Türk halkı döviz kuru değişimine neden böylesine duyarlı?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Geçenlerde tanıştığım bir hekim, ekonomi alanında çalışan bir gazeteci olduğumu öğrenince, "Çok merak ediyorum" dedi ve sordu:

"Siz bilirsiniz, Türk halkı olarak dövizdeki artış ve azalışa niye bu kadar meraklıyız?"

Bu soruyu yöneltti ama hemen ekleme gereği duydu:

"Yanlış anlamayın, beni öyle çok dövizim yok, topu topu 500 dolarım var..."

"Keşke sorunuza kesin bir yanıt verebilsem" diye söze girdim. "Olsa olsa tahminlerimi söyleyebilirim. Hem bakın sizin sorunuzun içinde örtülü bir biçimde yanıt da var sayılır, siz de bu merak üstünde kafa yorduğunuza göre bir fikir sahibisinizdir" dedim.

"Yok yok" diye yanıtladı, "Ben gerçekten bu konuda fikir yürütebilecek durumda değilim, ama merak da ediyorum"...

O gün bu konu üstünde uzun uzadıya sohbet etme olanağımız olmadı. Ama daha sonra bu konuyu bu meraklı hekimin sorusundan dolayı epeyce düşündüm.

Sahi esnafımızla, fabrikadaki işçimizle, kamudaki memurumuzla ve fabrika sahibi işverenimizle neden hepimiz döviz kurundaki artışı çok merak ederiz?

Hepimiz cebimizde yüklü miktarda dolarlar, eurolar taşıdığımız için mi; döviz borcu batağına saplandığımız için mi, yoksa döviz cinsi alacağımız çok olduğu için mi merak ediyoruz bu kur değişimini?

Mevduatın neredeyse yarısı döviz

Hepimizin değilse de çoğumuzun cebinde bayağı bayağı döviz var. Yastık altında tuttuklarımız bir yana, Merkez Bankası verilerinden bankacılık sisteminde ne kadar döviz var, ona bakalım.

Veriler 31 Mart tarihindeki durumu gösteriyor. Bankalarda 804 milyar liralık TL cinsi mevduat bulunuyor. Bir de döviz tevdiat hesapları var; ağırlıklı olarak dolar ve euro cinsinden tutulan mevduat. Bu döviz mevduatının TL karşılığı ne kadar mı, tam 681 milyar lira.

Yani toplam mevduat 1 trilyon 485 milyar lira. Ve her 100 liralık mevduatın 54 liralık kısmı TL, 46 liralık kısmı döviz cinsinden...

Şimdi, bankadaki 100 liralık mevduatının 46 liralık kısmı döviz olan Türk halkı, dövizdeki iniş ve çıkışları merak etmesin de ne yapsın...

Benzin ya da doğalgaz değil, döviz yakıyoruz!

Hiç dövizi olmayan; dövizle "doğrudan" hiçbir işi olmayan geniş bir kesim de mutlaka vardır. Ama onlar da dövizle dolaylı biçimde ilgilenmek durumundalar.

Türkiye ekonomisi neredeyse her konuda diğer ülkelere, dolayısıyla dövize bağımlı hale gelmiş durumda. Hani bir dönem pek övünerek söylediğimiz, "dünyada tarımda kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri" bile değiliz artık. Dönem dönem buğdayı bile, samanı bile ithal etmek durumunda kalmıyor muyuz... Dolayısıyla bu ithal gerekliliği, döviz fiyatı yönüyle iç piyasa fiyatlarını çok büyük ölçüde etkiliyor.

Hele hele petrol ve doğalgaz kullanımının giderek yaygınlaşması, bu ürünlerin neredeyse tümünü de ithal ediyor olmamız iç piyasada fiyat oynaklığının başlıca nedeni haline geldi.

Arabamızda benzin ya da evimizde doğalgaz yakarken veya elektrik tüketirken önce bu mal ve hizmetlerin fiyatına bakmamız gerekmiyor, bunlar sonuç sayılır çünkü. Öncelikle bu mal ve hizmetlerin fiyatının nasıl oluşacağını belirleyen dövizin fiyatına bakıyoruz haliyle...

Bu kadar dış borçla kur merak edilmez mi?

Bankalardaki her 100 liralık mevduatın 46 liralık kısmının döviz cinsinden olduğunu belirttik. Bunun yanında döviz borçlusu vatandaşlar da var tabii ki. Ama vatandaşın döviz borcundan çok şirketlerin borcu önemli. Vatandaşın döviz borcu öyle sistemi zorlayacak, kurları yukarı doğru hareketlendirecek boyutta değil. Asıl borç, şirketlere ait.

Özellikle dövizin ucuz ve fiyatının yıllar yılı artmadığı dönemlerde şirketler adeta elbirliğiyle yurtdışından borçlanmaya teşvik edildi. Şirketler de o dönem kendi açılarından haklıydılar.

Yurtdışından borçlanma öyle bir hale geldi ki, döviz kazanan da döviz cinsinden borçlandı, kazanmayan da...

Ve geldik döviz hızla artınca dövünmeye, ne yapacağız, diye düşünmeye, çareler aramaya.

Özel sektörün yurtdışından sağladığı krediler şubat ayı itibariyle 254 milyar dolar düzeyinde. Bu tutarın 203 milyarı bir yıldan uzun vadeli borçtan, 51 milyarı bir yıldan kısa vadeli borçtan oluşuyor.

Diğer yanda finans sektörü hariç, reel sektör kuruluşlarının ocak ayı itibariyle 201 milyar dolar net döviz borcu var. Bu kuruluşlar 104 milyar dolar varlığa sahipler, ama yükümlülükleri tam 305 milyar dolar düzeyinde.

Şimdi böylesine devasa boyutlara ulaşan döviz borcu önce şirketleri, sonra o şirketlerle iş yapan diğer şirketleri, dönüp dolaşıp kamuyu, bu şirketlerde çalışan işçileri; yani suya atılan taş misali herkesi rahatsız etmez mi...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar