Yolsuzluk, halının altına süpürülen ”kir” gibidir…

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA nevzatsaygilioglu@atilim.edu.tr

Uzun bir süreden beri DÜNYA gazetemizin CEO’larla yaptığı tam sayfa mülakatları dikkatle okuyorum. Öncelikle belirtmek gerekir ki bu profesyonel yöneticilerin ve özellikle patronların hepsi çok değerli insanlar. Her biri alanında başarı hikayesi yazmış ve bu noktalara kadar gelmiş kimseler. Bunu görmemek ve hatta inkar etmek büyük haksızlık.

Söz konusu mülakatları okuyanlar da görmüşlerdir ki; her birinin kendi sektörlerine ve alanlarına ilişkin yorum ve değerlendirmeleri var. Özellikle de finans kesimi temsilcilerinin önemli tespitleri ve değerlendirmeleri söz konusu. Aslında bu değerlendirmeleri ile ilgili olarak da yorum yapılabilir ama yapmanın çok önemi yok. Zira bunlar, küçük resmi görerek yapılan biraz “ceteris paribus” değerlendirmeler.

Bizim esasen aradığımız şey, bunların ve özellikle patron konumundaki isimlerin büyük resme bakışları; yani büyük resmi nasıl gördükleri. Tabii kendilerinden gelecek bilim (fütürist) uzmanlığı bekliyor değiliz; ekonomiye ve özellikle Türkiye ekonomisine ilişkin yaklaşımlarını anlamak istiyoruz.

Bu arada bir hakkı teslim edelim. Gerçekten bazılarının ufuk açıcı, uygulanabilir, etkin ve dolayısıyla anlamlı çok güzel tespitleri ve önerileri var.

Ancak; yukarıda da belirttiğimiz gibi daha bütüncül ve büyük resmi tarif eden yaklaşımlar bizim için önemli. Büyük resim derken; Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisi içerisindeki konumunu ve aynı zamanda ekonomimizin kendi bütünsel gelişimini ifade etmek istiyoruz.

Ekonomiyi tek başına ele alarak ve diğer gelişmelerden ve kendi alt yapısından ayrıştırarak irdelemek mümkün değil. Yani; ekonomiyi siyasi gelişmelerin, sosyal hayatın ve kültürel alışkanlıkların dışında düşünmek ne kadar anlamsız ise “yapısal düzenlemeler” dediğimiz gerçeğin dışında ele almak da o kadar imkansız.

Ekonomi için uygun bir zemin veya altyapı yoksa, o ekonomiden sağlıklı ve sürdürülebilir gelişmeler beklemek boşunadır. Yani kayıt dışılığın bulunduğu, vergi altyapısının bozuk olduğu, sosyal güvenlik sisteminin kendini sürdüremediği, yolsuzluğun kol gezdiği bir ekonomide üst yapı ile uğraşmak nafiledir. Özellikle doğrudan yabancı sermayenin gelmesini ve rant sisteminden çıkıp sanayi yatırımlarının yapılmasını beklemek hayaldir.

Bunları söylerken ekonomi için olmazsa olmaz niteliğindeki fizik altyapının gerekliliği konusunu ve özellikle Hükümetin bu konudaki başarılı karnesini yukarıda ifade ettiğimiz altyapı kavramının dışında tutuyoruz. Şimdi siz gelin Türkiye’nin yolsuzluk karnesindeki yerine bakın ve dünya ile entegre bir ekonomi hayal edin…

Malum; Transparency International adlı bir uluslararası örgüt tarafından uzun yıllardan beri “dünya yolsuzluk algı endeksi” yayımlanıyor. 2016 yılına ilişkin olanı da geçtiğimiz ocak ayının son haftasında yayımlandı.

Türkiye; 2014 yılında 64 ve 2015 yılında 167 ülke arasında 66 sırada yerini almışken 2016 yılında 176 ülke arasında 75. sıraya gerilemiş. Yani 60’lar hanesinde yer alan Türkiye son yıllarda daha da geriye gitmiş ve 70’li sıralara düşmüş.

Türkiye’nin puanları da aynı seyri izlemiş. 100 tam puan üzerinden Türkiye; 2013 yılında 50, 2014 yılında 45, 2015 yılında 42 ve 2016 yılında da 41 puan almış.

İlk 10 ülkeye bakıyoruz ve ufak tefek yer değişikliği ile hep aynı ülkeleri görüyoruz. Bunlar; Danimarka, Yeni Zelanda, Finlandiya, İsveç, İsviçre, Norveç, Singapur, Hollanda, Kanada, Almanya gibi sıralanıyor.

Asıl acı olanı bizden daha çok gerilerde olan ülkelerin yolsuzluk algı endeksinde Türkiye’nin önüne geçmiş olması, yani bu ülkelerde yolsuzlukların daha az olması veya Türkiye’nin yolsuzluk karnesinden daha iyi olması.

İşte bu ülkelerden birkaç örnek: Şili, Estonya, Letonya, Slovakya, Hırvatistan, Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, BAE, Brunei, Umman, Katar, Suudi Arabistan, Ürdün… Afrika’nın ülkelerinden Burkina Faso, Gana, Botswana’nın bile yolsuzluk karnesi bizden iyi.
Dürüstçe şunu kendimize sormalıyız: Her yıl giderek kötüleşen yolsuzluk karnemiz karşısında özellikle kurumsal, büyük, küresel firmalar Türkiye’ye yatırım yapar mı? Böyle bir hukuk sistemi içerisinde bunlar gelip Türkiye’ye yerleşerek ellerini taşın altında koyabilir mi?...

Bırakın yabancı doğrudan yatırımcı şirketlerini… Kendi yerli kurumsal şirketlerimiz de bu karne karşısında rahatsızlık duymaz mı? Her türlü incelemeden el koymaya kadar uzanan hukuksuz örneklerden endişe etmez mi?,,,

Giderek kronikleşen bu sorunun üstüne gitmek yerine, sorunu görmezden gelip halının altına süpürmek kirliliği ortadan kaldırır mı? Kocaman bir “hayır”!...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar