Reform gündemi:3 Türkiye'nin temel sorunu, gündemsiz ve metotsuz t

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Ülkemizin potansiyellerini değerlendirmek için hızla yapısal reformların hayata taşınması gerektiğini başta siyasiler olmak üzere herkes dile getiriyor. Siyasiler, algı yaratmak için onlarca reform konusunu peş peşe sıralamayı seviyor. Reform alanlarının sayıları arttıkça hayata taşınma olasılığı da azalıyor. Bir süre sonra geri dönüp baktığımızda söylenenlerin hemen hemen hiçbirinin hayata taşınmadığına tanıklık ediyoruz ve moralimiz bozuluyor.

Önerilerimizi, birikimlerimizin zihnimizde berraklaştırdığı dokuz reform konusuyla sınırlamak istedik.

Önerdiklerimizin 6'sını 14 ve 21 Kasım 2015 günlerinde bu sütunlarda paylaştık. Denememizin bu bölümünde "işgücü profilindeki reform", "dış politikada ince ayar reformları" ve "esnek ve dinamik orta vadeli program ihtiyacı" konularında kısa anımsatmalar yapacağız.

Önce de belirttiğimiz gibi burada aktarılanlarda "yazı bütünlüğü" aranmamalı. Her öneri kendi içinde bütünlüğü olan ayrı bir anımsatma demeti. Her şeyi önererek hiçbir şey yapmama hastalığını yenerek, az şey önererek onların takipçisi olmalıyız.

Daha önce yayımlanan iki yazı ile bu üçüncüsüne bilikte bakma fırsatınız olursa, önerilerin eksiklerini tamamlar ve yanlışlarını düzeltebiliriz. Bu yazının sonundaki çağrı kapsamında düşüncelerinizi bize iletebilirsiniz. Böylece, ülkemizin temel sorunu olan gündemsiz ve metotsuz tartışmaları aşarak, gündemli, metotlu ve öncelikleri belirlenmiş tartışmalara doğru sağlıklı bir adım atabilir; toplumsal enerjimizi daha verimli kullanabiliriz.

VII - İşgücü profilini değiştirmeliyiz

Uzmanlarına göre 70 yılı aşan bir zaman kesitinde " insan kaynakları yönetiminin bakış açısı " okullara ve iş yerlerine erişilebilirliği sağlamak, işyerinde uzun dönemli kalıcı olabilmek ve kariyeri geliştirmekti.

Bugün, üretim ve bölüşüm ilişkilerinin yeniden kurgulandığı aşamadıyız. İnsanların sadece iyi okullara girebilmeleri yetmemekte, kendilerini tanımlamaları ve geliştirmelerini sağlayacak motivasyonlarla donanmaları da gerekmektedir. 

Yeni insan kaynağı anlayışı, daha karmaşık yapıda ilerliyor: İnsanların nasıl yaşadığı, sosyal sermayenin artan önemi ve belirsizlik koşullarında uyum yetenekleri gündemin ilk sıralarına tırmanıyor. İnsan kaynağıyla ilgili yeni araştırmalar, motivasyon ve bağlılık gibi konulara odaklanıyor.

İnsanlık, en azından 150 bin yıldan bu yana, bilginin yerelden evrensele uzanan doğrusal bir evrim geçirmesine tanıklık etti. Bugün, bilgi küresel ve üstel koşullarda büyüyor. Büyük veri denen "veri okyanusları" oluşuyor. Büyük verinin önce "kümelere ayrılması", kümelerden "veri göllerinin" oluşturulması, veri göllerinden "anlama kalıplarına" erişilmesi gerekiyor. Bu süreç özenle işletilmezse, bilirsizlikler aratıyor; karar çerçeveleri oluşturulamıyor; güvensizlik ve korku alanı hızla insan zihninin karar vermesini zorlaştıran karmaşa yaratıyor.

Değişmelerin hızlanması, nerede duracağını kimsenin kestirememesi, korku ve güvensizlikle başa çıkmayı ivedi sorunlardan biri haline getiriyor.

