Küçük Kıbrıs büyük işe aday

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

 

 

Başlangıçta durgunluk ve depresyona ilaç olarak algılanan Keynes çözümlemeleri savaş sonrasında  nitelik değiştirdi ve kalkınmakta olan ülkeler için kurgulanan kalkınma stratejilerinin ana düşünsel kaynağı haline geldi. Devletin makroekonomik politikalar aracılığı ile kalkınmayı sürükleyebileceği görüşü temel politika ekseni olarak benimsendi. O  yıllarda geliştirilen korumacı tezler de devletin dış ticaret kısıtlamalarını politika aracı olarak kullanıp, yerli üretim kapasitesi yaratarak kalkınmayı desteklemesini öneriyordu. 
Bu politika bileşimi başlangıçta başarı algısı yarattı. Ancak bu  kısa sürdü. Keynes politikalarının peşine takılan harcamacı makroekonomi anlayışı enflasyon baskıları yaratıyor, koruma duvarları arakasında geliştirilen yerli sanayiler de kısa sürede verimlilik ve rekabet erozyonuna uğrayarak dünya ile bağlarını kesiyorlardı.  Sonuçta kendi yağı ile kavrulmaya zorlanan ve  büyümekte zorlanan bir dizi kapalı ekonomi çıktı ortaya.  
1960'lı yıllara gelindiğinde Keynes'ci makroekonomi yönetiminin efsunu bozulmaya başladı. Korumacılık daha milliyetçi damarlara dayanarak geliştiği için onun tadının kaçması  biraz daha uzun zaman aldı. 
1980'li yıllarda başlayan ve gittikçe güçlenen liberal  akım Keynes'i ve korumacılığı hızla geri plana itti. Dünya ekonomisinde piyasacı rüzgarlar egemen olmaya başladı. Bu gidişi besleyen bir entelektüel iklim, siyasi-ideolojik bir söylem de gelişti.  
Bu iklimde ulusal ekonomileri daha liberal ve serbest bir düzleme çekme yönünde önemli dönüşümler yaşandı.  Makroekonomik dengelerin devletin planlı nezareti altında ve aktif müdahaleleri ile kurulabileceğini öngören anlayış yerini bu tür dengelenmelerin  bütünüyle  piyasa işleyişi ile oluşması gerektiği anlayışına bıraktı. 
Ortaya çıkan kaynak israfı ve verimsizlik görüntüleri uluslar arası rekabete açık bir süreçte sanayileşme anlayışını besledi. Bu anlayış değişmesi radikal dönüşümleri getirdi. Önce uluslar arası mal ticareti, sonra  hizmet ticareti ve en sonunda da sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlar kaldırıldı. Uluslar arası ekonomik ilişkiler bütünüyle serbestleştirildi. Konvertibilite yaygınlaştırıldı. 
Bu uluslar arası mimari 2000'li yılların başında büyük ölçüde tamamlanmış, önünde engel kalmamıştı. Neredeyse bütün kurallama (regülasyon) önlemlerinin gevşetilmesi ile son adımda atıldı.  Liberalizm zaferini ilan etti. .Artık sorunsuz ve kısıntısız bir gelişme dönemi (great moderation) başlıyordu. Kesintisiz büyüme beklentisi 2002 yılından itibaren  düşük faiz-parasal genişleme ile de desteklendi.  
Böylesine ultra liberal bir gelişme anlayışına üretim ve ticaret alanının  biraz daha ayak uydurabildiği söylenebilir. Uluslar arası finans ve sermaye hareketlerinin ultra liberal çerçevede zivanadan çıktığının kabul edilmesi için kriz dönemine kadar  beklemek gerekti.  
Kural kısıt olmaksızın ülkeler arasında hareket eden (sıcak) paranın gelirken finansal istikrarsızlık yarattığına,  giderken de ülke çapında krize neden olduğuna ilişkin ciddi bir  gözlem ve deney birikimi olmuştu.  Ama daha çok periferide gelişen bu çeşit olayların sistemik bir zafiyete işaret ettiği görüşü itibar görmedi. 2008 yılında merkezde  patlak veren küresel kriz kurallama olmaksızın serbest bırakılan sermaye akımlarının ulusal ekonomiler açısından ne kadar yıkıcı olabileceği algısının yaygınlık kazanmasına yol açtı.
Bu algının kolay gelişip, yerleştiğini söylemek zor.  Ultra liberalleşmenin yarattığı entelektüel, siyasal ve ekonomik rantlar düzene ilişkin algının direnmesinde etkili oldu.  
Bana kalırsa son noktayı Güney Kıbrıs krizi koydu. Olayın baş rollerinden birisinde arsız kuralsız sermaye saldırısının olduğunun kabul edilip, ona karşı sert sayılabilecek önlemler geliştirilmesi Avrupa sorununda gelinen yeni bir noktayı simgeliyor. Bu önlemler uluslar arası serbest sermaye akışı döneminin sonuna gelindiğine  işaret ediyor. Sermaye akışına doğrudan vergi ile müdahale edilmiş olması piyasa ekonomilerine yeniden kurallama getirmek için çabalayan çevrelere güç veriyor. Güney Kıbrıs küçük bir ekonomi ama büyük dönüşümleri ateşleme işlevine aday görünüyor. 
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018