Seçimler ve piyasalar

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Bu hafta geçen haftanın devamı olarak bankacılık sisteminin büyümeyi finanse edebilmesi için gereken koşullardan bahsedeceğimi duyurmuştum. Seçim sonuçları önemli bir değişiklik yarattı. Bankacılık bir hafta daha ötelendi. 

16 Haziran 2015 tarihli, bu köşede yayınlanan seçim yazısından uzunca bir alıntıyla başlayacağım: “Seçimden muhtemelen kimsenin tam hazır olmadığı bir sonuç çıktı. Koalisyon olasılığı anketlerde görülmüyor değildi; fakat gerçekleşmesi ayrı konu. Restorasyon veya normalleşme de iki yıldan fazladır kullanılan terimler. Lakin restorasyon var, restorasyon var.

Önce ne olduğunu ve ne olmadığını görmek lazım. 1/3 'sola', 2/3 sağa kuralı yine çalıştı. HDP’ye AKP’den giden oylar herhangi bir şekilde –son derece Amerikanvari, amorf ve post-modern biçimde paketlenen- 'sola' yazılamaz. HDP’ye giden –ilk defa oy veren- genç seçmenin oyu da tamamen bu kefeye konulamaz. Esasen sağın sağ olduğu bellidir de,1973-2015 arası ortalaması yüzde 34 olan 'solun' ne kadar sol olduğu belli değildir. Hepsini sola yazsak bile, son seçimdeki “sol” oy yüzde 34-35 çıkar. Yani 'değerler', seçiş-tercih-fayda fonksiyonu-oy denklemi neredeyse hiç değişmiyor. Bu, ilk önemli nokta.

İkincisi şu: Sağın ve solun hem içerikleri, hem özleri değişiyor. Değişiyor çünkü siyaset –ki bir kurumdur- tercihlere müdahale ediyor; tercihler 'dışsal' değil. Sonuçlar = tercihler x kurumlar (Charles Plott, Caltech) yazarsak, 35 yıldır kurumların –ve elbette bir kurum olarak siyasetin- sağa çektiğini, siyasi merkezin açıkça sağa kaydırıldığını görürüz. Siyaset sadece dönem dönem “öz burjuvasını” –dönem zenginlerini- yaratmakla kalmıyor, sisteme “içsel” olan seçmen tercihlerini de temsil ederken değiştiriyor. Temsil etmek kadar, temsil etme biçimi de önemli. Genel 1/3-2/3 kuralı –ki demografik pencere artık yüzde 34’ün aleyhinde çalışacak- temsil edilirken dönüştürülen sağın daha konsolide, daha radikal, daha “muhafazakâr” ve daha sağcı yapıldığını gözden kaçırmaya neden olmamalı. Sol ise, dünyaya paralel olarak, daha amorf, daha ilkesiz, daha az konsolide hale geldi.

HDP’nin oy oranı olarak beklentileri aşan, milletvekili sayısı itibariyle ise tahminleri çok daha fazla aşan başarısının sol veya sağla alakası yoktur. Seçim sistemi bu sefer tersine çalıştı çünkü kritik ülke ve bölge eşikleri aşıldı. Sadece AKP’den HDP’ye kayan oyların bile yüzde 10 eşiğine taşıdığı bu partinin Kürt oylarını yeniden kaybedeceğini sanmıyorum. Bu oylara bölgesel bir perspektifle ve ittifaklar çerçevesinde bakmak lazım; bir. Bu oylara uzun süren bir stratejik bağlanmadan sonra, inersinin veya patika bağımlılığının kırılması olarak bakmak lazım; iki. Bu tip bir kırılma kolayca geri dönmez."

