Para politikasında dönüşüm

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Türkiye 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesine geçti. Böylece para politikası için bir kısıt belirledi. Kısıtın iki değişkeni faiz oranı ve büyüme oranı idi. TCMB belirlemiş olduğu enflasyon hedefinin aşılması olasılığı ortaya çıktığını gördüğünde faiz oranı ile oynayarak büyüme oranını, toplam talebi düşürüp, hedef enflasyona ulaşmaya çalıştı. Bu politika iktisat teorisinde para arzını kurala bağlayan yaklaşımlardan Taylor kuralına dayanıyordu. TCMB çoğu zaman hedefi tutturamadı ise de, enflasyonu tek haneye indirme başarısını gösterdi. TCMB bunu yaparken bağımsızlığına güvenerek kimi zaman faiz oranının indirilmesine yönelik baskılara karşı da direndi. Bu işin parasal istikrar boyutu idi.

İşin mali istikrar boyutu, hükümet tarafından sağlanmaya çalışıldı. Yani bütçe dengesi göreli olarak sağlandı. Kimi zaman bundan sapmalar olsa da, özellikle 2007’ye kadar bu eğilim iyi bir şekilde korundu. 2007-2011 döneminde gevşemeler oldu. Buna engel olmak içim “mali kurala” geçileceği duyuruldu. Yani böylece borçlanma da kurala bağlanacaktı. Seçim sonrası bu fikirden vazgeçildi. 2011 sonrası artık bütçe istikrarı iyice zayıfladı.

2003 yılı sonrasında mali istikrarın sağlanmasında özelleştirme gelirleri önemli rol oynadı. Grafikten de izleyeceğiniz üzere 2003-2016 yıllarında Cumhuriyetin seksen yılda yarattığı rafineler, telekomünikasyon şirketi, çiftlikler, fabrikalar vb. teker teker satıldı. Elde edilen 59 milyar 298 milyon dolarlık gelirde bütçe açıklarını kapatmada kullandı. Bir ara cümle eğer özelleştirme olmasa idi, bir anlamda Türkiye’nin borç stoku daha yüksek olacaktı (hesapladım borç stoku/GSYH oranı yaklaşık %7 artacaktı).Kaynak: http://www.oib.gov.tr/program/uygulamalar/yillara_gore.htm. Erişim tarihi 29 Eylül 2016.

Türkiye ekonomisinde ki sallanma 2009’da başladı. Ancak 2011 yılı sonrası git-gelleri sıklaşan bir ekonomiye dönüştü. Nitekim büyüme oranı dalgalı bir seyir izledi. Bunda izlenen iktisat politikaları kadar siyasi dalgalanmaların da önemli etkisi oldu. (Tek parti iktidarı istikrarlı ekonomidir diyen sermaye sınıfının kulakları çınlıyor mu?)

2015 yılı Kasım seçimleri sonrası Türkiye iktisat politikalarında dönüşüme gitti. Bu eğilim son aylarda daha da güçlendi. Para politikasında genişlemeye gidilmeye başlandı. TCMB bunu bankacılık sistemini kullanarak yapmayı tercih etti. Çünkü mevcut yasası gereği doğrudan hükümet harcamalarını finanse edemiyor. TCMB bu politika dönüşümü sonrası özetle şunları yaptı:

-Mevduat munzam karşılık oranlarını düşürdü,

-Kredi karşılık oranlarını düşürdü,

-Hükümetle işbirliği için kredi kartları limitlerinin artırılmasını ve vade süresinin uzaması sağladı,

-Konut finansmanında kredi plasman oranı %75’den %80’e çıkarıldı,

-Tüketici kredilerinde taksit sayısı artırıldı.

Bu kararlar sonrası önümüzdeki günlerde geniş tanımlı para arzının artacağı kesinleşti. TCMB böylece hükümetin iç talebi artırarak toplam talebi yani büyümeyi artırma talebine olumlu yanıt vermiş oldu.

Para politikasındaki bu dönüşüme maliye politikası da eşlik etti. Vergi düzenlemeleri (af) ve daha önemlisi Türkiye Varlık Yönetim Şirketi ile inşaat yatırımlarını finanse etmek için kurumsal yapılanmaya gidildi. Merkezi Yönetimin Bütçesi var iken, bütçe dışı kaynak yaratacak bu yapılanmaya gidilerek, kamu harcamalarında ekonomik etkinliği tartışmalı yatırımlara kaynak aktara bilme imkanı elde edilmiş oldu. Maliye politikasındaki bu dönüşümün amacı da aynı, iç talebi artırmak.

Para ve maliye politikaların genişlemeci kimlik alması belli bir gecikme ile önce GSYH’yı, yani büyüme oranını, sonra da fiyatları artırması olağan gelişmeler olacaktır. Gecikmeler büyük olasılık ile 6-18 aylık bir süre de olacak. Basit bir dille ifade edersek 6 ay içinde GSYH artacak, maksimum 18 ay içinde Türkiye’de enflasyon oranı yükselecek. Dolayısıyla faiz oranları da yukarı tırmanacak.

TCMB elindeki faiz oranı silahını da kaybettiği için bu sürecin başlangıcında oyuncu olarak değil, seyirci olarak yer alacak. Sonuç olarak önümüzdeki dönemde faiz oranı ve kurlar yükselirse, derecelendirme kuruluşları yeni not kırmalara gidilirse, şaşırmamalıyız. Bunu biz istedik.

Okuma Önerisi: Vural Fuat Savaş, Bilmediğimiz Çin.

Ray Bradbury, Fahrenheit 451.

Thomas Mann, Aldanan Kadın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019