Michio Kaku 'nun ısrarla belirttiği gibi, moden toplumlarda en değerli emtia bilgelerdir. Bilgilik ve kavrama gücünü geliştirmezsek, amaçsız ve hedefsiz kalır, tehlikeli kıyılara sürüklenebiliriz. Özellikle gençlerimizin kendilerini boşlukta hissetmemisi için insan kaynağı politikalarını bilgeliğin simgesi olan baykuş gözünün 270º açıdan bakması gibi, geniş bir açıdan tarayarak tasarlamalıyız.

Ülkemizin gündeminde "İnsan Kaynağı Stratejisi" en önemli reform alanıdır. Siyasi iradenin, konuya nasıl yaklaşacağı, bürokrasinin olayı algılama biçimi önemli. Ayrıca konuya yaklaşım metodu ve sosyal ilişkiler bağlamında konumlandırması, iş çevrelerinin ihtiyaç tanımlamaları, sivil insiyatiflerin değer katarak tartışmaları da bu aşamada önem taşıyor.

Unutulmaması gereken gerçeklik, bilim ve teknolojinin yarattığı "iş süreçlerindeki gelişmenin" tek başına yeterli olmamasıdır. İyi yetişmiş "işgücü profili" oluşturarak, süreçlerin içine hayat katan ve kaynak verimi yaratan adımlar atılmazsa sonuç alma imkansız hale geliyor. İşgücü arzının yeterliliğini nasıl sağlayacağımızı geniş bir tartışmayla kitlelerin sorunu haline getiren bir reform paketi gerekiyor. Düşünce sistemi, inanç sistemi, eğitim sistemi, ticaret sistemi, bilim ve teknoloji sistemi, siyasi, sosyal ve kültürel sistemler, yönetim sistemleri ve hukuk sisteminin bir bütün olarak gözetilerek "insan kaynağı arzı" sorunu ele alınmazsa, diğer reform önlemleri beklenen faydayı yaratamayabilir.

VIII - Dış politikada ince ayar zamanıdır

Ülkemizin dış politikasını tasarlayanlar; tarihsel derinlikten gelen ve bugünün gerçekliklerini dikkate alan bakış açısına sahip olmalı ve şu hususlara özen gösterilmeli:

• İki kültür arasında sınır bekçisi olmanın yarattığı önyargıları aşmanın güçlüğünü dikkate almalıdır. Batı kültürü ile İslam dünyası arasındaki kavganın sınırında bulunan bir toplumu yönetenler; kültürel önyargıların etkisini düşünmeden dış politika tasarlarlarsa isabetli karar üretemezler.

• Mitolojik ve teolojik bilincin yaygın olduğu dönemlerden sonra, insanlığın yaşadığı ve yakın tarihte hepimizin tanıklık ettiği "ideolojik bilinç" döneminde ülkemizin "kanat ülkesi" olması, ideolojilerden birinin serbest, diğerinin şiddetle yasaklanması, rönesansı iç dinamikleriyle yaşamayan topluluklarımızda " hatırlama kültürü" ve "tartışma bilgiliği" yerine, "rakibi düşman ilan ederek" kendi kimliğini tanımlamayı öne çıkarma sapması yaratıyor. Her alanda "tartışma ve uzlaşma kültürünün zayıflığı" var. Zayıflığı, bugünün olay ve olgularını dikkate almadan sürdürsek , toplumsal enerjiden güç alan bir dış politika üretilemez.

• Özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında "yapay sınırların" oluşması, ülkemizi "merkez ülke" olmak çıkararak,"köprü ülke" konumuna getirmiştir. Köprü ülkeler zenginlik üretmez. Bu yapıyı kırma, dış politikanın temel yaklaşımlardan biri olmalı.

• Biz bir "imparatorluk artığı" ülkeyiz. İmparatorluğun parçalanmasından sonra ortaya çıkan bütün devletlerin "nefret mirasçısı" olduğumuzu; çevre ülkeleri tarihi yerleri gezerken rehberlerin anlatımında her üç sözcükten birinin " Osmanlı işgalı" olduğunu bilmeli; o mirası dikkate alan politikalar üretmeliyiz.

• Batı'nın zengin ülkelerinin nüfusu azalırken, nüfusumuzun artması yeni bir çatışma alanı yaratmış, ülkemiz "korku odağı" olmuştur. AB sürecinde "hazmetme" kavramı çerçevesinde yapılan tartışmaların arka planını iyi okumadan ülkemizin dış politikasını sağlam bir temele oturtamayız.

• Dünya genelinde "büyük güçlerin"" ve "bölgesel güçlerin" çıkarlarını, "devlet dışı örgütlenmelerdeki" gelişmelerin potansiyellerini dikkate almayan dış politika tasarımı başarısızlığa mahkumdur.

Tarihin derinliklerden gelen "birikimleri" ve yeni oluşmakta olan "güç dengelerini" dikkate alan, ilkelerin yumuşacak gücünü ve "sert güçleri" gözeten dış politika üretemezsek, bu alanda ciddi "anlayış değişikliği ve netliği" yaratamaz, korkarız ki gelecek 10 yılın fırsatlarını da kaçırırız.

IX - Esnek ve dinamik  orta vadeli program ihtiyacı

Ülkemizde, plan ve orta vadeli programların yol göstericiliğinin ve ilgili kuruluş ve kurumlarda yarattığı heyecanın ateşi giderek sönüyor.

Kriz koşullarında hazırlanan orta vadeli programlar doğru yapılırsa, girişimcilerin motivasyonu artırılabilir.
Geçmiş dönemlerdeki programlarda "sapmaların" nicelik ve niteliğini analiz edilerek açık ortamlarda yaygın bir tartışmanın merkezine yerleşmemesi inandırıcılığı ve güveni zayıflatıyor. 

Orta vadeli programlar hazırlanırken iktidarda olmayan siyasi örgütlerin katılımı sağlanırsa uzlaşma kültürüne katkı yapılır.Sivil toplum örgütlerinin yaygın katılımına özen gösterilmeli, giderek toplumun bütün dinamik kesimlerinin katılımına ve paylaşıma açık tutulmalıdır ki çorbada herkesin tuzu olsun, alıcı bir ruhla uygulamasına yapılacak olan katkılar büyüsün.

Orta Vadeli Programların (OVP) "hazırlanma süreci" mutlaka gözden geçirilmeli, kapsayıcı bir anlayışla ele alınmalıdır.

OVP'ler, "rekabet edilebilir alan keşfine" imkan yaratmalı, "teşvik sistemi ile bütünlüğü" gözetilmeli, "dünya genelindeki konumumuza uygun" düşmelidir.

Son söz ve bir çağrı

Bu yazı kapsamında ülkemizde "ivedi reform yapılması gereken alanlar" konusunda öznel düşüncelerimizi paylaştık.

Denebilir ki "Önerdikleriniz çok sık konuşulan ve tartışılanlanlardan özet. Siyasetçilerin bilmediği konular değil!"
Biz "kimsenin önermediğini öneriyoruz" iddiasında değiliz. Birikimlerimizin bize öncelikli olduğunu söylettiği dokuz konuyu bir kez daha anımsatmak istedik.

Burada önerilenlerin "öncelikli olmadığını" söyleyenler olursa, asıl öncelikler tartışılırsa, o zaman hep birlikte zenginleşiriz.

Reform konularını sadece siyasi çevrelerin tartışmasına bırakmamak gerekiyor.

Reform konularını tartışırken, "yanılabilme özgürlüğünü" kullanmalıyız ki bakış açılarımız genişlesin; tartışmalarımızın kapsayıcılığı artsın.

Toplumun orta ve uzun dönemli geleceğini güven altına alacak "nitelik gelişmeler" yerine, nasıl hesaplandığı kuşkulu olan rakamlara dayalı tartışmaları öne çıkarmak, odak sapmasına neden oluyor. O nedenle, önceliği "net bilgi tabanını yaratan envanter " konusuna yönlendirmeliyiz.

Ülkemizin en büyük sorununun "veri bazının " olmamasıdır. Yanlış ve yalan veriler kullanarak tartışmalara çok fazla zaman ve enerji harcıyoruz.

Siyasi iradeyi, bürokrasiyi, sivil toplum kuruluşlarını ve toplum adına söz söyleyen herkesi "dinamik envanter ihtiyacını" tartışmaya çağırıyorum. Bu satırları okuyanlar, önce bu satırların yazarını eleştirmeli... Söylediklerindeki eksikleri, yanlışları eleştirmeli ki ortak aklımızın gerçekliklerine doğru ilerleme şansımız olsun.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar