Aman dikkatli olalım

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF dunyaweb@dunya.com

Geçen hafta Ürdün'de ortaya çıkan olaylardan başta ABD olmak üzere Batı dünyası memnun değil. Kaynayan Ortadoğu kazanında önemli bir stratejik ortak olarak görülen Ürdün'de, olayların kontrolden çıkarak bir kaosa yol açmasından endişe ediliyor.

Başkent Amman'da binlerce kişiyi sokağa döken olayların arkasında, hükümetin petrol ve türevlerine uyguladığı sübvansiyonlara son vermesi dışında, yolsuzluklar da var. 1980'li yılların başından beri aralarında Ürdün'ün de yer aldığı Arap ülkelerinde uygulanan neoliberal politikalar doğrultusunda yapılan özelleştirmelerin yolsuzluklarda payı büyük. Özelleştirmelerde iktidara yakın kişi ve gruplara tanınan ayrıcalıklar halkların tepkisini çekiyor.

Ürdün'deki olaylar yeni değil. 2007'de gıda fiyatlarındaki artışın protesto edildiği Arap ülkeleri arasında Ürdün de vardı. Ülkenin borçlanabilmesini sübvansiyonların kaldırılması şartına bağlayan IMF ile protestocular arasında kalan Kral İkinci Abdullah'ı zor günler bekliyor. Diğer Arap ülkelerindeki olaylarda olduğu gibi, Ürdün'de de başı çeken Müslüman Kardeşlerin yönetimden istediği, çok geç olmadan reformlara başlanması. Bugünden yarına olayların ne yönde gelişeceğini kestirmek güç.

***

Aslında, Ürdün'deki olayları İsrail-Filistin anlaşmazlığından ayrı düşünmek doğru olmaz. İsrail- Filistin çatışması giderek büyürken, Ürdün'de meydana gelen olaylar tesadüf olabilir mi? Ürdün de İsrail gibi Ortadoğu'da sonradan kurulan bir devlet. 1946'da İngilizlerden bağımsızlığını kazanan Ürdün'de halkın hemen hemen yüzde 70'i Filistinlilerden oluşuyor. Ticarette etkin olan Filistinlilere karşı, Filistinli olmayan Araplar kamu sektörüne hakim. Kral Hüseyin'in, Filistinliler ve Araplardan oluşacak, Doğu Kudüs'ün başkenti olacağı bir federal devlet kurulması düşüncesi, Filistin Kurtuluş Örgütü, İsrail ve Arap ülkeleri tarafından reddedilmişti.

Filistin halkı haklı olarak, kendilerine bağımsız devlet kurma hakkını veren 1947 tarihli Birleşmiş Milletler'in 181 No lu Kararı'nın uygulanmasını istiyor.

***

Başlarda, Arap ülkelerinde otoriter yönetimlerin yıkılmasını destekleyen Batı, şimdi gelişmelerin nereye varacağını kestirmekte zorlanıyor. Otoriter yönetimlerin yıkılmasının demokrasiyi getirmeyeceği zaten başından belliydi. Geçen yıl Mısır ve Tunus'ta yaptığı konuşmalarda laikliğin faziletlerinden bahseden Başbakan Erdoğan'a, Mısır'ın şimdi iktidarda olan Müslüman Kardeşler'inin verdiği tepki hala hatırlarda. İnançlar karşısında tarafsız olmayan devletlerin demokrat olmaları mümkün mü? Devrik Başkan Mübarek'in ABD ve İsrail için önemi, Filistin konusundaki arabuluculuğundan kaynaklanmaktaydı.

Şimdiki Mursi yönetimi, İsrail'le ilişkisini bozmadan sürdürebilirse, Hamas'la yakın ilişkisinden dolayı bunu, daha da etkin bir biçimde yapabilir. Çarşamba günü sağlanan ateşkeste, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın İsrail, Mısır ve Filistin'de yaptığı görüşmelerin payı büyük. Filistin sorununun çözümünde anahtar ülkeler, Mısır, İsrail ve Amerika'dır. Türkiye'nin ise, bazılarının iddia ettiği gibi pek etkin olduğu söylenemez. Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Gazze'de bir hastaneyi ziyaretine ilişkin görüntüler, Başbakan Erdoğan'ın İsrail'i terörist bir devlet olarak tanımlaması, ABD ve Batı'ya karşı çıkışları, bölgesel bir güç olma iddiasındaki Türkiye'nin imajını sarsmaktadır. Türkiye, Filistin'i davasında desteklerken bunu diplomatik dille de yapabilir. Erdoğan ne kadar aksini iddia ederse etsin, Hamas, Batı'nın gözünde terörist bir örgüt. Her iki taraftan da masum insanların ölümünden birinci derecede sorumlu, çatışmayı başlatan Hamas'tır. Şunu bilmekte yarar var; Türkiye gerçekten bölgesel bir güç olmak istiyorsa, bunun yolu ne ABD ve Batı'ya kafa tutmaktan, ne de İsrail'le aradaki ilişkileri koparmaktan geçiyor. Türkiye bunu ancak, Batı ve Doğu arasındaki köprü olma işlevini ileriye götürerek; laik-demokrat bir sistemde ekonomisini güçlendirerek başarabilir.

***

Ortadoğu'da yıllardan beri devam eden olayların bölge ülkelerine hizmet etmeyeceği açık. İsrail- Filistin anlaşmazlığı çözülmedikçe, İsrail 1967'de işgal ettiği topraklardan çekilmedikçe, Ortadoğu'da kan ve gözyaşı akmaya devam edecektir. Yüzyıllardır birbirleriyle rekabet içerisinde olan Sunni ve Şiiler, İsrail'in Filistin konusundaki uzlaşmaz politikası sonucu biraraya gelmektedirler. Şimdiye kadar Lübnan'da yerleşik Hizbullah vasıtasıyla Ortadoğu'da etkili olmaya çalışan İran, bu defa da Arap ülkelerinin Filistin konusundaki politikasını eleştirerek; Hamas ve İslami Cihat'a destek vererek bölge üzerindeki nüfuzunu arttırmaya çalışıyor.

İran Meclis Başkanı Ali Laricani'nin, Hamas'a askeri yardım gönderdiklerine ilişkin açıklaması, Hamas'ın saldırısının arkasında İran'ın olabileceğini düşündürüyor. İran, açık açık İsrail ve ABD'yi kışkırtıyor. Adımlar, tüm bölgeyi içine alacak büyük bir savaşa doğru gidiyor. Böyle bir savaşın tüm taraflar için ekonomik yönden büyük bir yıkım olacağı bir yana, siyasi dengeleri altüst etme olasılığı da büyük. Aman dikkatli olalım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016