Ortaöğretimde başörtüsü serbest bırakıldı

Başbakan Yardımcısı Arınç "MEB'e bağlı okullardaki öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelikte yer alan 'başı açık' ibaresi yürürlükten kaldırıldı" dedi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, ortaöğretim kurumlarında öğrencilerin kılık kıyafetiyle ilgili düzenlemelerin yer aldığı yönetmeliğin değiştirildiğini belirterek, "Bu yönetmeliğin üçüncü, dördüncü maddelerinde bir değişiklik yapılarak, dördüncü maddesinin birinci fıkrasının 'e' bendinde yer alan 'baş açık ibaresi' ve aynı bendin son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır" dedi.

Bülent Arınç, Başbakanlık Yeni Bina'da, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında düzenlenen Bakanlar Kurulu Toplantısının ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu.

İş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili alınan kararlara ilişkin bilgi veren Arınç, şunları söyledi:

"Teşvik uygulaması getirilmektedir. 1 yıl içerisinde ölümlü iş kazası olmayan, tehlikeli ve çok tehlikeli iş yerlerinden, işsizlik sigortası priminin alınmaması, daha sonraki yıllarda kaza olursa tekrar geriye dönüş biçiminde düzenlemeler vardır. İhale sözleşmeleri kanununda değişiklik yapılacaktır. Teşvik projelerinde, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin tekrar gözden geçirilmesi kararlaştırılmıştır."

Üretim zorlamasının engellenmesi konusunun ayrı bir başlık altında kabul edildiğine değinen Arınç, ölümlü iş kazaları, yüksek öğretim kurumlarında yapılacak müfredat değişikliği, ortaöğretim kurumları, çalışanların iş akdinin haklı feshi gibi kanunda olan ama bugüne kadar uygulanmamış bir hususu özellikle yerine getirmek istediklerini belirtti. 

Çalışanların, iş sağlığı ve güvenliği kanununda belirtilen yükümlülüklerden herhangi birini yazılı olarak hatırlatıldığı halde yerine getirmemesinin,  İş Kanunun 25. Maddesi'nde düzenlenen haklı fesih sebeplerinden birisi sayılması konusunda düzenleme yapıldığını aktaran Arınç, şöyle devam etti:

"Alt işveren, taşeron işçilerinin sorunu da genel olarak görüşülmüştür. Bu konuda belki çok kısa süre içerisinde yeniden bir çalışma yapılması zarureti düşünülmüş ve kabul edilmiştir. Cezaların etkinleştirilmesi ve diğer konular ancak iş güvenliği iş sağlığı konusunda, önce Soma'da meydana gelen olay, daha sonra bir işyerinde asansörün yere çakılması sonucunda hayatını kaybeden yurttaşlarımızın durumu ve maalesef her gün birer ikişer bazı işyerlerinde yine iş güvenliğine bağlı olarak iş kazaları sebebiyle hayatlarını kaybeden insanlarımızın durumu, öncelikli iş güvenliğine yönelik tedbirlerin alınması konusunda bir eylem planı hazırlanması zaruretini getirmiştir."

Arınç, toplantıda, son dönemde Suriye'den gelen mültecilerin durumu hakkında Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ile İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın bilgi sunduğunu ifade etti.

Orta öğretim kurumlarında başörtüsüyle ilgili düzenleme 

Arınç, Milli Eğitim Bakanlığının ortaöğretimle ilgili öğrencilerin kılık kıyafetine ilişkin düzenlemelerin yer aldığı yönetmelikte de değişiklik yapıldığını bildirdi.

Bu değişikliği özellikle bazı kız öğrencilerin hasretle beklediğini bildiğini dile getiren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Son Bursa seyahatimde de okullarının açılışlarında öğrencilerle bir araya geldiğimizde onlar heyecanlı bir şekilde bu müjdeyi bekliyorlardı. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelikte değişiklik yapılması hakkında yönetmelik gözden geçirilmiş ve bu yönetmeliğin üçüncü, dördüncü maddelerinde bir değişiklik yapılarak, dördüncü maddesinin birinci fıkrasının 'e' bendinde yer alan 'baş açık ibaresi' ve aynı bendin son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır. Yarın veya bir sonraki gün yayımlanabilecektir. Bununla ortaöğretim kurumlarında başörtülü olarak eğitimine devam etmek isteyen kız öğrenciler için bir zaruret, 30 Eylül'den sonraki demokratikleşme paketimizde bazı hususlar yerine getirildiği için bugün böyle bir yönetmelik değişikliğin yapılmasına da zaruret görülmüştür. Öğrencilerimiz, velilerimiz ve öğretim hayatımızın için hayırlı olmasını diliyorum."

Arınç, Kurban Bayramı ile ilgili alınan kararları da önümüzdeki Bakanlar Kurulu sonrasında açıklayacağını söyledi.

