Merkantilizm (2)

Murat YÜLEK
Murat YÜLEK KÜRESEL BAKIŞ myulek@aya.yale.edu

Avrupa’da Sanayi Devrimi'ni doğuran politikaların merkantilizme dayandığı söylenebilir. Merkantilizm en önemli unsuru ise devletin ekonomiye ağır müdahalesi idi. Güçlenen merkezi yönetimlerin ihtiyacı olan kaynakların (altın ve gümüş) ülkeye ve devlet hazinesine girmesi temel amaç iken bunu sağlayan ‘kamu politikaları’ da temel araç oldu. 

Başarısız İspanyol ve Portekiz  merkantilizminde kamu politikaları Latin Amerika ve Filipinler gibi coğrafyaların ‘özelleştirilmiş’ yağması şeklinde tezahür etti. İspanyol ve Portekiz donanmaları Batılı tarihçilerin deyimiyle ‘görülmemiş’ vahşet ve barbarlıkla (Gustav Schmoller) sömürgeler oluşturmayı amaçladılar. Sonuçta özellikle İspanya’ya tarihte görülmemiş bir altın akışı ortaya çıktı. Bu da hem İspanya hem de genelde Avrupa’da meşhur altın enflasyonunu doğurdu. Ancak bu altın girişi İspanya’da kalıcı bir refah artışı, büyüme oluşturmadı. Zira, kamu müdahaleleri kısa vadeli yağmacılık getirilerine yoğunlaşmıştı. Altın girişi, ithalat karşılığı altın çıkışına dönüştü. 

İngiliz ve Fransız merkantilizmi İspanyol / Portekiz merkantilizminde kamu politikaları açısından büyük ayrılık gösterir. Her ikisinde de kamu politikaları sömürge sahibi olmak (ve yağmalamak) kadar yurt içinde sınai kapasite oluşturmaya yöneldi. Fransa’da Colbert 17. yüzyılın sonunda (yani resmi olarak sanayi devriminin başlamasından önce) ithalatın azaltılması için yerli sanayiler kurulmasını, bunlara tekel yetkisi verilmesi, kamu alımlarının da bu şirketlere yönelmesini sağladı. Cam, tekstil başta olmak üzere bir çok sahada bu politikaları uyguladı. Sarkozy’nin uygulamaya çalıştığı Fransız ‘dirijizmi’ Colbertizme dayanırdı. Colbertizm, İngiltere’deki politikaların aksine, her sektörde çok ağır bir düzenleme (regulation) getirdi. Her ürünün nasıl, hangi standartlarda yapılacağının belirlenmesi bu düzenlemelere dahildi. 

İngiltere’de daha 15. yüzyılın sonlarından itibaren (yani teknik olarak yine sanayi devriminin başlamasından önce) özellikle önceden sanayileşmiş olan Hollanda’ya karşı hammadde ihracatını yasaklarken mamul mal ihracatını desteklemeyi hedefledi. İngiltere, kabotaj kanunlarıyla (Navigation Act) kendi limanlarına İngiliz bandıralıların dışındaki gemilerin yanaşmasını yasakladı. Amaç hem taşıma gelirlerini hem de gemi sanayini korumaktı. İngiltere’de ilk kabotaj kanunu 14. yüzyılın sonlarında çıkartıldı. Ancak, İngiltere’de yerli gemi üretiminin yetersiz olması sebebiyle etkin kabotaj kanunlarının çıkartılması 17. yüzyılda oldu. 

Sonraki dönemlerde, İngiltere, sömürgeleriyle arasında yine merkantilist bir ilişki kurdu. Sömürgelerde imalat yapılması yasaklandı. Sömürgeler anavatana (İngiltere) düşük fiyatlarla hammadde satmak, karşılığında İngiltere’de üretilen mamul malları serbest piyasa fiyatlarıyla satın almak zorundaydı. Amerika’daki sömürgeleriyle daha da ilginç bir sistem kurdu İngiltere. İngiliz gemileri Afrika’da Amerika’ya köle taşıyor; Amerika’da üretim için gerekli köleleri sattıktan sonra hammadde yükleyerek İngiltere’ye gidiyordu. İngiltere’de boşaltılan gemiler Afrika (ya da Amerika’ya) mamul mal taşıyorlardı (‘triangular trade’.) Sömürgeler kendi aralarında ticaret yapma hakkına da sahip değildi. Örneğin, Amerikalılar Hindistan ya da Sri Lanka’dan doğrudan çay satın alamıyorlardı. Bu arada, Amerikalılar İngiltere’nin ağır bir vergilendirmesinin de altına girdiler. Amerika’yı 18. yüzyılın sonunda bağımsızlık savaşına iten şey de Amerikalıların bu ‘sistemden’ hoşnut olmamalarıydı. İngiliz sömürgesi haline gelmeden önce dünyanın en büyük ihracatçısı olan Hindistan ise özgürlüğüne kavuşması için 20. yüzyılı beklemek zorunda kaldı.

İngiliz ve Fransız merkantilizminin en önemli unsurlarından birisi de insan kaynakları politikalarıydı. ‘Sanayileşme’ ülkenin içinde kalmamalı; diğer ülkeler sanayileşmemeliydi. Bunun için sınai sektörlerde yetişmiş işçi ve ustaların yurt dışına çıkmasının yasaklanması İngiltere, Fransa ve İtalyan şehirlerinde yaygın bir uygulamaydı. Bu politikalar ‘doğru’ idi; bilginin yaygınlaşmaması bilgiyi üreten ülkelere dezavantaj sağlıyordu. Nitekim, Amerika’da sanayi devriminin babası sayılan Samuel Slater, İngiltere’de yetişmiş bir tekstil ustasıydı. Amerika’ya kaçtıktan sonra Moses Brown’ın desteğiyle Amerika’da modern tekstil fabrikalarının doğmasını sağladı. İngiltere’ye Japonya’dan önceki önemli sınai rakiplerden birisi bilginin yayılmasıyla sağlanmış oldu. 

Geçen hafta da söyledik; merkantilizm sanıldığı gibi geçmiş dönemin hikâyelerinden birisi değil. Adı konmasa da hâlâ temel olarak ayakta. 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Chief Sustainability Officer 06 Ağustos 2018