Babasına 'seni seviyorum' diyemeyen onunla birlikte şirket yönetemez

Dünyanın en büyük mobilya parçaları üreticilerinden biri haline gelen AGT'nin sahibi Mehmet Semih Söylemez, şirketini karlılığa değil, 'insana' odaklanarak büyütmüş bir işadamı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

 

 

Özlem ERMİŞ BEYHAN

İSTANBUL - Mehmet Semih Söylemez, sıradışı bir işadamı. Dünyanın en büyük mobilya parçaları üreticilerinden biri olan aile şirketi AGT firmasının CEO'su... Babası kurmuş AGT'yi, o ve kardeşleri büyük bir hızla büyütmüş. 2000 ile 2010 arasında büyüme 50 katı bulmuş. Söylemez'in 'Babasına onu sevdiğini söyleyemeyen bir işadamı, o babayla aynı şirketi nasıl yönetebilir?' gibi ilginç tespitleri, çalışanlarını ücretsiz psikoloğa göndermek gibi farklı uygulamaları var. Twitter'da çok aktif, bloğu var, tecrübelerini kitaplaştırmış. Duygusal Sermaye isimli kitabında "Üretim yapan herkes saygı görmeyi hak eder" diyor Söylemez. Özne algısının hızla değiştiği günümüzde öznenin hala 'insan' olduğuna vurgu yapıyor... Bir şirket patronu olarak bu yaklaşımı şirketinde nasıl uyguladığını ve elde ettiği 'kar'ı anlatıyor.
Tersten Perspektif bir sanat kitabı ama 'iş'ime çok yaradı
Duygusal sermaye ile ilgili çalışmalara 2000 yılında başlamış Mehmet Söylemez. Psikolojiye ilgisi de o dönem artmış. "Neden 2000? Çünkü o dönem çalışan sayımız 50'ye ulaşmıştı. Kendimi mecbur hissettim psikoloji ile ilgilenmeye" diyor. Çalışan sayısı 100 kişiye ulaşınca ise felsefe ve sanatla ilgilenmeye mecbur hissetmiş kendisini. "Çünkü psikoloji 100 kişiden sonrasında yetmiyor" diyor ve sanat-felsefe ile ilgilenmesinin 'iş'ine nasıl yaradığını şöyle anlatıyor: "Örneğin bir sanat kitabıdır Tersten Perspektif, yazarı Pavel Florenski... Müthiş işime yarayan bir kitap. 'Persfektif bize öğretilmiş bir algıdır, uzaktaki nesneler küçülmez normalde, beyin bildiği bir cismi uzakta olsa bile yakındaki bilmediğinden daha büyük görür, bunu farkedenler başarılıdır' diyor. Bu iş hayatında bizim yönetim felsefemizde çok önemli, hedefler, iş planları açısından çok işime yarayan bir kavram oldu." Estetiğin sanata özel bir kavram olmadığını, kendisinin estetik bir yönetim, estetik bir iş akışı olması için uğraştığını anlatıyor Söylemez...
Kaç kişi babasına 'seni seviyorum' dedi?
Mehmet Söylemez, Duygusal Sermaye adlı kitabında bunun gibi her başlığa tek bir bölüm ayırmış. İki bölüm ayırdığı tek konu ise kuşak çatışması. Kendisi de bir aile şirketinin yöneticisi, aile şirketlerinin yeni kuşaklarla güçlenerek yaşamasının Türkiye ekonomisi için önemine inanıyor. Kitabının en çok aile şirketleri için faydalı olabileceğine inanıyor. "Türkiye'de üçüncü nesle devam eden aile şirketlerinin oranı şimdiki gibi yüzde 3 olmasın istiyorum" diyor. Baba ve çocuk arasındaki ilişkide önemli bazı kurallar olduğunu, onlara uyulursa sorun yaşanmadığını anlatıyor. "Kuşaklar çatışınca çocuk babadan ayrılıp yeni bir şirket kuruyor, tüm deneyimler yok oluyor" diyor.
Babaların eve geldiğinde işinden sürekli şikayet etmesinin genel bir yapı olduğunu, ama evde sürekli şikayet dinleyen çocuğun büyüyünce babası ile birlikte çalışmak istemediğini anlatıyor. "Ben babamın hiç yakındığını duymadım. Bir insan işinden hiçkimseye yakınmamalı."
Kuşak çatışmaları konusunda düzenlenen toplantılarda yaptığı konuşmalarda 'Kaç kişi babasına sarılıp da seni seviyorum dedi?' diye sorduğunu, olumlu hiç cevap alamadığını söylüyor: "Böyle mi olmalı? Konuşmak lazım diyoruz ama çocuk nasıl gidip şirkette babasına 'yanlış yapıyorsun' diyecek? Ama baba yanlış yapıyor. Babasına onu sevdiğini söyleyemeyen çocuk hata yaptığını görüyor ama söyleyemiyor. Aile şirketlerinde en önemli sorun diyalog eksikliği."
AGT şu anda aile anayayası olan, hisse dağılımı yapılmış, sonraki kuşaklara hazırlanmış bir aile şirketi. Kitapta şirketinin kurucusu babasının bir sözüne de yer vermiş Mehmet Söylemez: "Kimi babalar aslan, kimi babalar ise koyun yetiştirmeyi tercih eder. Aslan yetiştirirken bilirsin ki büyürken sana pençe atacaktır." Kendisinin de babasına "çok pençe attığını", 30'dan sonra dengenin kurulduğunu anlatıyor. "Babam 20 yaşındaydım bana 'bu şirket sizin için var, siz bu şirket için değil' dedi. Bunu bilmek büyük bir lüks. Babamın korkusu bizim şirketten sıkılmamızdı..."