Musul'da alıkonulanların Türkiye'ye getirilmesi

Toplantıda, iç ve dış güvenlik konuları ile Musul'da alıkonulan Türk vatandaşlarının Türkiye'ye getirilmesiyle ilgili konunun da değerlendirildiğini belirten Arınç, şöyle konuştu:

"Geçtiğimiz günlerde büyük bir başarıyla sonuçlanan 46 yurttaşımızın Musul'dan Türkiye'ye getirilmesi olayı ayrıca değerlendirilmiştir. Esasen bu başarı üzerine düşüncelerimizi daha önce ifade etmiştik. Sağ salim memleketlerine kavuşmuşlardır. Milletimiz bundan çok büyük memnuniyet ve iftihar duymuştur. Biz tekrar bu olay üzerinde gelişmeleri, Sayın Başbakanımızın başkanlığında görüşmüş ve tekrar bu olayda dahli olan, yani kurtarma operasyonunda, Türkiye'ye getirilmeleri konusunda bütün görevlilerimize teşekkür ettik. Şüphesiz hükümetimiz, bu başarının sahibi olduğu gibi, Başbakanlığa bağlı olarak çalışan bütün birimlerin de yerelde kendilerinden istifade ettiğimiz pek çok insana da teşekkür borcumuzu olduğunu ifade etmek istiyorum."

ABD'nin IŞİD stratejisi

Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da yanıtlayan Arınç, "Türkiye, 49 vatandaşın rehin alınmasından dolayı, ABD'nin IŞİD stratejisine temkinli yaklaşmış, tam destek veremiyordu. 49 vatandaşımız kurtuldu. ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Türkiye'nin bu konudaki çabasını artırmasını istedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da tavır değişikliğine gidilebileceğinin sinyalini verdi. Bu noktada sonra Türkiye, IŞİD stratejisine karşı bir tavır değişikliğine gidecek mi” şeklindeki bir soruya karşılık, şöyle dedi:

"Bu, daha önce de soruldu. Sayın Cumhurbaşkanımız da Sayın Başbakanımız da Dışişleri Bakanımız da bendeniz de bu soruların cevabını verdik. Değişen bir şey yok. Değişen şey sadece 46 yurttaşımızın 3 tane de yereldeki personelimizin çok şükür salimen kurtulmalarıdır, özgürlüklerine kavuşmalarıdır. Bu, önemsiz bir şey mi? Çok önemli bir şey. Şüphesiz Irak'ta, Suriye'de, Ortadoğu'da cereyan eden olaylarda Türkiye her hususa dikkat ettiği kadar buna da dikkat ediyordur. Bu demek değildir ki IŞİD veya başka bir terör örgütle mücadelesinde, Türkiye hem ortak bir platformdaki mücadelesinden vazgeçecek veya kendisi başka türlü tavır değişikliğine gidecektir. Tam tersini söyleyeyim, biz Türkiye'de terör örgütlerinin ismi ne olursa olsun bunlarla bir ülkenin, iki ülkenin beraberce hareket etmesiyle sonuç alınacağını düşünmüyoruz."

"Sebepler ortada duruyorsa IŞİD gider, yerine eşit gelir"

"Dünyadaki terörü sona erdirmek için ortak bir platforma ihtiyaç var, ortak bir tavra ihtiyaç var, ortak bir tarife ihtiyaç var" diyen Arınç, şunları söyledi:

"Yoksa birilerine göre terör sayılan, başka birilerine göre terör sayılmıyorsa ve onlara destekler temin ediliyorsa, netice almak mümkün değildir. Irak'ta yaşanan olayları biliyoruz, Suriye'de yaşan olayları biliyoruz. Pek çok örgüt var, pek çok isim var, alfabede harf kalmayıncaya kadar bu örgütlerin isimlerini farklı şekilde telaffuz edebilirisiniz. Bir defa şunu söylüyor, Sayın Başbakanımız da Cumhurbaşkanımız da arkadaşlarımız da, bu örgütlerin tamamen etkisiz hale gelebilmesi, şüphesiz onları doğuran sebeplerin ortadan kalkmasına bağlıdır. Yoksa sebepler ortada duruyorsa IŞİD gider yerine eşit gelir veya bir başka isimli örgüt gelebilir.

Irak bölündükten, parçalandıktan sonra bu tür şeyler fazlasıyla olabilir, Suriye'deki Esed rejimi şimdi dördüncü yılının içerisinde, 10 binlerce insanın hayatı bittikten, milyonlarca insan kendi ülkesini terk ettikten sonra sadece Türkiye'de 1.5 milyonu geçen Suriyeli vatandaş sığınmacı olarak bulunuyorsa örgütün biri bitip hatta fazlasının ortaya çıkması mümkündür. Dolayısıyla Irak ve Suriye bağlamında ve hemen onun yanındaki ülkelerin de herkesin kendisini rahatlıkla temsil edebildiği silahtan, şiddetten arınmış, mezhepçilik yapılmayan, herkesin dünya görüşünü, inancını mezhebi ne olursa olsun farklılıklarını özgürlükle yaşayabildiği bir ülke haline gelmekdikçe terör örgüçtlerini var kılan sebepler ortada kaldıkça IŞİD'in gitmesi çeşidin gelmesi, hiçbir şeyi değiştirmeyecektir."

"Türkiye üzerine düşeni elbette yapacaktır"

Terörün sonlandırılması meselesinin uzun vadeli bir iş olduğuna vurgu yapan Arınç, şöyle konuştu:

"Bunların yapılması, bugün mümkün olmayabilir de ama bugün için bu terör olaylarının önüne geçme konusunda bir mücadele varsa, Türkiye buna dahil mi, dahil olacak mıdır sorusunun cevabı, biz elbette sınırımıza dayanan bu kadar insanları gördükten sonra ismi ne olursa olsun terör örgütleriyle mücadele konusunda Türkiye üzerine düşeni elbette yapacaktır ama akılcı biçimde yapacaktır. İşin başını ve sonunu düşünerek yapacaktır. Türkiye’ye faydası ve zararı nerede ne kadardır, onu bilerek yapacaktır. Yoksa büyük bir hevesle önünü, arkasını düşünmeden, işin nerede başlayıp biteceğine karar vermeden, hiçbir şekilde adım atmayacaktır."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın New York'ta, bazı görüşmeler yapacağını, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da bölgede etkin olan devletlerle ilişkilerin güçlendirilmesi yönünde adımlar attığını anlatan Davutoğlu, "Irak'ta bugün bir hükümet kuruldu. Bu yeni hükümet bir ümittir, bu hükümetle işbirliğimizi daha da güçlendirmek suretiyle Irak'ın kuzeyindeki otonom yönetimle olan ilişkilerimiz çok daha güçlendirmek suretiyle oralarda etkili olmayı şüphesiz isteriz. Çünkü biz öyle bir milletiz ki kapımıza gelen, ölüm korkusuyla yardım isteyen herkese kucağımızı açmak mecburiyetindeyiz. Hamdolsun bugün yaptığımız odur" ifadesini kullandı.

"Herkesin korunaklı bir ülke olarak kabul ettiği bir Türkiye..."

"Kapımıza gelen ve bizi öldürecekler diye gözyaşlarıyla, feryatlarıyla koşan insanların Kürt olduğuna bakmayız, Türkmen olduğuna bakmayız, Müslüman, Hristiyan ve Ezidi olduğuna bakmayız, hepsini bağrımıza basarız" diyen Arınç, şunları kaydetti:

"Biz böyle herkesin korunaklı bir ülke olarak kabul ettiği, hamiyetli olarak kabul etiği hamdolsun Türkiye'yiz. Dolayısıyla böylesine insanları yok eden örgütlere karşı silah kullanan örgütlere karşı elbette Türkiye’nin mücadelede büyük bir payı olacaktır. Ama bu bize verilen rollerin hemen kabul edilecegi anlamına gelmez, bir planlama yapılarak, düşünülerek ve Türkiye'nin çıkarları açısından ne yapacağımızı elbette kararlaştırarak, bu noktada yolumuzu, yönümüzü tayin edeceğiz."

"Meclise iki ayrı tezkeremiz gelecektir"

Arınç, TBMM'nin, 1 Ekim'de açılmasını takiben 2 Ekim günü de çalışma yapacağını belirterek, "Suriye ve Irak ile yaşanan olaylar sebebiyle iki ayrı tezkeremiz gelecektir ve bu tezkerelerin görüşülmesi sırasında da sizin bu sorununuzun fazlasıyla cevabını hep birlikte bulacağız. Henüz tezkere yazılıp, TBMM'ye gönderilmediği için bu konuda sizlere bir açıklama yapamıyorum. Ana hatlarını biliyorum ama bunun görüşülmesi veya meclise gittikten sonra üzerindeki tartışmalar yapılması herhalde daha aydınlatıcı olacaktır" diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Arınç, Irak'ta alıkonulan Musul Başkonsolosluğu çalışanlarının Türkiye'ye getirilmesine ilişkin, "Sayın Cumhurbaşkanımızın da Sayın Başbakanımızın da ifade ettikleri gibi, bazı görüşmelerle diplomasi diyebilirsiniz, bir başka yöntem de diyebilirsiniz ama yereldeki Türkiye'ye müzahir unsurlardan azami istifade etmek suretiyle yurttaşlarımızın Türkiye tarafına geçmeleri mümkün olmuştur. Türkiye bunu kazanmıştır. Burada, 'takas' sözcüğü söz konusu olamaz" dedi. 

Arınç, Başbakanlık Yeni Bina'daki Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından açıklamalarda bulundu ve basın mensuplarının sorularını yanıtladı. 

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, Türkiye'nin riskli bölgelerdeki dış temsilciliklerinin güvenliğinin bordo bereliler tarafından sağlanması yönünde bir çalışma talimatı verip vermediğinin sorulması üzerine Arınç, "Çatışma bölgelerindeki diplomatik misyonumuzu, temsilciliklerimizi bundan sonra özel kuvvetlerin koruması gerektiği hususu doğrudur. Sayın Başbakanımız, bu konuda bilgi verdi. Esasen çok yeni bir olay da değil" karşılığını verdi.

Başbakan Davutoğlu'nun, riskli yerlerdeki diplomatik misyonun Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetleri Komutanlığı mensuplarınca korunmasının bir ihtiyaç olduğunu düşündüğünü aktaran Arınç, Emniyet Genel Müdürlüğü özel harekat timlerinin de deneyimli, iyi yetişmiş olduklarına ancak bu personelin daha çok şehir şartlarındaki asayiş ve güvenlik olaylarına müdahale etmek üzere yetiştirildiklerine işaret etti. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Oysa bordo bereliler, prensip olarak savaş ve çatışma ortamını ortadan kaldıracak bir şekilde eğitiliyorlar. Bundan sonra bu bölgelerde özel kuvvetler personeli görev yapsın amacıyla Sayın Genelkurmay Başkanımızdan bir istekte bulunulmuştur. Yani Musul'da yaşadığımız olay belki gözümüzü açtı ama Afrika'da da Ortadoğu'da da bazı ülkelerde de sıcak çatışma bölgelerindeki diplomatik temsilcilerimizin, misyonlarımızın, konsolosluklarımızın, elçiliklerimizin bordo bereliler tarafından güvenliğinin sağlanması uygun görülmüştür. Bunların isimleri ve yerleri şüphesiz Dışişleri Bakanlığımız tarafından da Genelkurmay ile müşterek olarak tespit edilecektir. Mesela Irak, Lübnan, Somali, Libya, Sudan, Mısır gibi bazı ülkelerde bunların yerine getirilebileceğini rahatlıkla söyleyebilirim." 

"Silah kullanılmamış, karşı taraftan şiddet görülmemiştir"

Arınç, "Türk vatandaşlarının serbest bırakılmasının ardından, 'Bir takas var mı' diye çok konuşuldu. Sayın Cumhurbaşkanı da bazı açıklamalarda bulundu ancak bugün bir yazıda ifade edildi, IŞİD için önemli bazı isimlerin takasta kullanıldığı yazıldı. Bu doğru mudur" sorusunu yanıtlarken, 46 yurttaşın Türkiye'ye getirilmesinin herkesin yüreğini kabartması, iftihar duyması gereken başarılı bir operasyon olduğunu belirtti.

Halk arasında, operasyon denildiği zaman silahlı bir eylem veya çatışmanın akla gelebileceğini ancak 49 kişinin kurtarılmasında silah kullanılmadığını, karşı taraftan da şiddet görülmediğini söyleyen Arınç, "Sayın Cumhurbaşkanımızın da Sayın Başbakanımızın da ifade ettikleri gibi, bazı görüşmelerle, diplomasi diyebilirsiniz, bir başka yöntem de diyebilirsiniz, ama yereldeki Türkiye'ye müzahir unsurlardan azami istifade etmek suretiyle yurttaşlarımızın Türkiye tarafına geçmeleri mümkün olmuştur. Türkiye bunu kazanmıştır. Burada, 'takas' sözcüğü söz konusu olamaz" değerlendirmesini yaptı. 

"Kimsenin burnu kanamamış, kimse üzülmemiş, ağlamamıştır"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, yurt dışına giderken kullandığı ifadeyi tekrar tekrar okuduklarını dile getiren Arınç, şöyle devam etti:

"O 'velev ki' kelimesini pek çok yerlerde kullanır. Daha önce de başörtüsünde veya bir başka şeyde kullandığı gibi. Bu, 'takas olayı gerçekleştirilmiş' anlamında değil, cümleyi tam okursanız, 'Hayır, böyle bir şey söz konusu değil ama diyelim ki böyle bir şeyi iddia ediyorlarsa evet, istihbarat teşkilatımız bu yurttaşlarımızı kurtarmak için kendisine verilen görevi her zaman ve her şart altında yerine getirecektir' sözleriyle bitiriyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın sözünü, 'O da olmuştur' anlamında değil, 'Hayır, takas söz konusu değildir ama nihayetinde siz böyle bir şey iddia ediyorsanız bile madem ki Milli İstihbarat Teşkilatımız bu işin başında ve koordinasyonunda görevli olan bir teşkilattır. Onun yerel unsurlarla ilgili olarak hazırladığı ve sonuca ulaştığı da bir operasyondur.' Bu operasyonda kimsenin burnu kanamamıştır. Kimse üzülmemiş, ağlamamıştır ve çok şükür, 101 gün sonra oradaki yurttaşlarımız, güvenli bir şekilde Türkiye'ye girmişlerdir."

Bir gazetecinin köşe yazısında bu konuya değindiğini söyleyen Arınç, "Nihayetinde gazetecidir arkadaşımız, sizler gibi. Belki bazı duyumları habere, yazıya dönüştürmek istemiş olabilirsiniz ama ben arkadaşımızın yazdığı yazıdan kendisinin sorumlu olduğunu, böyle bir yorum yaparken nelere dayandığını elbette merak ediyorum, ondan da bir açıklama yapılabilir diye düşünüyorum" ifadesini kullandı.

"Kılıçdaroğlu'na teşekkür etmemiz lazım"

Sözlerini Başbakan Davutoğlu'nun ifadeleriyle tamamlamak istediğini kaydeden Arınç, şöyle konuştu:

"Dünyanın gıpta ettiği bir operasyonla hamdolsun ki her gün endişe içerisinde uykularımızın bölündüğü, bizi arayanlara verecek cevapta bile zorlandığımız günlerden, sabırla her şeyi çok iyi düşünerek iyi bir iletişim kurmak suretiyle yurttaşlarımızı çok şükür, kazasız, belasız, çocuklarına, memleketlerine, vatanlarına kavuşturmuş bulunuyoruz."

Dünyanın Türkiye'yi tebrik ettiğini dile getiren Arınç, şunları kaydetti: 

"Türkiye'de de siyasetçiler, özellikle Sayın Kılıçdaroğlu'na teşekkür etmemiz lazım. Neresinden bakarsak bakalım, bu başarının sahibinin kim olduğunu biliyor ve ilk telefonla arayan da kendileri oldu. Sayın Bahçeli, tabii kurtulmuş olmalarından dolayı sevincini ifade ediyor ama hükümeti suçlamaya devam ediyor. Başkaları da bunu yapabilir. Biz bunu hiçbir zaman siyaset konusu yapmadık. Siyaset konusu yapmak isteyenleri de kınamıştık. Dolayısıyla bugün bu başarıyla hepimiz iftihar edebiliriz."

Arınç, Suriye'den geçenlerin kayıt altına alındığını belirterek, "Maalesef Demokratik Bölgeler Partili veya HDP'li bazı milletvekilleri veya belediye başkanları, sıfır noktasında şov yapmak istiyorlar. Bunlara belediyeler de katılıyor. Onlar, hiçbir kayıt tutulmadan, herkesin üzerindeki silahıyla girip çıkmasını, hiçbir kontrole tabi olmamasını istiyorlar. Bunu Türkiye'de kabul edebilecek hiç kimse olamaz" dedi.

Arınç, Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Bülent Arınç, sınırda tampon bölge oluşturulması ve göçe yönelik önlemlerle ilgili soru üzerine, özellikle Kobani'de IŞİD'in saldırılarından kaçan kadın ve çocukların da aralarında bulunduğu 130 bini aşkın kişinin Türkiye'ye kabul edildiğini, kayıtlarının tutulduğunu ve güvenli bir şekilde misafir edildiklerini söyledi.

Belediyeler ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda üzerine düşeni yaptığını ifade eden Arınç, "Ama Türkiye bu geçişlerin güvenli bir şekilde olmasını arzu eder. Bu, devlet olmanın bir gereğidir. Onun için kayıtlar tutulur, onun için silahlardan arındırılır. Araçlarıyla vesaireleriyle geçmek isteyenler için de ayrı prosedür vardır" diye konuştu.

AFAD kayıtlarına göre sınırdan 133 veya 138 bin civarında geçiş olduğunu, şu anda geçişlerin azaldığını belirten Arınç, şöyle devam etti:

"Ancak maalesef DBP'li, BDP değiştiği için yanlış söylemiş olmayayım Demokratik Bölgeler Partili veya HDP'li bazı milletvekilleri ya da belediye başkanları, sıfır noktasında şov yapmak istiyorlar. Bunlara belediyeler de katılıyor. Onlar hiçbir kayıt tutulmadan, herkesin üzerindeki silahıyla girip çıkmasını, hiçbir kontrole tabi olmamasını istiyorlar. Bunu Türkiye'de kabul edebilecek hiçkimse olamaz. Yani kimin girdiğini bilmedikten sonra, üzerindeki silahlar arındırılmadıktan sonra, bu giriş çıkışlardan Türkiye'nin iç güvenliği bakımından ne gibi tehlikeler doğabileceğini aklı başında olan herkes bilir. Dolayısıyla kontrol mekanizmaları kurulmuştur, valilikler işe vaziyet etmektedir.

'Onlara sınırın tam sıfır noktasında niye açıklama yapacaksınız, gelin Suruç'un içerisinde yapın, gelin Akçakale'de yapın veya nerede yapacaksınız yapın...' Onlar da o karmaşanın içinde özellikle Kobani'den gelen Kürtlere karşı, 'işte sizi biz kurtarıyoruz veya sizinle biz ilgileniyoruz' havasını vermektedirler. Bütün bunlardan vazgeçsinler. Hükümetimiz işe vaziyet etmektedir, valilerimiz, İçişleri Bakanlığımız, AFAD ile ilgili yöneticilerimiz de bu mazlum ve mağdur insanlara gönüllerini açmışlardır. Ancak her şeyin bir prosedürü vardır, bunu mutlaka yerine getirmek isteriz."

"Önce Türkiye'nin güveniliği"

"Diyelim ki geldiler, geldiler en sonunda da PYD güçleri ellerinde silahlı bir şekilde Türkiye'ye girmek istediler. Kontrol yapmazsak, kimlikleri tespit etmezsek, silahlarını ellerinden almazsak bunun Türkiye' için ne gibi mahzurlar doğuracağını bizim DBP'li arkadaşlarımız bilmez mi? HDP'liler bilmez mi? Biz gözümüzü karartarak mı bu işleri yapıyoruz? Görmüyor muyuz, duymuyor muyuz, bilmiyor muyuz?" diyen Arınç, kendileri için Türkiye'nin güvenliğinin asıl olduğunu, ikinci olarak da belki bununla eş zamanlı, ölüm tehlikesi altında kalmış insanlara kimliğine ve ne olduğuna bakmadan kucak açtıklarını ifade etti. Arınç, hepsi için barınma noktaları hazırlandığını, hiçbir eksiğin bulunmadığını bildirdi.

Tampon bölgeye ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Arınç, bunun uygulanmasının BM'nin alacağı kararla mümkün olacağını belirtti. Bülent Arınç, "Eğer New York'ta BM toplantıları yapılır ve bir plan çerçevesinde böyle bir bölgenin kurulması kabul edilirse Türkiye bunun karşısında ne yapacağını elbette planlıyor ve neler olması gerektiğini de ifade ediyor" diye konuştu.

Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz, daha çok güvenli bölgenin insani amaçla düzenlenen ve insanları saldırıdan uzak tutan ve koruyan bölge olarak nitelendirilmesini istiyoruz. Geçmişte, 90'lı yıllarda bunlar uygulanmıştı, farklı sonuçlar meydana getirmişti.

Bugün de bu ülkelerin içinde veya Suriye ve Irak'ı kastederek, daha çok Suriye'yi kastederek söylemek gerekirse, orada böyle bir bölgenin oluşması, o bölgenin oluşmasıyla doğabilecek mahzurları ancak BM'nin göğüslemesiyle mümkün olabilir. Bunun için bir karar çıkarsa gereğini hemen yaparız. Böyle bir karar çıkmazsa da kendi iç güvenlik tedbirlerimizi alırız. Bugün yapacağımız toplantılarda belki tekrar görüşeceğiz.

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, bir taraftan askeri kesim, Genelkurmay Başkanımızın başkanlığında, bir taraftan da İçişleri Bakanlığımız ve diğer istihbarat kurumlarımız, olayları an be an takip ediyor ve her gelişmeye göre farklı planlarını, projelerini konuşup uygulayabiliyorlar. Bundan dolayı sevinmemiz gerektiğini düşünüyorum."

Tezkere

Tezkereye ilişkin soru üzerine ise Arınç, tezkerede 1-2 ufak değişiklik olabileceğini, bunun kapsayıcı bir tezkere olmasını planladıklarını belirtti. Arınç, "Yani bu tezkere çıktığı zaman, 'Benim şuna da ihtiyacım vardı' demeyeceğimiz, Bakanlar Kurulu adına söylüyorum, kapsamlı bir tezkere. Ancak bu tezkerelerin yöntemi, taşıması gereken unsurları anayasada da belirtilmiştir. Onlar mutlaka yer alacaktır. Kapsamı, süresi, nerelerde, ne görevler yapılabileceği açık açık yazılacaktır. Ama bir yıl önceki tezkerelerden en az birkaç husus bakımından farklılık olduğunu söyleyebilirim" değerlendirmesinde bulundu.

Emniyette bazı kişilere usulsüz taltif verildiği iddiasıyla yürütülen soruşturmaya ilişkin soru üzerine Arınç, taltifin, neye göre, neden verildiğini bilmediğini, konunun Bakanlar Kurulunda da gündeme gelmediğini söyledi.

Arınç, "Geçtiğimiz günlerde yapılan başka operasyonlar, usulsüz veya yasa dışı dinlemelerle ilgili olarak, bu da herhalde o kapsamda yapılan bir operasyondur. Bir yargı süreci olduğunu düşünüyorum" dedi.

Konuya ilişkin kapsamlı bir bilgisi bulunmadığını yineleyen Arınç, şunları kaydetti:

"Taltif İçişleri Bakanlığında veya silahlı kuvvetlerde zaman zaman gündeme gelen bir husustur. Mesela uyuşturucu yakalayan veya yakalatan emniyet mensuplarını belli ölçüler içinde para ödülü verildiğini biliyorum. Ama onun dışında belki devlet övünç madalyası gibi veya başka şeyler gibi silahlı kuvvetlerde veya mesela Gümrük ve Ticaret Bakanlığında gümrük memurları için de böyle bir sistem varsa doğrusu kıyas yoluyla söylüyorum. Bu konunun cahiliyim. Taltif neden verilir, neye göre verilir, verilmeli mi, verilmemeli mi?"

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, "Uyuşturucuyla mücadele acil eylem planı üzerinde görüşmeler yapıldı. Görüşmeler sonunda eylem planı onaylandı. Plan üzerinde çalışmak üzere Uyuşturucuyla Mücadele Bakanlar Komitesi tertiplendi" dedi.

Arınç, Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrasında, açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı. 

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlara ilişkin bilgi veren Arınç, şunları söyledi:

"Uyuşturucuyla Mücadele Acil Eylem Planı üzerinde görüşmeler yapıldı. Bu görüşmeler sonunda eylem planı onaylandı ve plan üzerinde çalışmak üzere Uyuşturucuyla Mücadele Bakanlar Komitesi tertiplendi. Bu komite benim başkanlığımda Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Ayşenur İslam, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Faruk Çelik, Gençlik ve Spor Bakanımız Akif Çağatay Kılıç, İçişleri Bakanımız Sayın Efkan Ala, Milli Eğitim Bakanımız Sayın Nabi Avcı, Sağlık Bakanımız Sayın Mehmet Müezzinoğlu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanımız Necdet Ünüvar’dan müteşekkil." 

Bakanlar komitesinin bugün kararlaştırılan kendi başkanlığından önce temmuz ayından itibaren çalışmalarını yaptığını ve planı net bir şekle getirdiğini anlatan Arınç, bugünkü toplantıda da Ünüvar'ın ve bakanların eylem planı içindeki kendilerine düşen görevleri hakkında bilgi verdiklerini ifade etti. 

Uyuşturucunun sadece Türkiye'nin değil aynı zamanda dünyanın sorunu olduğunu anımsatan Arınç, şöyle devam etti:

"Hatta bize bakılırsa Batı dünyasının daha büyük sorunudur. Elimde bazı istatistikler var. Bu istatistiklerde Türkiye’nin durumu evet üzücü olmakla birlikte rakamsal veriler itibarıyla diğerlerinden daha düşüktür. Ancak biz rakamsal verilere değil, toplum içerisindeki etkisi ve algısı bakımından büyük bir problem yaşadığımızı biliyoruz. Uyuşturucu büyük bir illettir ve bugün Sayın Başbakanımızın tanımlamasıyla ‘Sosyal bir terör olarak' da görülebilir. Dolayısıyla uyuşturucuyla mücadeleyi kaynakları, kullanış biçimi ve insanlar üzerinde meydana getirdiği etkisi bakımından belki bir terörle mücadele olarak da nitelendirmek ve buna göre bazı çalışmalar yapmak doğru sayılabilir."

Hazırlanan eylem planının takviminin de belirlendiğini aktaran Arınç, kısa vade çalışmaların 2014 sonuna kadar yapılacağını, orta vade çalışmaların 2015-2018 arasında, uzun vade çalışmaların ise 2019-2023 arasında yapılacağını bildirdi. 

Tüm çalışmalarını aşamalar içinde takvimlendirmek durumunda olduklarını dile getiren Arınç, şunları kaydetti:

"Bu yıl sonuna kadar benim başkanlığımda yapılacak çalışmalarla bütün sosyal tarafları da bir araya getirebilecek, içinde belki psikologların, pedagogların din adamlarının ama daha çok emniyetle ilgili olan, yurt dışından bir terminal noktası olarak Türkiye üzerinden dışarıya pazarlanan ve aynı zamanda doğal uyuşturucu dediğimiz birtakım morfin, eroin, kokain ve benzerleri gibi bir kısmının da sentetik olarak nitelendirebileceğimiz uyuşturucu çeşitlerinin dünyada nerelerden çıktıkları, ne yollarla Türkiye'ye geldikleri ve özellikle 15-24 yaşları üzerindeki gençlere ne şekilde ulaştırıldıkları ve bütün bunlara sosyal etkileri şurada gerçekleştirilecek görüşmeler sonunda netleştirilecektir." 

Bakanlar Komitesinin şura çalışmalarını takiben bazı konular üzerinde ayrıca bir görevlendirmeyi de gerçekleştireceğini dile getiren Arınç, "Uyuşturucuyla sokak bazında mücadele, yani okullar ve çevreleri, kafeler kafeteryalar ve diğer konular üzerinde viran evlerde veya harap yerlerde uyuşturucuların daha çok kullanıldığı tespit edildiğine göre, bunların birtakım kişiler tarafından ucuz yöntemlerle de gençlik üzerinde tahribat içeren birtakım sonuçlar doğurduğunu bu yüzden sokak bazında mücadeleyi de emniyet işbirliğiyle ve diğer bütün paydaşlara da görevler yüklemek suretiyle bir denetim mekanizmasını getirmiş olacağız" dedi. 

Eğitim kurumlarına yönelik de tedbirler aldıklarını söyleyen Arınç, şunları dile getirdi:

"Hedef gruplara yönelik farkındalık eğitimleri yapacağız, danışma birimleri kuracağız. Tedavi mekanizmalarının güçlendirilmesini göz önüne koyduk tam 4 saat sürdü bu konu üzerindeki çalışmamız. Tedavi sonrası rehabilitasyon mekanizmasını düzenledik. Bilimsel Danışma Kurulunu tespit ettik, uyuşturucu karar destek sistemini kurduk, mevzuat değişikliği önerileri var bunları Adalet Bakanlığımız ve ilgili bakanlıklar çalışacaklar, bir arada çalışacaklar çünkü sadece Adalet Bakanlığımızın mevzuat üzerinde değişiklik yapması yetmiyor bunun bağlantılarını da tespit etmek mecburiyetindeyiz. Koordinasyon ve işbirliğine önem vereceğiz. Medya, iletişim ve kamuoyunun bilgilendirilmesi, stratejik yol haritası süreçte başlatılan ve tamamlanan çalışmalar bütün bunlar gündemimize geldi."    

Uyuşturucuyla mücadelenin söz konusu eylem planıyla başladığının düşünülmemesini isteyen Arınç, "Bu çok eskiden bu yana uyuşturucuyla mücadele kurulları, kurumları hatta illerdeki örgütlenmelerin de var olduğunu biliyoruz. Ancak yeni konsept içerisinde daha yeni tedbirler almamız, uygulamayı gözden geçirmemiz, faydalı bulduklarımızı devam ettirmemiz ama etkisiz olduklarını düşündüklerimizden de vazgeçmemiz gerekiyor" değerlendirmesinde bulundu.

Yani bugünkü eylem planının geçmişteki çalışmalarda önemli rolleri bulunan kurumların rollerini ve görevlerini tekrar gözden geçirmelerine yol açabilecek bir plan olarak kendilerine geldiğini anlatan Arınç, "Bunun üzerine karar kıldık. Şüphesiz şurada alacağımız kararlarda eylem planı üzerinde belki bazı rötuşlara ve ilavelere de yol açabilecektir" diye konuştu. 

Bakanlar Kurulu'nda haftadan haftaya somut neticeler alacak çalışmaları sürdürdüklerini bildiren Arınç, geçen haftaki toplantıda çalışma hayatıyla ilgili düzenlemeler hakkında Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in eylem planını Bakanlar Kurulu'na sunması ve bunun üzerindeki görüşmelerin bitirilerek yürürlüğe konulması konusunda söz verdiklerini hatırlattı. Arınç, şunları belirtti:

"Bu konuyla ilgili çalışmalar da olumlu görüldü. Bazı konular üzerinde bazı bakanların müşterek tekrar çalışma yapıp gözden geçirmesine karar verildi. Bunun için Sayın Başbakanımızın kendisinin bir sunum yapacağını ve kabul edilen eylem planını bütün paydaşların da birlikte bulunduğu bir toplantıda açıklayacağını ifade etmiştim. Bunun için 10 Ekim tarihinden itibaren Sayın Başbakanımız muhtemelen İstanbul'da işverenleri, işçi kesimlerini ve bu konunun paydaşlarını bir araya getirecek ve çalışma hayatıyla ilgili düzenlemelerimizi içeren bu eylem planının detayları konusunda bizzat kendisi açıklamalar yapacaktır." 

Eylem planını başlıklar halinde anlatan Arınç, şunları söyledi:

"Daha önce de konuşulmuştu mesleki yeterlilik belgesinin çalışanlara kazandırılması konusunda önemli bir adım atıyoruz. Bunun kanunu çıkmıştı ancak geçiş süreci daha ilerideki yıllara ait olarak kabul edilmişti. Biz yaşadığımız son olaylar sebebiyle bunu öncelikli olarak uygulama prensibi edindik ve önümüzdeki en kısa süreç içerisinde mesleki yeterlilik belgesinin çok tehlikeli işlerden başlanarak bakanlıkça belirlenecek sürenin sonunda, bu zorunluluğun kabul edilmesinin ve Mesleki Yeterlilik Kurumuna göre edinilecek mesleki yeterlilik belgesi belge masrafı ve sınav ücretlerinin büyük bir kısmının da bakanlık tarafından karşılanması kararlaştırılmış oldu. Bununla ilgili mevzuat uyarlaması bugünlerde yapılmış olacaktır."

İşyerlerinin tehlike sınıfı ve çalışan sayısına göre idari para cezalarının tekrar gözden geçirildiğini ve artırıldığını dile getiren Arınç, açıklamalarını, "Çalışan işçi sayısına göre 10'dan az çalışanlarda, 10'la 49 arasında, 50 ile 249 arasında ve 250'nin üstünde işçi çalıştıranlarda 'az tehlikeli', 'tehlikeli' ve 'çok tehlikeli' sınıflar için bazılarında yüzde 100 bazılarında yüzde 300 artırılabilecek noktada idari para cezaları getirilmektedir. Madenlerin denetiminin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı arasında yapılacak son görüşmeleri takiben, bu bakanlıklarımızdan birisine devredilmesi söz konusu olabilecektir. İnşaatlardaki denetim düşünülmüştür" sözleriyle tamamladı.