Kutaragi neden işten atılıyordu?

Ali Argun KARACABEY
Ali Argun KARACABEY VERİDEN BİLGİYE argunkaracabey@arel.edu.tr

Tokyo’da doğmuştu. Ailesi çok varlıklı değildi ama kendi işlerini yürütebiliyorlardı. Okuldan çıkınca, gider onların yanında çalışır, boş zamanlarında oyuncaklarının takıp sökerek parçaların nasıl çalıştığını anlamaya ve yeni oyuncaklar yapmaya uğraşarak geçirirdi. Belki de bu merakı nedeniyle üniversitede elektronik bölümünü seçti.

Mezuniyet sonrasında Sony firmasında çalışmaya başladı ve ilk örnek LCD çalışmaları içinde yer aldı. Şirket içinde takdir edilen, sevilen birisiydi Kutaragi. Her şey bir gün işten çıkıp yorgun argın eve gelmesiyle başladı. Ayaklarını uzatıp dinlenmeye çekildiği köşesinden, elindeki nintendosuyla oyun oynayan kızını da gözleyebiliyordu. İnanılmaz bir hırs ve mutlulukla oyun oynayan kızının elindeki oyun konsolundan çıkan kulak tırmalayıcı sesler olmasaydı, başına geleceklerin hiçbiri gerçekleşmeyecekti. 

Kızını seyrederken, sadece sese adanmış bir çip geliştirmenin ses kalitesini ve dolayısıyla da oyun konsolunu geliştirebileceğini inanarak, şirketteki işlerinin yanında kendini buna adadı. Kısa bir süre içinde de başarılı oldu. Yöneticileri, Kutaragi’nin bu yan işinden haberdar olunca onu neredeyse işten atıyorlardı ki Sony’nin CEO’su Norio Ohga, bu yeniliğin şirket için ne kadar değerli olduğunun farkına vararak, Kutaragi’yi hem kurtardı hem de çalışmalarına destek verdi. 

Sony ve Nintendo, Nintendo’nun oyun konsolunun geliştirilmesi ve CD tabanlı bir oyun konsolu yapmak üzere beraber çalışmaya başladılar. Sony ve Nintendo işbirliğinin bir süre sonra çeşitli nedenlerle sona ermesi, Sony’nin kendi oyun konsolunu –neredeyse bütün bölüm başkanları oyun sektörüne hiç iyi bakmasalar bile- geliştirmesine neden oldu ve bir süre sonra Sony ilk “Play Station”ı piyasaya sürdü (1994). Sony’de neredeyse her yöneticilik pozisyonunu işgal eden Kutaragi de halen Play Station’ın babası olarak bilinmektedir.  

Ken Kutaragi’nin hikayesi, “şirket için girişimcilik” örneklerinin en güzellerinden birisidir. Hikayesini anlatmaya çalıştığım bu olay 1980’lerin sonlarında yani günümüzden neredeyse 30 yıl önce meydana gelmiştir. Ülkemizde “şirket içi girişimcilik” kavramlarının bilinmediği yıllarda.

İç girişimcilik kavramı bazılarımız tarafından yeni duyuluyor olsa da, pek yeni sayılmaz. Bu kavram, ilk olarak 1978 yılında Gifford ve Elizabeth Pinchot tarafından kullanılmış. Yazdıkları “Şirket İçi Girişimcilik” (Intra-corporate Entrepreneuring) isimli makalelerinde, şirketlerin gittikçe büyüdüğünü ve bu büyüklük nedeniyle karar vericilerin insanlardan izole olmuş bir halde karar vermeye çalıştıklarının ve bu sorunun çözümünün de geleneksel bir yaklaşım olarak ademi merkeziyetçi bir yapılanma olduğunu; bu ademi merkeziyetçi yapıda, karar vericilerin, doğru sonuçlara odaklanmış karar vericiler olması gerektiğini belirtiyorlar. Yani, şirketlerdeki terfi ve ödüllendirme sistemlerinin sosyal beceriler, liyakat ve benzeri özelliklere değil, cesaret, farklı bakış açıları, diğerlerinin göremediği gerçekleri görebilmek gibi özelliklere dayalı geliştirilmesini öneriyorlar. İşte bu makalelerinde “İç Girişimci” (Intapreneur) kavramı ilk kez kullanılıyor. 

Bu makalede iç girişimcilik kavramını önermelerine neden olan sorunu Pinchot’lar şu şekilde ortaya koymuşlar; (1) şirket içinde diğerlerinden farklı –yaratıcı çalışanların ihtiyaç duydukları özgürlük onların şirkete karşı olan sorumluluklarını engellemeden nasıl sağlanabilir, (2) şirket, hızla değişen topluma, nasıl hızlı ve duyarlı tepkiler verebilecek bir yapıya kavuşturulabilir. Bu iki sorunun çözümü için ise şirkette öyle bir sistem kurulmalı ki, seçilmiş çalışanlara, büyük bir topluluk içindeki girişimciler gibi olmalarını sağlayacak, bir statü verilsin. Bu yapı onların aynı girişimcilerin sahip oldukları özgürlüklere sahip olmalarını ve diğer taraftan da şirketin sunduğu teknolojik, finansal ve bilgi olanaklarını da kullanabilmelerini sağlasın.

Böyle bir sistemin kurulması bir taraftan, şirketlerin yenilik kapasitelerini artırmalarına destek verebilecek çalışanların iş tatminlerini yükseltirken, diğer taraftan da şirketler için önemli bir büyüme stratejisini de ortaya koymaktadır. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Abone 13 Mayıs 2019
Paylaşım ekonomisi 29 Nisan 2019
Eğitimde değişim 18 Mart 2019
Sistem bozucular 21 Ocak 2019
Dijitalleşme, ama nasıl? 31 Aralık 2018
Dalgalar ve Atatürk 21 Mayıs 2018