Aykırı olanı tutmak ve dinlemek başarıda kritik
"Farklılığın biraradalığı" Mehmet Söylemez için şirket yönetiminde çok önemli bir kavram. Bir şirket için en önemli olanın, farklı olanların birarada, uyum içinde aynı amaca hizmet edebilmesi olduğunu söylüyor. Herkesin doğal olarak özel hayatında da iş hayatında da kendisine benzeyen insanlarla birarada olmayı tercih ettiğini belirterek "Ama sizinle aynı fikirde olanlardan bir şey öğrenemezsiniz" diyor. Yani aykırı olanları tutmak ve dinlemenin iş hayatında başarı için kritik olduğunun altını çiziyor. Yine çok önemli bir diğer unsur da çalışanların duygularının yönetilmesi. "İnsanları yönetmek zor değil ama duyguları yönetemiyoruz. Burada hatalar yapıyoruz" diyor.
Çalışanları aile danışmanına gönderdi, verimliliği artırdı
Mehmet Söylemez, duygusal sermayeyi sadece fikir bazında önemsemiyor, şirketi AGT'de 2002 yılından beri çeşitli uygulamalarla kavramın altını dolduruyor. İlk çalışmalarının 2002 yılında çalışanlarına sigara bıraktırma çalışması olduğunu anlatıyor. Ödüller, cezalar, tıbbi destek... Şu anda 700 kişiyi bulan çalışanlarının hiçbiri sigara kullanmıyor. 2005 yılında çalışanlarına 'Parasını AGT ödeyecek, isimler gizli tutulacak, ihtiyacı olan tüm çalışanlarımız şu psikoloğa gidebilir' demiş, motivasyonda ciddi bir artış yakalamış. "Çok verim aldık. 2007'de yine çok verim aldığımız bir başka uygulamaya başladık. İşçisinden yöneticisine eşiyle sorunu olan çalışanlarımızı yine ücreti bizim tarafımızdan karşılanmak, isimler gizli tutulmak üzere bir aile danışmanına göndermeye başladık. Eşiyle problemi olan bir insanın iş hayatında başarılı olması mümkün değil."
İki yıl önce IBM'in düzenlediği Akıllı Dünya başlıklı bir toplantıda bu uygulamayı anlatınca Söylemez'in yanına bir şirketin yöneticisi gelmiş ve 'çalışanlara bu kadar vakit nasıl ayıracağız' demiş. Söylemez, "Bir aile danışmanı buldum, insan kaynaklarına çalışanlar buraya gidebilir, muhasebeye de faturaları öde dedim. Bu ne kadarlık bir vakit ki? Ben tek tek kimsenin problemi ile ilgilenmiyorum, kaç kişi gidiyor onu bile takip etmiyorum. Ama ben duygusal olarak sağlıklı insanlarla çalıştığımı biliyorum." 2010'da ise kilo problemi olan gönüllü çalışanlarının yine ücret ödemeden diyetisyene gittiğini anlatıyor Söylemez. Şimdiki projelerinin ise anne-baba okulu olduğunu, yeni çocuğu olan 27 çalışanlarını eğitecekleri bilgisini veriyor. Söylemez, "Maaşını ödüyoruz, o da şirkete gelecek, robot gibi çalışacak diye düşünüyoruz. Şirkete gelince çocuğunu unutacak, eşini unutacak, verimli olacak dersek daha çok bekleriz" yaklaşımı ile sürdürdükleri bu projelerden çok ciddi geri dönüşler aldıklarını anlatıyor.
500 milyon dolarlık ihracat hedefine ulaşacağız
AGT bugün işte Mehmet Söylemez'in anlattığı bu yönetim felsefesi ile yönetiliyor. Şirket 2000- 2010 yılları arasında 50 kat büyümüş. 2006 yılında ilk 500 arasına giren firma bu yıl 275 olan sıralamadaki yerinde biraz daha önlere gelmeyi bekliyor. Antalya Organize Sanayi Bölgesinde kurulu 360 bin metrekarelik tesislerinde üretim yapıyor. Cironun yarısı, 68 milyon dolar ihracattan geliyor. Bu yıl şirket ihracatta dev mdf-sunta üreticilerini geçip sektör ikincisi olmuş.
Ona göre Türkiye'nin 2023 hedefi varsa, şirketlerin ve insanların da olmalı... AGT'nin 2023 ihracat hedefi oldukça iddialı: 500 milyon dolar. Söylemez, "Ciromuz 1 milyar dolar olacak, yarısı bugün olduğu gibi ihracattan gelecek. Bunun olacağına inanıyorum" diyor. Mobilya bileşenleri alanında 58 ülkeye ihracat yapılıyor. İran ve Rusya en önemli pazarları. Tasarım ekiplerinin çok güçlü olduğunu, talaştan ürettikleri geri dönüşümlü bank ile tasarımda dünya ikincilikleri bulunduğunu anlatıyor. Söylemez, ürettikleri ürünlerin sektörde genellikle ilk ürünler olduğunu, üretim yaptıkları makinelerin bile AGT'nin tasarımına göre özel üretildiğini, başka firmalara birkaç yıl satılmamasının sağlandığını söylüyor.

Antalya'da 100 milyon euroluk yatırımla MDF de üretecek
AGT, Antalya'da başladıkları yeni yatırımla MDF üretimine de giriyor. "O bölgedeki odunu kullanacağız, tam bir entegrasyon olacak" diyen Söylemez, 100 milyon euroluk yatırım için arsanın, binaların hazır olduğunu, makinelerin gelmesi ile yaklaşık 1.5 yıl sonra üretimin başlayacağı bilgisini veriyor. AGT'nin çalışan sayısı bu yeni yatırımla 1000'e ulaşacak. Şirket halen birçok yerli mobilya üreticisine ve İKEA'nın ana merkezine üretim yapıyor. Şu anda mobilyaya geçmek gibi bir planları olmadığını söyleyen Söylemez, "İnsanlara tek tek satmak zor, kapıda bunu yaşıyoruz. Yarı mamül üretirken mobilya mı hammadde mi üretelim kararı verirken bayağı zorlandık. Kararımız hammaddeyi üretmek oldu. Bunun Türkiye'ye katkısı da çok, atıl odunu MDF gibi katma değerli bir ürüne dönüştüreceğiz" diyor. Söylemez, bu yeni yatırımda 2'nci bölge teşviklerinden yararlanacakları bilgisini de veriyor.

Hindistan'a kapı satıyor
Mehmet Söylemez, Hindistan'a kapı ihracatı yaptıklarını, hedeflerinin gelişmekte olan ülkeler olduğunu anlatıyor. Afrika da önemli bir hedef. "Bu pazar daha da büyüyecek. Tüm hızlı büyüyen ülkeler radarımızda" diyor.

Öğleden sonra 'hayal kuruyor' yerine "uygun CEO" arıyor
Mehmet Söylemez, bağımsız yönetim kurulu üyelerinin çok önemli olduğunu kendisinin de AGT firması için bağımsız yönetim kurulu üyesi aradığını söylüyor. "Bize global bir vizyon kazandıracak isimler arıyorum". Danışmanların da önemine inanıyor Söylemez. "Danışmanlar için 'sizin kolunuzdaki saate bakıp saatin kaç olduğunu söyleyen, ücret olarak da o saati alanlardır' denir ya...Bence çok yanlış bir tanım bu, böyle danışmanlar vardır ama bunlar düzgünleri değildir. Düzgün danışmanların, farklı bir göz olarak çok faydalı olacağına inanıyorum" diyor. AGT farklı alanlarda 12 "vizyoner" danışmanla çalışıyor. Şirket sahiplerinin icradan artık çekilmesi, görevlerini profesyonellere bırakmak için "uygun bir CEO" da aradığını söylüyor. Söylemez bu görev değişimini tamamladığında ise şirketin denetimi, yeni sektörlerin incelenmesi gibi görevlerle ilgilenecek,
Yoğunum kelimesi yasak
"Ben AGT'deki işlerimi öğleye kadar bitiriyorum, öğleden sonra ise hayal kuruyorum" diyor Söylemez. İşin nasıl öğleye kadar bittiğini soranlara ise Söylemez'in yanıtı şöyle oluyor: "Her yaptığınız iş için kendinize 'bu işi başkası yapamaz mı' diye sorun. Yüzde 90'ını başkası daha iyi yapar. Yoğunum kelimesini AGT'de kimse kullanamaz. Yoğunum demek bizde insanlara güvenmeyip hep işi kendin yapmak istediğin anlamına gelir. Fabikada bir işçi diyebilir ama bir yönetici bunu diyemez. Biz yoğun bir gündü demeyiz, "tempolu bir gündü, dolu dolu geçti" deriz."

5-8 yaşları arasında danıştığı 7 kişilik bir 'Z kuşağı' ekibi var
"Gençleri şirkete hazırlıyoruz ama şirketi gençlere hazırlıyor muyuz? Bir z kuşağı var; benim özel ilgi alanımda, 2000 yılından sonra doğanlar. Dünyada hiçbir şirket onlarla ne yapacağını bilmiyor. Müthişler. Türkiye'nin 2023 vizyonu var, bunlar da 23 yaşında olacaklar. Çalışan olarak, müşteri olarak onlara nasıl ulaşacağız? 7 arkadaşım var Z kuşağı, 5-8 yaşları arasında. Haftada bir onlarla görüşüyorum düzenli olarak. Müthiş algıları var. Biri örneğin diyor ki 'Ben önce çocuk doğuracağım, sonra evleneceğim. Öyle olmaz diyor annesi, 'Hayır ben önce doğuracağım, iyi bir baba olacağından emin olup sonra evleneceğim' diyor. İşte bu çocuklar ileride şirket yönetecek..."

HEDEFİ: MAN İŞÇİSİNİN ANLAYIŞINI YAYMAK
"Almanya'ya ilk gidenlerden birinden dinledim: MAN fabrikasında çalışmaya başlıyor, yanındaki Alman işçiden bir sigara istiyor, daha sonra geri istiyor Alman bu tek sigarayı. Adet başına çalışıyorlar, adet başına para alıyorlar. O Türk işçi motor bloğunu tam yanlış delecekken, o Alman işçi gelip doğrusunu tarif ediyor, o sürede 1 sigaralık gelirinden oluyor. Sen tek bir sigarayı bile geri isterken, ben motoru yanlış deleceğim diye niye işini bırakıp bana tarif ediyorsun diye soruyor Türk işçi, Alman "Sen bu motoru yanlış delersen Alman ekonomisinin ne kaybedeceğini biliyor musun" diye yanıtlıyor. Ben çalışanlarım arasında bu kültürü oturtmak istiyorum. Kendi maaşından fedakarlık ediyor ki ülkesi zarar görmesin..."