Laikliği bir yana atarak çağdaş dünyanın parçası olamayız

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF dunyaweb@dunya.com

Önce Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in, sonra TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın açıklamaları, AK Parti içinde devletin şekli, yönetim tarzı ve uluslararası ilişkilerin yönü konusunda görüş ayrılıkları olduğunu gösteriyor. Şimşek’in, Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyaloğu Toplantısı’nda AB’ye tam üyeliğin Türkiye’nin geçmişte olduğu gibi gelecekte de en önemli stratejik hedefi olduğunu; bütün değerleriyle birlikte Avrupa ailesinin saygın bir üyesi olmak için hukuk devletinin pekiştirileceğini, kurumların kalitesinin yükselteceğini söylemesinin ardından TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın Yeni Türkiye Yeni Anayasa Toplantısı’nda Başbakan Yardımcısı’nın sözlerini adeta tekzip eder nitelikteki açıklaması Türkiye ve dış dünyada büyük yankı uyandırdı. Kahraman, dünyada laiklik ilkesinin sadece Fransa, Meksika ve Japonya anayasalarında yer aldığını, diğer ülkelerin anayasalarında buna yer vermediklerini söylüyor. Doğrudur; laikliğin hiç bir zaman sorgulanmadığı, devletin ve dinin birbirlerinin alanlarına müdahale etmedikleri bazı ülkelerde laiklik ilkesine anayasada yer verilmemiştir. Türkiye’de ise laiklik tartışmaları Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana devam etmekte olup, demokrasinin bütün eksikliklerine karşılık ayakta kalabilmesi laiklik ilkesiyle mümkün olmuştur. TBMM Başkanı’nın açıklamasının bilinçli olduğuna şüphe yok. Amacın, Anayasa tartışmaları sürerken bir nabız yoklama; halkın ve muhalefetin tepkisini ölçmeye yönelik bir adım olduğu açık. Ancak, TBMM Başkanı’nın açıklaması tarafsızlığına gölge düşürmesinin yanı sıra mensubu olduğu partinin anayasa tartışmalarında pozisyonunu zayıflatıyor. Anayasa Komisyonu’nun şimdiki ve eski başkanlarının, AK Parti yetkililerinin yaptıkları açıklamalar TBMM Başkanı’nınkiyle örtüşmüyor.

***

TBMM Başkanı’nın açıklaması aslında var olan ama, şimdiye kadar ne iktidar ne de muhalefetin gündeme getirmek istemediği anlaşmazlığı su yüzüne çıkardı. Aslında bu tür bir tartışma bekleniyordu. CHP’nin Anayasa Komisyonu'nun çalışmalarından çekilmesi, hemen sonrasında Başbakan’ın anayasa çalışmalarını parti olarak tek başlarına yürütecekleri ve kısa zamanda halkın onayına sunacakları yönündeki açıklamaları iktidar ve muhalefet arasında ciddi görüş ayrılıkları olduğunun bir habercisiydi. Laikliğin demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olduğu gerçeğinde, Şimşek’in görüşüne hükümetin görüşü olarak bakılabilir mi? Başbakan, AK Parti’nin farklı bir arayışta olmadığını; otoriter değil, özgürlükçü bir laiklik anlayışına anayasada yer vereceklerini söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da konu ile ilgili açıklama yapması yerinde olmuştur. Erdoğan açıklamasında laiklik ile ilgili kendi görüşünün bilindiğini ve parti tüzüğünde de açık olarak yer aldığını, İsmail Kahraman’ın söylemlerinin sadece kendi şahsi görüşü olduğunu belirtti. Siyasi parti tüzükleri partilerin devletin yönetimine ilişkin temel politikalarını, yaklaşımlarını ortaya koymaları açısından önemlidir; demokrasilerde halk seçimini yaparken parti tüzük ve programlarının beklentilerini karşılayıp karşılamadığına bakar. Bu AK Parti için de böyle olmuştur.

AK Parti’nin 2002’den bu yana üst üste dört defa seçim kazanmasında demokrasi ve hukuk devletinin işletileceğine dair teminatının önemi büyük.

***

Demokrasinin gelişmesi için serbest seçimler ve yasal düzenlemeler şart; ancak, yeterli değildir. Yasaların çıkarılması, reformların yapılması bunların etkin biçimde uygulanacakları anlamına gelmiyor. Öyle olsaydı yetmiş yıldır çok partili sistemle yönetilen Türkiye dünyanın en demokrat ülkelerinden biri olurdu. Toplumda demokrasi bilincinin yerleşmesinin yolu çağın gerekleri dikkate alınarak eğitim sisteminin modernleştirilmesinden geçmektedir. Demokrasinin, gelişmiş eğitim sistemlerine sahip toplumlarda, eğitim düzeyinin nispeten geri olduğu toplumlara nazaran daha sürekli ve güçlü olduğu konusunda bulgular mevcut. Evet, Şimşek’in de belirttiği gibi Türkiye algısında bir bozulma var. Bir zamanlar Ortadoğu’nun Müslüman ülkelerine model olarak gösterilen Türkiye artık bu vasfını yitirdi. Bu tür açıklamalar ne yazık ki, bu algı bozulmasını güçlendirmekten, Türkiye’nin Batı’da güvenirliğini azaltmaktan ve üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlar içindeki konumumuzun sorgulanmasından başka bir şeye yaramıyor. 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016