Orta sınıfın düşüşünün sonuçları

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Küresel ekonomide durum özellikle fakir ülkeler için daha da kötü. Dünyada 2,4 milyar insan günde 2 doların altında bir gelir ile yaşıyor. 2,8 milyar insan ise günde 2-10 dolar arasında bir gelir ile yaşamını sürdürüyor. 

Küresel kriz etkisini azaltmaya başlayınca, nerede yanlış yaptık, bu krizin kısa ve uzun dönem maliyeti nedir sorularına yanıt aranmaya başlandı. Elbette bu sorulara uzun uzun yanıt vermek mümkün. Fakat egemen muhafazakar iktisada iman etmiş olanların bile, bugünlerde tartışmaya açmak zorunda kaldıkları olgu, hem krizin kaynağı hem de maliyeti olarak görülebilecek bir soruna işaret ediyor. Bu sorunun adı “gelir dağılımı” ya da yumuşak ifade ile orta gelir gurubu sorunu.
Gelir dağılımı Neo Klasik iktisatçıların daha açıkçası sağcı iktisatçıların hoşlanmadığı bir konudur. Çünkü bunu sorun olarak görmek istemezler. Piyasa mekanizmasının gelir dağılımını (gelir bölüşümü) adil yapacağına inanındılar. İnandılar diyorum, çünkü sorgulama ihtiyacı duymadılar. Sanırım bu kaçınmanın nedenlerinden başında da, 1980’lerden bu yana  egemen oldukları iktisat politikalarının gelir dağılımındaki çarpıklı düzeltememesi. 

Gelir dağılımını %20’lik dilimlere göre ayırdığınızda ortada kalan %20, tam da bizdeki ifadesi ile orta direktir. Onun bir üstündeki dilim orta üst gurubu, bir altı ise orta gelir altı sınıf olarak adlandırılabilir. En altta kalan %20  yoksullar, en üstte kalan %20 ise zenginler gurubudur. Her bir gurubun elde ettiği gelir elbette ülkeden ülkeye değişir.  Ancak Pakistanlı birisi için 500 dolar önemli bir gelir iken, Amerikalı birisi için karın tokluğunu ifade eder. Bunun neyi ifade ettiğini anlamak için satın alma gücü paritesine göre analizi yapmamız gerekir. Yani vatandaşın sepetine koyduğu malları eşitleyip, sonra fiyatlandırılmalı. Bunu yaptığınızda göreceksiniz ki, Pakistanlının 500 dolarlık sepetindeki malları alabilmek için Amerikalıya 2000 dolar gerekiyor (fiyatlar sanal düşündüm). 
Neo klasiklerin egemen olduğu 1980’den beri,  gelir dağılımı konusunda küresel dünya bir arpa boyu yol alamadı. Kapitalizmin lider ülkesi ABD’de bile, gelir dağılımındaki bozukluk daha da arttı. 1980’lerin başında ABD’de en zengin %1’lik kesim GSMH’nın %10’na sahip iken, 2012 yılına gelindiğinde oran %19,7’ye yükseldi. Yine en zengin %10’luk gurup 1980’de toplam gelirin %35’ine sahip iken, 2012’de paylarını %50’ye çıkardılar. 

Küresel ekonomide durum özellikle fakir ülkeler için daha da kötü. Dünyada 2,4 milyar insan günde 2 doların altında bir gelir ile yaşıyor. 2,8 milyar insan ise günde 2-10 dolar arasında bir gelir ile yaşamını sürdürüyor. Gelir dağılımının bozukluğunu gösteren ve genel kabul gören Gini katsayısına baktığımızda gelir dağılımının kısmen düzeldiği bölge (katsayının düştüğü) Latin Amerika. Bu gelişmede başta Brezilya olmak üzere diğer sosyalist hükümetlerin başa geçtiği ülkelerin önemli etkisi oldu. 

Sağcı iktisatçıların şimdi birden bire gelir dağılımı ve orta sınıf eriyor yönlü söylemlerinin altında bu sınıfın erozyona uğraması ile ortaya çıkan talep eksikliğidir (Muhafazakar Financial Times gazetesi geçen hafta bu konuda yazı dizisi başlattı).  Çünkü kriz öncesi yaptıkları gibi artık bu sınıfı, borçlandırarak talep yaratmaları -daha önceleri de yazdığım gibi- borç deflasyon ilişkisi nedeni ile mümkün değil. 

1980 sonrası finansal serbestleşme politikaları sadece finansal kesim ile ilgili değildir. Bu düşünceyi savunanlar ekonomide yoksullukla mücadeleyi de sosyal politika alanında çıkarttılar. Bunu sivil toplum örgütleri vasıtası ile sosyal yardıma dönüştürdüler, böylece, gelir dağılımının bozulmaması imkansız hale geldi. 
Şimdi başta gelişmiş ülkeler olmak üzere küresel dünya 1929 krizi sonrası gibi yeniden gelir dağılımını düzeltilmesini iktisat politikalarının amaçları arasına alma noktasına geldiler. Ancak üst gelir dağılımındakiler buna izin verecek mi, bu belirsiz. Ancak bu konuda bir çözüm üretemezler ise kapitalizmde dönüşüm önce siyasetten başlar. Bu da sosyalizmden çok, galiba yine 1929 krizi döneminde olduğu gibi faşist ya da ona yakın düşüncedeki partilerin iktidara gelmeleri şeklinde olacak gibi duruyor. Bundan dolayı Fransa ve Macaristan’daki seçim sonuçlarına bir de bu gözle bakmakta yarar var.


Kaynak: Amparo Castelló-Climent, Rafael Doménech, Human capital and income inequality: Some facts and some puzzles, 23 Nisan 2014, http://www.voxeu.org/article/human-capital-and-income-inequality.

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019