatırımcı uyarılmış olur.

3. Sağlıklı bir değerlendirmede risk ve getiri oranı adildir.

4. Kurumların kendilerini geliştirmeleri için bir teşvik mekanizmasıdır.

Dezavantajları 

1. Değerlemeler büyük ölçüde özneldir.

2. Taraflarda çıkar çatışması sağlayan bir hizmet bedel ilişkisi vardır.

3. Derecelendirmeler her zaman hatasız değildir. 

4. Krizlerin bulaşmasında katalizör olabilmektedirler.

5. Taraflardan birini cezalandırırken diğerini ödüllendiren derecelendirmeler firmalar için demoralize edici etkilerle gelişebilir. 

Gerçekte yaşananlara dönersek; 2007-2009 küresel finans krizi S&P, Moody’s ve Fitch için kapsamlı soruşturmalarla kamuoyunun gündemine oturmuştur. Lehman Brothers ve çok riskli mortgage kökenli türev ürünler, ABD gayrimenkul piyasasının aniden çökmesinde ön ayak olurken en yüksek kredi derecelerine sahip olmaları da kafaları iyice karıştırmıştır. Yatırımcı, kredi derecelendirme kuruluşlarının notlarına göre yatırım ölçütlerini uygulamış uygulamasına da; ancak, bu kuruluşlara ve yöntemlerine olan inancını da yitirmekten kendini alıkoyamamıştır. AB yetkililerinin ifadeleriyle üç büyük kredi derecelendirme kuruluşu; Yunanistan, Portekiz ve İrlanda’yı yatırım yapılabilir sınıfından bir anda spekülatif sınıfına küme düşürmüşler, böylece henüz filizlenmeye yüz tutan bir Euro Bölgesi borç krizinin, kendi içinde ivme kazanarak büyüyerek ön ayak olmuşlardır. Euro Bölgesi, büyük üçlüyü doğrudan değerlemesine konu ederek kontrol altına almıştır. Bu yönde Avrupa 2011’de ESMA ve ABD’de 2010’da Dodd-Frank kanunlarıyla kredi derecelendirme şirketlerine cezalar kesmiş ve finans ortamı için geride süregelen soruşturmalar bırakmıştır. 

Üç büyükler için ortak kritik, 2008’deki banka çöküşlerindeki etkileri boyutundadır. Avrupa Parlementosu’nun para ve ekonomi ilişkilerinden sorumlu birimi, 2011 yılında öne sürülen görüşüyse sektörde rekabetin artırılması yönünde olmuştur. Bu adım çıkar çalışmalarını önleyip şeffaflığı da artırmış olacaktır. Nihayet Kasım 2013’te ARC adlı bir ortak girişim altında; Portekiz CPR, Hindistan CARE, Güney Afrika GCR, Malezya MARC, Brezilya SR Rating kredi derecelendirmede pay edinmeye başlamışlardır. Sonuçta bir ülke için kendisinin de yapabileceği bir şeyler var: Dış finansmana en az gereksinim duymak. Umarız Çin hariç tüm gelişmekte olan ülkeler dış finansmana daha az ihtiyaç duyarlar. Ekonomilerinin büyümelerinin bu kredi kuruluşlarının notlarına muhtaç olacak şekilde inşa etmezler. 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar