Makroekonomik ve politik risklerle yeni ekonomi yönetiminin artan önemi

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

Küresel ekonomiyi çok zor günler bekliyor. Eşik altı kredileri ve onu izleyen Avrupa borç sarmalı krizlerinden sıyrılabilmeyi gevşek likidite politikalarında aramıştık. Canlı tutulmaya çalışılan bir büyüme, yatırım, istihdam denklemiyle; toplumların geleceğini güvence altına almayı denemiştik. 

Nihayet ABD makroekonomik anlamda elde ettiği ilk kazanımların hemen ardından düğmeye basmakta gecikmiyor ve çıkış planlarını küresel gündeme sürüyor. İlk bakışta deneme yanılma girişimini andıran bu yaklaşımda FED, gevşek likiditeden normale dönüşüm sürecini başlatıyor. Buradan dönüşün sancılı ve kaçınılmaz olduğu bir gerçektir. 27 Mayıs Bernanke deklerasyonunun hemen öncesine uzanan 30 Nisan FED toplam bilanço büyüklüğüne bir göz atarsak, $4,296MYR ile önceki yılın aynı dönemine kıyasla %29.43’lük bir artışı ifade ediyor. Yıldan yıla bilanço büyüklüğünün üçte bir oranında gelişiyor olması, ABD için 11 yıl sonra (yani 2025 yılında) milli gelire eş düzeyli bir merkez bankası bilanço büyüklüğüne karşılık geliyor. Bu baş döndürücü artışa devam etmek de, artıştan çark etmek de küresel ekonomi için ciddi sorundur. ABD gevşek likiditeden normale dönerken reformlara ağırlık verebilirse gelecek kuşaklarını kurtarmış olur. Gelişmekte olan piyasalar içinse durum ölüm sarhoşluğu: Her şeyin bir sonunun olduğu ve ölmenin doğmak, yaşamak kadar bir sarih çizgide oturmakta olduğunu hatırlamak istemiyor tarafl ar. Piyasaların dinmek bilmeyen yüksek iştahı bunun en güçlü kanıtı oluyor. Bu kaçınılmaz döngüde en acısı da, maalesef küresel ekonominin FED’e göbekten bağımlı gidiyor olmasıdır. 

Gelecek yılın beklentileri, 2015 yılı boyunca Türkiye ekonomisinin 5 ayrı koldan kıskaç altına alınacağını ifade ediyor. 

1. FED tahvil alımlarını bu yıl sonlandıracak. 2015 yılı içinde de faiz artırımlarına başlamış olacak. Gelişmekte olan ülkelerin önce borçlanma maliyetleri ve sonra da tüm sektörlere yansıyan kaynak maliyeti artacak. 

2. Avrupa büyüyemiyor, 2015’te de büyüyemeyecek. Sorunlu ülkelerin borç krizinden çıkış formülünü sıkı mali disiplin ekseninde aramış olmakta yatıyordu. Bu geç fark edildi. Borç yapısındaki çarpıklık iç talebi, yatırımları, büyümeyi, reformları aynı anda dondurmuştu. Bunun maliyeti de ekonomiyi felç etmek olmuştu. Avrupa’nın Japonya gibi defl asyona teslim olmasından korkuyoruz. En güçlü ihracat kapımız AB, bizim için bu süreçte çok daha büyük önem taşıyor. 

3. Irak Haziran dış ticaret verilerinde %46’lık düşüşü işaret korkutuyor. 

4. Suriye ve IŞID gelişmeleri tedirginliği artırıp, küresel yatırımcı algısını bozuyor. 

5. Yeni ekonomi yönetiminin nasıl şekillenecek olması başlı başına bir risk unsuru olarak öne çıkıyor. Aslında buradaki sağlam bir yapı, diğer 4 maddenin üstesinden gelebilir. Sonuçta, siyasi işleyişin önemi bir kez daha karşımıza çıkıyor. 

Yerel makroekonomik gelişmeler, olabildiğine ters gidiyor. Küresel risk algısının hızla bozulduğu şu dönemde, içerdeki algının da bozuluyor olması Türkiye’nin işini iyice zora sokuyor. İşsizlikte Ocak’taki %9.1 düzeyini Mayıs’ta %9.5’e taşıyor. Bu 40 baz puanlık artışa karşın, sanayi üretim endeksi Ocak’taki %7.1’lik artışını Haziranda %1.3’e kadar düşürüyor. Cari açık 3’er aylık ortalamalarını hem birinci hem de ikinci çeyrekte aşağı yönlü geri çekilmelerle teyit ediyor. Büyümek, cari açıkla artışıyla mümkün olabiliyor ancak. Cari açık sorunu, sadece enerjide dışa bağımlılık gibi kolaycılıkla açıklanamaz. Gerçekte cari açık sorunu, yapısal sorunlara dayıyor sırtını. Mikro bazda çözümlere gereksinin duyuyor. Tasarruf istiyor. Kaynak verimliği istiyor. Üretimde know how, tüketimde disiplin istiyor. Toplam borçluluğumuz milli gelire oranla %65. Uluslararası uygun bir düzey. Öte yandan borçluluktaki hızlı artışı gizliyor. Ülkeleri krizin içine çekmek, hızlı borçluluk artışı için çok kolay olabiliyor. Buna da konjonktür kadar veriyor. 

Unutmayalım ödünç alanlar özgürlüklerini satarlar. Bir zamanlar kendi kendine yeterli birkaç ülkeden birisi olan Türkiye’yi hatırlayalım. Son otuz yılın tarım ve gıda politikalarının yansıyan yüzü, enfl asyonda gıdanın ağırlığından şikayet etmek oluyor. Oysa zamanında konjonktür doğru okunabilmiş olsa, bugün işlenmiş ve işlenmemiş gıda çok önemli bir küresel rekabet avantajımız olabilirdi. Nereden nereye…

 

tablo-126.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar