Merkantilizm

Murat YÜLEK
Murat YÜLEK KÜRESEL BAKIŞ myulek@aya.yale.edu

Avrupa’yı Avrupa, Avrupa ekonomisini Avrupa ekonomisi haline getiren politika merkantilizmdi. Ha Joon Chang’ın Türkiye’de de yayınlanan “Merdiveni İtmek” (Kicking the Ladder) kitabında bahsettiği gibi, Avrupa (özellikle İngiltere) ‘serbest ticaretçi’ olmadan önce sanayileşme sürecini tamamlayarak rekabetçi gücünü merkantilizmle artırmıştı. Merkantilizm Ortaçağ Avrupa’sının bir icadı, geçmişte kalan bir ekonomik politikası olarak görülür. Oysa, günümüzde özellikle Doğu Asya ülkelerinde uygulanan ekonomi politikaları temelde neo-merkantilisttir. Bugünkü Almanya’nın da (resmi olmasa da fiili) ekonomi politikaları temelde merkantilist tonlara dayalıdır. 

Avrupa merkantilizmi, merkantilizmin sonlanmasından sonra dahi sömürülen ülkelere büyük acılar, fakirlik ve ölüm getirdi. Sadece bugünkü Hindistan’da İngiliz koloni yönetiminde 18. yüzyıl ile 20. yüzyılın başları arasında en az 60 milyon insanın İngiliz ekonomi politikaları sebebiyle öldüğünü biliyoruz (H. K. Meena (2015) “Famine in late 19. Century India: Man made or natural?” Journal of Human and Social Science Research.) Bu politikalar, Hindistan’daki tarımın, İngilizlerin Hindistan’dan elde ettikleri geliri artırmak için kurdukları merkantil sisteme dayanıyordu. İngilizler gelir elde ediyor ancak halk hayatlarını idame ettirecek gıdaları bulamıyordu.

Merkantilizm tarihte tek tip olmadı. Kabaca, bir uçta ‘başarısız’ İspanyol merkantilizmi diğer yanda ‘başarılı’ İngiliz merkantilizmi; bunların arasında ise Hollanda, Fransa ya da Alman merkantilizmi (ve diğerleri) yer aldı. ‘Başarılı’ merkantilizm, ülkeyi sanayileştiren ve bir dünya imparatorluğuna sahip kılan politikalardı (İngiltere). ‘Başarısız’ olan ise, sadece kaynakları kolonilerden ülkesine taşıyan ancak ülkesinde kalıcı bir üretim ve zenginlik oluşturamayan merkantilizmdi (İspanya). Bunlara karşılık, her ikisinde de, dünyanın güçsüz devletleri koloninin bir parçası haline getirildi ve sömürüldü; açlıklar, ölümler, fakirlik ve ölümle tanıştı. 

Merkantilizmin ana prensibi birey değil, devletin gücüydü. Avrupa’da Roma İmparatorluğu’nun dağılmasından sonraki siyasi dağınıklık kralın gücünü zayıflatmıştı. Ancak özellikle 15. yüzyıla doğru kral güçlenmeye, yerel güçler (derebeyler) ise zayıflamaya başladı. Kralın gücünü pekiştirmesi ve derebeyler, bölgesel güçler ve rakip krallara galebe çalması için ordusunun güçlenmesi gerekiyordu. Bu da merkezi hazinenin güçlenmesini gerektiriyordu. Öte yandan, Avrupa üreten değil tüketen bir coğrafyaydı. Asya ile yapılan alışverişteki ticaret hadleri de Avrupa’nın aleyhineydi; Avrupa ucuz ürünleri üretiyor pahalı ürünleri tüketmeye çalışıyordu. Bu durumda, Avrupa’nın, tüketim fazlasını (ithalatı) finanse etmek için altın ve gümüşe ihtiyacı vardı. ‘Bulunan’ altın ve gümüş ise, ticaret açığını finanse etmek için Çin ve Hindistan’a akıyordu. 

İşte hem merkezi yönetimin güçlenme ihtiyacı hem de ticaret açığı, Avrupa’nın altın ve gümüş talebinin patlamasına sebep oldu. İspanyol ve Portekizlilerin Güney Amerika, Asya ve Afrika’daki zayıf devletleri yağmalama isteği bu talebin sonucuydu. Merkantilizmin temel unsurlarından birisinin metalizm olmasının sebebi de aynı talepti. İspanyol ve Portekiz merkantilizminin ‘başarısız’ olmasının sebebi, bu ‘yağmacı’ kültürün bir yerli üretim kültür ve pratiğiyle birleştirilmemesiydi. Sonuçta, altın ve gümüş bu ülkelere geldiği gibi gitti. Gelen altınla birlikte iç fiyatlar ve talep arttı. Üretim artmayınca ithalat ve altın çıkışı tetiklendi.

İngiliz ve özellikle Fransız merkantilizmi ise iç üretimi geliştirmeyi amaçlayan korumacı politikaları da ihtiva ediyordu. İngiliz kraliyeti hammadde ihracatını (o günün şartlarında yün, koyun vs.) yasaklarken mamul mal ihracatını (dokuma) teşvik etti. 17. yüzyılda Fransa’sında Colbert, ana ithalat kalemlerini teker teker belirledikten sonra bunların yerli üretimini sağladı. Genel mantık, cam, tekstil gibi ürünlerin devlet desteğiyle şirketler tarafından üretilmesini sağlamaktı. Kurulan işletmelere tekel yetkisi verilerek talep garanti ediliyordu. Böylece kurulan şirketlerden bazıları bugün hâlâ ayaktadır. Örneğin kendisini dünyanın en yaşayan en eski şirketlerinden sayan St. Gobain cam şirketi. Atatürk ve Erbakan dönemlerinde benzer şirketler Türkiye’de de kurulmuştu ancak 300 yıl gecikmeyle.

Merkantilizmin diğer bazı yönlerini haftaya ele alacağım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Chief Sustainability Officer 06 Ağustos 2018