Malthus, Marx, ve modern büyüme

Kenneth ROGOFF
Kenneth ROGOFF

CAMBRIDGE -  Her neslin kendinden önceki nesilden daha varlıklı olacağı vaadi, modern toplumun temel doktrinlerinden biridir. Genel anlamda çoğu gelişmiş ekonomi, savaşlara ve finansal krizlere rağmen, nesilden nesile yaşam standartlarını artırarak bu vaadi yerine getirdi.

Gelişmekte olan ülkelerde de çok büyük bir çoğunluk yaşam standartlarının değiştiğini ve geliştiğini deneyimliyor ve hızla benzer büyüme beklentileri geliştiriyor. Fakat gelecek nesiller, özellikle de gelişmiş ekonomilerde, gerçekten böyle bir beklentiyi gerçekleştirebilecek mi? Gerçi bu sorunun cevabı evet olsa da, aşağı yönlü riskler bundan 20-30 yıl öncesine kadar çok daha yüksek görünüyor.

Tarihte insanoğlunun talihinin gittikçe kötüleşeceğine dair bugüne kadar Thomas Malthus’tan Karl Marx’a birçok düşünür tarafından yapılmış onca tahmin ilgi çekici şekilde yanlış çıktı. Teknolojik ilerleme ekonomik büyümenin önündeki engelleri kaldırdı. Dönemsel olarak tekrarlayan politik yeniden dengelenmeler, bazen barışçıl bazen barıştan uzak şekilde büyük çoğunluğun refah anlamında faydalanmasını sağladı. Gerçi bir kısma diğerlerine göre çok daha büyük faydalar sağladı. 
Sonuç olarak Malthus’un kitlesel açlık endişeleri hiçbir huzurlu kapitalist ekonomide gerçeğe dönüşemedi. Ve işgücü ücretlerinin toplam gelirdeki payının endişece verici şekilde düşmüş olmasına rağmen, Marx’ın tahminleri de yanlış çıktı. Uzun vadeli tabloya Marx’ın kapitalizmin işçileri daha da sefilleştireceği öngörüsüne de meydan okuyor. Dünya çapında yaşam standartları artıyor. 
Fakat geçmişteki iyileşme ve büyüme performansı yüzyılın devamında da aynı döngünün tekrarlayacağı garantisini vermiyor. Jeopolitik karmaşalar bir kenara bırakıldığında bile, çoğunlukla politikaların yetersizliği ve bozukluklarından kaynaklanan bazı zorlu görevler var.

İlk çözülmesi gereken sorun grubunda yavaş yavaş yükselen problemler bulunuyor. Dışsallıklar içeren bu problemlerin başlıca örneği ise çevresel bozulmadır. Mülkiyet hakları hava ve suda olduğu gibi eksik tanımlandığı için, hükümet uygun düzenlemeleri yapmak için girişimde bulunmalıdır. Küresel ısınma ve temiz su kaynaklarının kıtlığı gibi sorunlarla mücadele etmek zorunda kalacak gelecek nesillere hiç imrenmiyorum. 

İkinci problemler öbeğinde ise ekonomik sistemin temel olarak adil bir şekilde işlemesini sağlama almak yatıyor. Hatta bu problemin çözümü politik sürdürülebilirlik için en önemli anahtar. Teknoloji ve küreselleşmenin devreye girmesi ülkelerin kendi içinde gelir eşitsizliğini azaltsa da ülkeler arasındaki gelir ve servet eşitsizliğini artırmıştır. Bu sebeple artık ekonomik sistemin adil işleyeceği garanti edilemez.

Bugüne kadar toplumlarımız yıkıcı güçteki teknolojilere inanılmaz bir hızla alışmıştır. Fakat son yıllarda değişimin geldiği hız büyük gerginliklere sebep olmuş, ülkeler arasında büyük gelir eşitsizliklerine yansımıştır. ‘En varlıklı’ olanla ‘diğerleri’ arasında rekor seviyede farklar oluşmuştur. Eşitsizlik bir ülkenin politik sistemini yolsuzluğa yönlendirebilir ve felç edebilir. Öte yandan o ülkenin ekonomik büyümesi de bundan aynı şekilde etkilenir.

Üçüncü problem ise dünyanın yaşlanan nüfusudur. Bu konu en iyi tasarlanmış politik sistemlerde bile çok büyük zorluklara yol açıyor. Özellikle yavaş büyüyen ekonomilerde mevcut emeklilik sistemleri ve yaşlı sağlık programlarının sürdürülemez olduğu açıkça ortadayken kaynaklar yaşı geçkin nüfusun bakımı için nasıl yönlendirilecek? Artan kamu borçları da bu problemi körüklüyor çünkü gelecek nesillerden hem bu borçların ödenmesi hem de emekliliğimiz için çalışması bekleniyor. 

Son zorlu görev ise hükümetler tarafından hızla gelişen teknolojilerin ihtiyaç duyduğu düzenlemelerin oluşturulmasıdır. Hükümetler teknoloji konusunda yeterli yetkinlikte olmasa da, ya da kaynaklarını verimli şekilde kullanmasa da gerekli düzenlemeleri yapmalıdır. Çok hızlı gelişen finansal piyasalar için yapılan yetersiz düzenlemelerin nelere sebep olabileceğini görmüştük. Hızla gelişen diğer birçok pazarda da benzer eksiklikler bulunuyor. 

Bunun başlıca örneğini gıda sektöründe görüyoruz. Teknolojinin sürekli olarak gelişerek daha uzun süreçler ve genetik olarak rafine edilmiş gıdalar şimdi şimdi bilim adamları tarafından değerlendirilmeye başlandı. Şimdiye kadar bilinen çocukluk obezitesi birçok ülkede yaygın hale geldi. Oranları alarm seviyesinde artan tip 2 diyabet hastalığı ve damar hastalıkları gelecek nesillerin yaşam beklentisi üzerinde önemli ölçüde olumsuz bir etki yapıyor. 

Kelly Brownell, David Ludwig ve Walter Willett gibi seçkin sağlık araştırmacıları bu problemleri belgelediler. Hükümetin bu konuda genelde pekiştirilmiş eğitim şeklinde gerçekleşen müdahaleleri, büyük ölçüde verimsiz olduğunu kanıtladı. İşlenmiş gıdalara olan   yıkıcı bağımlılıklar ekonomistler tarafından bir ‘dışsallık’ olarak yorumlanıyor. Düşük yaşam kalitesinden etkilenenler, eninde sonunda topluma daha yüksek sağlık maliyetleri şeklinde dışsallıklarla dönüyor. Ve tekrar araştırmacıların gittikçe yükselen endişelerine rağmen politika dünyası ise donmuş gibi duruyor. 

Tüm bu problemlerin en azından kısa ve orta vadede çözümleri bulunuyor. Küresel çapta bir karbon vergisi iklimsel riskleri hafifletir hatta hükümetlerin borç yüklerini azaltır. Eşitsizlik sorununa eğilmek isteniyorsa ulusal vergilendirme sistemleriyle geliri yeniden bölüştürmek mümkündür. Gelişmiş yetişkin eğitimi programları yeni teknolojilerin kullanımını kolaylaştırabilir. Nüfus büyüme hızındaki düşüş uluslararası göçmenlik kısıtlamalarının kaldırılmasıyla hafifler. Kadınlar ve emekliler işgücünün içinde kalmaya teşvik edilebilir. Tabii hükümetlerin bu hamleleri yapmasının ne kadar zaman alacağı ise ucu açık bir soru…

Kapitalist ekonomiler özel malların tüketiminin artmasına olağanüstü verimli şekilde olanak verdiler – en azından uzun vadede. Fakat konu kamu mallarına geldiğinde – eğitim, sağlık hizmetleri, eşit fırsatlar vb. – sicilleri o kadar da etkileyici değil. Yani kapitalist ekonomiler olgunlaştıkça, gelişimin önündeki politik engellerin de çoğaldığı görünüyor. 

Peki her gelecek nesil kendisinden önce gelen kuşaktan daha iyi bir yaşam kalitesi elde edecek mi? Gelişmekte olan ülkeler teknolojik sınırlarına henüz varmadıkları için sorunun cevabı hemen hemen kesinlikle evet. Gelişmiş ekonomilerde ise cevap evet olabilir fakat önündeki engeller gittikçe daha zorlu hale geliyor. 

Kenneth Rogoff, IMF’nin eski baş ekonomistlerinden biridir ve halen Harvard Üniversitesi’nde Ekonomi ve Kamu Politikası Profesörüdür.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar