Nezaketini de kaybeden şehir

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Bir olay

Önümdeki arabadan inen 5-6 yaşlarındaki çocuk, elini kaldırarak bana “dur” dedi. Ben de durdum. Parka yürüyüş yapmak için gelmiştim. Arabaların park ettiği alana yeni girmiştim. Gerçi önümdeki arabanın park ettiği yerin yanındaki alan da boştu; ama ben ilerideki bir park yerini gözüme kestirmiştim. Beklemeye başladım. Çocuğun arkasından, bu kez 50-60 yaşlarında bir adam indi. Ben “Buyurun geçin, ben bekliyorum” işareti yaptım. Çocuğun eli hala havada idi. Adam durumu anladı, birlikte gülümsedik.

Derken arabadan bir genç bir kadın, kucağında bir çocukla indi. Benim beklediğimi görünce adama dönüp “Bu ne bekliyor burada? Buraya mı park edecek?” deyip yandaki boş park yerini gösterdi. Ancak “Bu ne bekliyor” derken, suratındaki ifade “Bu pislik ne bekliyor burada?” der gibiydi. Adam “Bizi bekliyor” dedi, özür dileyici bir tonda. Kadın bir şey demeden önümden çocuğuyla geçti; yüzü bir gülümsemeden yoksundu. Beni durduran çocuk da annesinin peşine takıldı. Adam beni bekledi. Yanından geçerken “Delikanlı bekle dedi diye bekledim. Delikanlıyı mı kıracaktım?” dedim, gülüştük.

Bir yorum

Yukarıda yaşadığım olayda, ilk ifadesi dolayısıyla kadını suçlayamam. Çünkü birisinin onları beklemesi gibi bir davranışı beklemiyordu. Benim yandaki boş park yerine girmek için beklediğimi sanmıştı. Başka yerler varken neden onların yanını seçmiştim? Onları sıkıştıracağım diye kızmıştı. Ama gerçek durumu öğrenince nezaketen gülümsemedi bile.

Bu yoz kültürlü mega şehirde, beklemek türü, olması gereken, doğal nezaketi bile kimse beklemiyor. Aslında kimse kimseyi beklemiyor. Sabır denen şey kaybolmuş. Herkesin bir acelesi var. Sanki herkes bir yerlere yetişiyor. Sanki herkes bir yangından kaçıyor. Ya da bulundukları yerde zehirli gaz var, bir an önce temiz havaya ulaşmak için acele ediyorlar. Zannedersiniz ki, zamanı en verimli biçimde kullanıyorlar. Ama sadece saygısızca, acele etmek için acele ediyorlar.

Bir keresinde trafik ışığının olmadığı bir yaya geçidinde, bir yaya için durdum. Zaten trafik çok yavaş ilerliyordu. Ben durdum ama, arkadaki araba durmadı ve benim arabaya çarptı. Arabasıyla beni o kadar yakından takip ediyordu ve duracağımı beklemiyordu; duramadı, çarptı. Arabama çarpan adam, arabasından fırlayıp bana doğru geldi. Özür dileyecek sandım. Ama “Neden durdunuz?” diye bana çıkıştı. Ben de “Yayaya çarpmamak için durdum” dedim. Adamın başkasının yaşamına, saygısı yoktu.

Bu mega şehirde, nezaket göç etmiş, yerini görgüsüzlük ve yozluk almış. Ve bu yozluktan her kesim nasibini almış. Örneğin, üniversitelerin bari bir nezaket ve saygı vahası olmasını bekliyorsunuz. Ama orda da olmuyor. Örneğin, öğrenci yaylı kapıdan geçiyor. Ama arkadan birisi geliyor mu diye bakmadan kapıyı bırakıyor. Çoğunun büyüğe yol verme, ya da arkadan gelen için kapı tutmak gibi bir alışkanlığı yok.

Toplu taşıma araçlarında da bu saygısızlık kol geziyor. Örneğin, yaşlılar, kadınlar ayakta dururken, bakıyorsunuz gençler oturdukları yerde istiflerini bozmuyorlar. Biraz utanma duygusu olanlar, göz göze gelmemek için dışarı bakıyor, görmemezlikten geliyor. Diğerleri ise ayaktaki yaşlı kadının gözünün içine baka baka oturuyor. Ya da adam çiftliğinde oturur gibi, bacaklarını açarak, yaya yaya oturuyor. Yani kalkmasını bilmediği gibi, oturmasını da bilmiyor.

Bir de duman esiri saygısızlar var. Başkalarının sağlığını hiç düşünmeyerek, fütursuzca sigara içenler. Örneğin, yasak olmasına rağmen, restoranlarda, kafelerde içiyorlar; araba vapurunda içiyorlar. Temiz Boğaz havası almanızı engelleyerek, vapurda içiyorlar. Binaların önünde, örneğin hastane önünde içiyorlar. Binalara bir duman perdesinin içinden geçerek girebiliyorsunuz.

Sonuç

Şehirler temiz havasını, iğrenç betonlaşma ile yeşil alanlarını ve tarihini kaybetti. Ama bunların yanında nezaketini de kaybetti. Köyün kendisine özgü saygı ve sevgi kuralları vardı. Şehirlerin de öyle. Ama İstanbul gibi mega kentlerde bu kültürler karışınca ortaya saygısız, sevgisiz bir yoz kültür çıktı. Bu da telafisi zor bir kayıp...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019