Küresel koşullar ile veri bağımlılığı arasındaki çekişmeler!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN dunyaweb@dunya.com

Küresel koşullar ile gelişen ekonomilerin karşılıklı olarak birbirlerini olumsuz etkileme olasılığının, daha önce görülmemiş seviyelere yükseldiği ve sistemik kırılganlığın yeni rekorları zorladığı bir dönem yaşıyoruz. Bu durum gelişmiş ekonomileri de olumsuz yönde etkiliyor; sakin kalmak, her kesimi sakin olmaya davet etmek ve tersi eğilimleri tetikleyecek eylemlerden kaçınmak dışında pek bir şey yapılamıyor. 

Bu haftanın başında Merkez Bankamızın enflasyon rakamları hakkındaki değerlendirmeleri ile piyasaların ilgi odağı haline gelen ABD para otoritesi Başkanının söylemleri ilginç görünümler sergiliyor. İlki oluşan fırsattan yararlanmaya çalışacağını ima etmeye çalışıyor, diğeri ise kısa vadeli koşulların bağımlı olunan verilere galip gelmiş olduğunu bir şekilde itiraf etmek zorunda kalıyor! 

Belli ki, Mayıs ayı enflasyon verileri, tasarladığı eylemler açısından Merkez Bankamızın yeni yönetimini rahatlatmış! Çekirdek göstergelerin yıllık enflasyonlarında azalış kaydedildiği ve ana eğilimlerdeki iyileşmenin belirginleştiği tespiti yapılmış! Geçici olma olasılığı çok yüksek olan küresel koşullar ile söz konusu eğilimlere ilişkin tespitler arasındaki ilişki görmezden gelinmiş! 

Durum böyle olunca sormak gerekiyor: ABD para otoritesi Mart ayında eylemini küresel koşullar sebebi ile ötelememiş ve bir kez daha faiz yükseltmiş olsa, başta çekirdek enflasyon olmak üzere makroekonomik göstergelerin sergilediği eğilim ne olurdu? Döviz kurları ve faizlere ilişkin beklentiler olumsuz yönde farklılaşır mıydı? Asıl önemlisi, Temmuz ayında dolar faizleri yeniden yükselmeye başlar ve riskten kaçınma eğilimi güçlenmeye başlar ise neler yaşamak zorunda kalırız? 

ABD Merkez Bankası Başkanı hafta başında yaptığı değerlendirmelerde pek renk vermemeye çalışmış; fakat saydığı olasılıklar ve koşullar vurgusu anlayana çok şeyler söylüyor! Muhtemelen yüzde 5 düzeyinin altına inen işsizlik rakamları sebebi ile net tarım dışı istihdam artışının seri bir şekilde gerileyebileceğini, ortalama ücretlerin yukarı yönde hareketleneceğini ve enflasyonun yükselmeye başlayacağını bekliyorlardı; bu nedenle gerekli uyarıların ardından 2015 yılının Aralık ayında dolar faizlerini yükseltmeye başladılar. Bağımlısı oldukları veriler böyle olmasını gerektirmişti! 

Fakat bu yılın ilk aylarında gelişen ekonomilerin sertçe sarsılması ile hızla olumsuzlaşmaya başlayan küresel koşullar, muhtemelen tutukluk yapmalarına sebep oldu. Doların aşırıya kaçan oranda değerlenmesi, emtia fiyatlarının çöküşe yönelmesi türünden riskten kaçınma eğilimleri onları da etkiledi! Belki de olumlu eğilimlerin terse dönmesinden endişe ettiler, enflasyonun oldukça düşük seviyelerde kalması ve küresel koşullar eylemsizliğin bahanesi oldu! 

Son birkaç aylık dönemde, yoğun çabaların da katkısı ile olumsuzluklar kısmen bloke edildi. Dolar kısmen zayıfladı, emtia fiyatları hatırı sayılır ölçüde toparladı; enflasyon da yukarı yönde hareketlenmeye başladı, Mayıs ayında açıklanan veride yüzde 0,4 oranında bir artışa tanık olundu. Bu yılın ilk çeyreğinde gerileyen varlık fiyatları ise yeniden toparlandı ve balonlaşma endişelerini geri getirmeye başladı. Bu tablo ABD Merkez Bankası açısından, Mart ayına göre koşulların faiz yükseliş eylemi lehine değişmiş olabileceğini düşündürüyor. Finansal piyasaların ve gelişen ekonomilerin, dolar faizindeki olası yükselişe hazır hale gelmesinin zaten pek mümkün olmadığını da hesaba katmak gerekiyor; ABD verilerinin küresel koşullara ilişkin endişelere baskın çıkması ihtimali güçleniyor. 

Piyasalarımız ve para otoritemiz ise, dolar faizlerine ilişkin beklentiler yeniden yukarı yönde harekete geçmeden bir kez daha faiz düşürmenin peşinde koşarak fırsatçılık yapmak durumunda kalıyor! Bir anlamda, sonrasını düşünmeden anı yaşamak zorunda bırakılıyoruz! Bu yılın ilk çeyrek döneminde yaşadıklarımızdan ders almayı reddetmeye devam ediyoruz! Geriletilen faizlerin yeniden yükseltilemeyeceğini tahmin edebiliyoruz; Türk Lirasında yaşanabilecek olası değer kayıplarını ve buna bağlı olarak maliyet kökenli enflasyon baskılarındaki yükselişi seyretmek zorunda kalmaya, çaktırmadan güven bunalımını derinleştirmeye koşuyoruz!

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar