Kısa vadeli dış borcun TL karşılığı iki ayda 15 milyara yakın büyüdü

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

 

Ekonomide bir sarsıntı yaşandığında gözler öncelikle üç göstergeye çevrilir. İlk bakılan, tüm dünyada olduğu gibi bizde de, biraz da ilk tepkinin oluşmasından ötürü hisse senedi piyasasıdır. Sonra döviz kurları ve faiz oranları gelir.

Hep vurguladık, hisse senedi fiyatlarının gerilemesi tek başına hiçbir önem taşımaz. Hisse senedi piyasası, ileri sürüldüğü gibi ekonominin en önemli piyasası değildir. Bu önem idealde kalır genellikle, sermayenin tabana yayılması ideali. Oysa pratikte durum çok farklıdır. Dolayısıyla hisse senedi fiyatları gerilediğinde yalnızca elinde senet bulunanların varlığı azalır. Hisse senedi sahipleri, ellerindeki senetleri satmazlarsa zaten bir zarar da oluşmaz. Dolayısıyla hisse senedi fiyatlarının gerilemesine bakarak karalar bağlamanın alemi yoktur.

Önemli olan faiz oranları ve özellikle de döviz kurlarıdır. Faiz oranlarının yükselmesi, elinde devlet tahvili ve Hazine bonosu bulunanların zarar etmesiyle sonuçlanır. Bu konuyu daha önce detaylı olarak örnekler vererek anlattık. Elinde devlet iç borçlanma senedi bulunanlar faizin yükselmesinden dolayı zarar ettikleri için, bu kesimi faiz lobisi olarak suçlamak tümüyle yanlıştır. Çünkü onlar faizin yükselmesinden kazanç sağlamak bir yana, zarara uğrarlar.

Bu kesimin zararını da önemsemeyebiliriz. Ama, faizin yükselmesi Hazine'nin daha pahalı borçlanması anlamına gelir, ki sorun da buradadır zaten. Dolayısıyla faizin yükselmesi Hazine açısından çok ama çok önemli ve olumsuz bir durumdur. Asıl sorun ise döviz kurlarında ortaya çıkan artışla kendini gösterir. Hem zaten Türkiye yavaş yavaş bu sorunu yaşamaya başlamış görünmektedir.

Kısa vadeli borç ve kur artışı

Önce kısa vadeli dış borcumuza bakalım. Türkiye'nin kısa vadeli dış borcu nisan sonu itibariyle 122.2 milyar dolar düzeyine erişti. Borcun geldiği düzey bir yana, artışta müthiş bir hızlanma var. Kısa vadeli dış borç, yalnızca ilk dört ayda yüzde 21 oranında 21.4 milyar dolar arttı. Kısa vadeli borcun daha önce yıllık bazda 2010'da 28.3 milyar dolar arttığı göz önüne alınırsa, dört aydaki 21.4 milyarlık artışın önemi daha kolay anlaşılır. Bu arada, Mayıs 2013-Nisan 2014 döneminde ödenecek toplam dış borç 163.1 milyar dolar olarak açıklandı. Giderek artan borç stoku dikkate alınırsa, bugünler itibariyle önümüzdeki bir yılda ödenecek tutarın bu düzeyin çok daha üstünde olduğu tahmin söylenebilir.

Kur artışının yükü 15 milyar

Bir yandan kısa vadeli dış borcumuz, dolayısıyla ödememiz artıyor, diğer yandan da döviz kuru yükseliyor. Kurlar, Merkez Bankası'nın mayıs ayında faiz oranını düşürmesiyle kımıldamaya başlamıştı. Gezi Parkı eylemleri gerginliği artırdı. Son olarak da FED'in zaman içinde “piyasaya daha az dolar sürme” kararıyla birlikte hızlanma iyice belirginleşti.

Hem dış borcun artması, hem de döviz kurlarının hızlı bir artış sergilemesi, kur artışından kaynaklanan yükün bir anda 15 milyar liraya yakın büyümesine yol açtı. Bu hesaplamayı nasıl mı yaptık, anlatalım. Merkez Bankası, nisan sonunda 122.2 milyar dolar olan kısa vadeli dış borcun döviz kompozisyonuna göre dağılımını da açıkladı. Biz de, dış borcun TL karşılığını hem nisan sonundaki kurlara, hem de Merkez Bankası'nın 24 Haziran için açıkladığı kurlara göre hesapladık. Karşımıza ilginç, aynı zamanda ürkütücü bir tablo çıktı. Döviz kurunda nisan sonundan 24 Haziran'a kadar olan dönemde kaydedilen artış, kısa vadeli dış borcun TL karşılığının 14 milyar 662 milyon lira büyümesine yol açtı. Üstelik, kısa vadeli dış borcun 34.8 milyar lirasının ya da bir başka ifadeyle 19.2 milyar dolarının Türk Lirası cinsinden olmasına rağmen bu artış ortaya çıktı.

Son dönemdeki kur artışı yaşanmamış olsaydı, kamu ve özel sektör kısa vadeli borcun döviz cinsi olanları için bir anlamda 185 milyar lira bulmak durumundaydı. Oysa bugünkü kurlara göre bulunması gereken Türk Lirası 199.7 milyara yükseldi. Dış borç için özellikle özel sektörün daha çok TL bulmak zorunda kalacak olması bir dizi sıkıntıyı da beraberinde getirebilir. Maliyetler artar, üretim umulan ölçüde seyretmeyebilir, bunun sonucunda işsizlik artış gösterebilir. Sonuçta ekonomik büyüme yavaşlayabilir. En korkulanı da bu durumun özel sektörde domino etkisi yaratma olasılığıdır.

Bu daha başlangıç mı?

Başta da belirttik, hisse senedi fiyatlarının düşmesi tek başına önemli değil. Ancak, eğer piyasadan çıkanlar ağırlıklı olarak yabancılarsa durum farklı. Hisse senedini satan bir yabancı, bir süreliğine Türkiye'den de çıkmak istiyorsa, doğaldır ki eline geçen TL'yi dövize dönüştürmek isteyecek ve bu durum kurların daha da yükselmesi sonucunu doğuracak.
Devlet iç borçlanma senetlerinde de durum aynı. Bir kez daha belirtelim; faizin artması demek, bu senetlerinin fiyatının düşmesi demektir ya da diğer bir ifadeyle fiyat düştüğü için faiz artar. Yani, mevcut senetlerde satış arttığı için fiyat düşüyordur. Bu senetleri satanların da daha çok yabancılar olması, aynı hisse senedindeki gibi yurtdışına çıkış durumunda dövize talebi körükleyen bir etki yaratacak ve kurlar artmaya devam edecektir.

Dolayısıyla hisse senedi ve devlet iç borçlanma senedinden çıkışların yol açacağı asıl tahribat, dövize talebin artmasıyla büyüyecek demektir.
Merkez Bankası, bir yılı aşkın bir süreden sonra yeniden başlamak zorunda kaldığı döviz satım ihaleleri kapsamında 11 Haziran'da 250 milyon dolarlık satış yaptı. 20 Haziran'daki 350 milyon dolarlık satışla birlikte toplam satış 600 milyon doları buldu. Döviz talebinin sürmesi, hiç kuşku yok ki Merkez Bankası'nı daha çok döviz satmak zorunda bırakacak.


 

 

 

alatttin_grafikkk.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar