Politika faizi

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Merkez bankalarının gecelik veya bazen haftalık politika faizleri para politikasının en önemli aracıdır. Politika faizi fonlama maliyetini belirler ve piyasa bono faizinin yönünü çizmesi beklenir. Merkez bankasının hareketine bakan karar vericilerin kendilerini buna göre ayarlamaları da beklenir. Mevduat ve kredi faizleri bono faizlerini takip etmeli, birbirlerinden ayrışmamalı, moda deyimle çeşitli faizler fazla “decoupling” (ayrışma) göstermemelidir. Merkez bankası böylece bono faizlerini veya kamunun iç borçlanma maliyetini, kredi hacmini, yatırım ve tüketim talebini dolaylı veya oldukça doğrudan biçimde etkileme gücüne sahiptir. Aynı zamanda hisse senedi performans ve değerlemelerini de etkiler. Elbette, ekonomiyi ısıtıp soğutma gücüne kısmen sahip olan merkez bankaları faizleri artırıp azalatrak enflasyonu da kontrol edebilir. 

Ülkemizde genellikle şarta bağlı olmayan önermeler veya tek kanallı, tek nedenli açıklamalar revaçtadır. Mesela, “faizleri artırırsanız ekonomi soğur, enflasyon düşer; tersini yapın ekonomi canlanır, enflasyon da artar veya artabilir” dediğiniz anda çoğunluk bu iddianın “iktisat mantığına” uygun olduğunu düşünecektir. Statik ve ceteris paribus varsayımına sürekli bağlı kalarak düşünmek zaralı bir alışkanlık olabiliyor. Oysa ki bu işlerin bir nebzesinin bile olabilmesi için merkez bankasının politika fazinin “dışsal”, yani hakikaten politika aracı olabilmesi gerekir. Mesela yüksek kamu açıklarını finanse etmek durumundaysanız Hazine de Merkez Bankasının ortağı haline gelebilir ve içselleşen politika faizi borçlanma ihtiyacı tarafından belirlenmeye başlar. “Kamu maliyesi hakimiyeti” merkez bankaların elini kolunu bağlayıverir. Bazen, benzer şekilde, “cari açık hakimiyeti” faizlerin nereye kadar düşebileceğini belirleyebilir. Açığı fonlamaya mecbursanız dünyanın haline ve fon çekmek için rekabet ettiğiniz ülkelerdeki duruma bağlı olmak durumunda kalırsınız. Risk priminiz düşse dahi geleceği düşünmeniz ve primin yeniden artabileceğini hesaplamanız şarttır.  

Ama bunların hiçbirisi söz konusu olmasa bile bahsedilmesi gereken diğer noktalar var. Her şeyden önce sadece faiz ile, mesela, enflasyonun hem seviyesini, hem de volatilitesini belirlemek mümkün olmayabilir. Bu iddia para politikasının genel denge kuramında temsil edilişinden gelen kuramsal bir netlik dahi olabilir. Yani bir de enflasyon meselesi var. Makro ihtiyati tedbirlerle ve/veya fonlama maliyetini ayarlayarak –faiz yoluyla- hedeflenen enflasyona uyumlu kalmanız gerekir. 

Sıfır veya negatif reel faizle ve bono alan kurumların marjinal olarak negatif taşıma bölgesine girmesiyle beraber genellikle sürdürülemez bir yola çıkılmış demektir. Tabii enflasyon hedefinizin bir parçası olarak veya başka nedenlerden, üstü örtük veya açık biçimde, kur ve kurun oynaklığı konuları da para politikasını ilgilendirir. 

Ama Türkiye ile ilgili bir-iki nokta daha var. Yatırım talebi, borçlanma ağırlıklı olarak döviz cinsiyse, TL faizden o kadar da etkilenmeyebilir. Politika faizinin etkinliğinin arttığı durumda bile,  faiz kararlarının hangi tür iç talebi ne kadar etkileyeceği de önemlidir. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019