Laicus, Clericus ve “Principibus Saeculi” (1)

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Hristiyanlığa başından itibaren içerilmiş olan sekülarizm nüvesinden tam olarak ne kastedildiğini anlatmak gerekiyor. Başından itibaren içerilmiştir ama tam olarak kodlanması Papa Gelasius’un işidir –5. Yüzyıl sonu- ve etkisi 1000 yıl sürmüştür. Kilise de, seküler otorite olan imparatorluk da corpus mysticum –‘gizemli gövde’ diyelim- idi. Sonraları seküler dile tercüme olarak devlet aklı –raison d’état; ragione di stato- olabiliyordu. Aslında Hristiyanlığın tümü corpus mysticum idi ve Hristiyanlık ta dönemin Hristiyanlarına göre zaten insanlık demekti. Bu ideolojik kurguya göre Tanrı insanlığı bir universitas olarak kurmuştu. Bu evrensel cemaat bir ortaklık değildi; bir tüzel kişilikti. Zaten ortaklık olabilmesi iki şekilde mümkündü. Hristiyanlar tarafından sadece Hristiyan âlemi olarak düşünülen insanlık nasıl olup da Tanrı’nın “ortağı” olabilirdi? Bu ihtimal kapalı olduğuna göre universitas tek tek bireylerin aralarında geçerli gönüllü “ortaklık” ya da bir toplum sözleşmesi olabilirdi ki 2000 yıl önce bunun düşünülmesi dahi imkânsızdı. Bu durumda hem ilahi-spiritüel hem de geçici-dünyevi evrensel krallık/ imparatorluk ya evrensel kilise –ecclesia universalis- ya da eş değer biçimde insan türünün dünyevi devleti –respublica generis humani- tarafından yönetilecekti. Böylece aslında birleştirici tek bir prenslik/dünya devleti olacaktı: unicus principatus.

Sonuç “teklik” de olsa Tanrı’nın –tabii Hz. İsa’nın da- yönlendirmesine uyularak “iki kılıç” benimseniyordu. İddia buydu. İnsanın doğasının ve kaderinin ikili karakterine uygun olarak bir dünyevi otorite, bir de kilise otoritesi olacaktı. Dünyevi otorite bu dünyada insanı barış içinde yaşatacak ve mükemmelleştirecekti; Kilise de insanın ruhunu kurtaracak ve öbür dünyaya hazırlayacaktı. Ancak bu son düzenleme değildi. Aslında amaç “tekleşme” olduğu için bir düzlemde bu tekleşmenin gerçekleşeceği düşünülüyordu. Bu kadarı ilahi bir düzene, “Tanrı’nın krallığına” gönderme sayılabilir; ancak bununla bitmiyor. İlahi otorite bu dünyada da varlığını kilise aracılığıyla sürdürüyordu. Sacerdotium Tanrı tarafından – bazı sürümlerde Hz. İsa tarafından- kurulmuş olduğu, imperium ise insan eliyle yapılan pozitif hukukun icadı olduğu için her ne kadar “iki kılıç” kilise tarafından kabul edilse de, asıl otorite kiliseydi. İnsan eliyle yapılan yasalar ilahi yasaların –Kilise hukuku tarafından temsil edilen- otoritesiyle görevlendiriliyorlar, imparator da ancak Tanrı’nın yeryüzündeki vekili olan papa tarafından kutsanınca gerçekten imparator olabiliyordu. Investiture Tartışması –özünde kim üst yetkili; papa mı imparator mu?- sırasında yaşanan 1077 Canossa Yürüyüşü bu durumun tipik örneğidir ve olayın ilk bölümü kilisenin ideal doktrinine uygun sonuçlanmıştır.

Sonuç olarak sacerdotium (kilise) elbette ki regnum (krallık) karşısında daha yüksek bir seviyedeydi çünkü krallık/imparatorluk –regnum/imperium- doğrudan ilahi kökenden gelmiyor, doğrudan ilahi nitelikte olan kilisenin tasvibiyle ilahilik kazanıyordu. Bu doktrinde, 11. yüzyılın feodalizmin klasik çağı olduğunu dikkate alırsak, regnum kendisinden üstün olan sacerdotium karşısında vassal statüsündeydi. Nitekim ilk aşamasında Canossa Yürüyüşü imparatorun papaya gerçek bir homagium sunmasıyla sonuçlanmıştı. Elbette iş burada kalmadı. İmparator Almanya’daki iç savaşı kazandıktan sonra Roma’yı işgal etti ve papayı değiştirdi.

Sacerdotium, temsilcisi olan papanın kişiliğinde, iki kılıcı da elinde tutuyordu. Sadece ilahi- spiritüel kılıç fiili güç –actuiken dünyevi kılıç sadece habitu statüsündeydi. İkinci, seküler kılıç da işin özünde papanın hâkimiyetindeydi, onun malıydı –dominium. Papa, Tanrı’nın tavsiyesine uyarak imparatora ikinci kılıcın sadece kullanım hakkını devrediyordu; usus immediatus veya dominium utile. Bu durum toprağın mülkiyetine sahip olmaksızın bir süre için kullanım hakkı veren kontrata benzetilebilir; usufructus. İmparatorluğun yer değiştirmesi, gerekirse imparator seçimine karışma hakkı da papadaydı: translatio imperii. Elbette bu ideal doktrin kilise ve seküler otoritenin yüzlerce yıl boyunca çatışmasına engel olamadı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019