Seçim sonrasında ekonomi dönüşüm programı gerekli

Murat YÜLEK
Murat YÜLEK KÜRESEL BAKIŞ myulek@aya.yale.edu

Haziran ayından sonra Türkiye dört senelik seçimsiz bir döneme giriyor. Bu dönem ekonomik açıdan yeni bir değişim, yeni bir atılım dönemi haline getirilebilir. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi gerekiyor. 2002 yılından sonra Türkiye makroekonomik açıdan önemli bir atılım gerçekleştirdi. Kişi başına gelir yükseldi. Enfl asyon oranları düştü. Bankacılık kesimi sağlamlaştı ve kamu yerine şirketler ve tüketicileri fonlamaya başladı. Kamu maliyesi ve borç oranları düzeldi. Bütçedeki faiz yükü reel olarak geriledi. Bu sonuncunun üzerinde pek durulmuyor. Ancak çok önemli, zira bütçeye diğer kalemlerde esneklik sağlıyor. Faiz giderleri vergi gelirlerinin 2000 yılında yüzde 69’u 2001’de yüzde 94’üne denk gelirken 2013 yılında bu oran 15’e indi. 2002 yılında yatırım ve savunma harcamalarını bırakın memur maaşlarını ödeyebilmek için borç alması gereken bir Türkiye vardı. Dolayısıyla, bu kazanımlar hayati ve önemli. Ancak, Türkiye’de önümüzdeki dönemde asıl önemli olan şey bu kazanımların sağlamlaştırılırken, (i) kalan makroekonomik kırılganlıkların giderilmesi ve daha önemlisi (ii) ekonomik yapıda büyük değişikliklerin yapılması gerekiyor. Kırılganlıkların bertaraf edilmesi ile ekonomik yapının değiştirilmesi birbiriyle ilintili. İki önemli kırılganlığımız var.

İkincisinden başlayalım; sosyal güvenlik harcamaları. Merkezi yönetim bütçesinden sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferler 2008 yılında 38,2 milyar TL iken 2014 yılında 79,7 milyar TL’na yükseldi. Oysa faiz giderleri 2008 yılında 50,7 milyar TL iken, mali düzelmeyle birlikte 2014 yılında yılında nominal olrarak 49,9 milyar TL’ye (yani reel olarak yüzde 35’e yakın düştü); sosyal güvenlik transferleri artık bütçede faizden çok daha önemli bir harcama kalemi. Vergi gelirlerine oran olarak yüzde 22-23 bandında kalsa da, transferlerin bu hızla büyümesi özellikle Türkiye’nin nüfus artışı yavaşlamaya başladığı zaman önemli bütçe katılıklarına sebep olacak. 

Birincisi ise cari açık. Cari açığın sebebi büyük ölçüde yapısal; önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ekonomik yapısının sanayi ve ihracat lehine değiştirilmesi gerekiyor. Bir taraftan sanayi üretim hacmi ve katma değer yapısının değişmesi, diğer yandan da ikinci bir ‘dışa açılma’ gerekli. Türkiye’nin iç talebe dayalı büyüme hikayesi yok saymalıyız artık; zira bir taraftan tasarrufların artması gerekiyor diğer taraftan da tüketim kredilerindeki yüksek büyümeler artık istenmiyor. 
Bu ikili değişim, makroiktisadi politikalarının sınırlarını aşan bir “dönüşüm programı” ve güçlü bir uygulama gerektiriyor. Dahası, böyle bir program kamu kesiminin boyutlarını da aşıyor; zira ekonomik / yapısal politikalar kadar politikaların, davranışlarını etkilemesi gereken ‘sanayicilerin’ nihai davranışları asıl önemli olan. Sanayicinin, tüccar, gayrimenkul yatırımcısı ya da geliştiricisinin aksine uzun vadeli düşünmesi gerekiyor; uzun vadeli finansmana ihtiyaç duyuyor; teknolojiyi sadece kullanması değil, özümsemesi, geliştirmesi ve düşük ücretli ve yüksek teknolojili çeşitli rakiplerle Türkiye ve dünya pazarlarında aynı anda rekabet etmesi gerekiyor. İyi haber şu; bu tip bir yapısal dönüşüm beraberinde büyümeyi yükseltecek ve işsizliği düşürecek unsurları da getirebilir. İmalat sanayi üzerinden ihracatın artması, işsizliği düşüreceği gibi, şu anda işgücünün içine girmeyen 10-15 milyona yakın ilave aktif nüfusu da işgücünün içine sokabilir. Uç bir hesap; işgücünde yer almayanlardan 13 milyonu bugün işgücüne katılıp istihdam edilmiş olsa, Türkiye’de GSYH bir buçuk katına, 1,2 trilyon dolar seviyesine çıkardı. 

Seçim sonrasında özel sektörden de destek alması gereken ciddi bir dönüşüm programı elzem.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Chief Sustainability Officer 06 Ağustos 2018