Peki ne oldu? Yaklaşık rakamlarla ilk bakış şöyle; AKP’nin oy sayısı 4,800 bin arttı. Nasıl? Kabaca dağıtalım; (1) 7 Haziran’a göre 2,325 bin fazla oy kullanılmış. Burada, 7 Haziran’da “AKP seçmeni eskisine oranla düşük katılım gösterdi” tezini alıyoruz ve fazla oyların yüzde 70’ini AKP’ye dağıtıyoruz. 1,630 bin oy buradan geldi diyerek devam ediyoruz. (2) MHP, 1,928 bin oy kaybetti. Bu oyların neredeyse tamamını AKP’ye yazmamız gerek çünkü zaten 1,5 milyon kadarı 7 Haziran’da AKP’den MHP’ye geçmişti; geri döndüler. Nedenleri açık. Olayın özü “çözüm süreci” adı verilen olgudan rahatsızlık idi; durum değişti, MHP’nin bu temadan beslenmesinin önü radikal biçimde kesildi. (3) SP + BBP ittifakının oy sayısıyla 1 Kasım’da tek tek aldıkları toplam oy sayısı arasında 380 bin fark var; bu da AKP’ye yazılmalı. 

Böylece oy sayılarından hareketle iki seçim arasında, beş ay gibi bir sürede AKP oyunda yaşanan artışı –4,800 bin oy- aşağı yukarı açıklayabiliyoruz. Geriye 870 bin kadar bir fark kalıyor. Burada 16 Haziran tarihli yazımda bahsettiğim son konuya dönmek gerekiyor: Ne demişim? “Bu tip bir kırılma kolayca geri dönmez.” Ama döndü. Öyle ya da böyle HDP 912 bin oy kaybetti ve bu oyların çoğu AKP’ye gitti. Nereden mi biliyoruz? Her yerden. İstanbul’un tüm seçim bölgeleri ve Güneydoğu’nun tüm seçim bölgelerinde HDP’den AKP’ye kısmi geri dönüş var. İstanbul’da MHP’den de var: CHP ise aynen sabit duruyor bu metropolde.  Durum budur: AKP’nin iddiası neydi? Şuydu: “7 Haziran’da bir tuhaflık oldu, normale dönecek.” Bu iddia doğrulandı. Nasıl? Seçim kampanyasının ekonomik motife odaklanmasının mümkün olmamasıyla doğrulandı. Kürt oylarındaki inersi/patika bağımlılığı/kırılma tezi de tutmamış oldu. PKK’nın son aylardaki eylemleri, bırakalım Türk seçmenden HDP’ye oy gitmesini, Kürt seçmenden giden oylarda bile tereddüt yaratmış durumda. Nedeni basit: Bu ülke “sağcıdır.” Malzeme budur. HDP’ye giden Kürt oyları “solculuktan”, PKK yandaşlığından vb. gitmemişti; HDP muhafazakar ve hatta anti-PKK Kürtlerin de oyunu almayı başarabilmişti. “Yürüyüş kolu” halinde yakalandı ve konsolide olması mümkün olamadı. 

MHP için analiz yapacak değilim. Yüzde 13-15 bandı “normal” gibiydi çünkü MHP 2013 yılından beri, “çözüm süreci” işiyle birlikte, yüzde 18-19’a çıkma potansiyeli gösteriyordu. Özellikle Kürt göçünün yoğun olduğu bölgelerde bu böyleydi; mantıklıydı da, Batı’daki seçmen davranışına uyuyordu mesela. Fakat bu trend bitti. 7 Haziran’da zaten AKP’den aldığı oyları yine AKP’ye kaybedeceğini tahmin etmek hiç de zor değildi, fakat kayışın boyutu fazla oldu. Burada okurdan özür dileyerek tekrar aynı yönteme başvuracağım. 1 Eylül 2015 tarihli bu köşede yayınlanan yazıdan alıntı: “Konsolide olmaya başlamış MHP’nin durumu önemli konudur çünkü burayı biraz bile olsa çözmek AKP’yi kolayca 50 oya yaklaştırabilir (di.) Oysa ki bu, amaçlansa bile, ulaşılması çok zor bir hedeftir, çünkü; MHP 2004 yerel seçimleri dahil girdiği son 6 yerel ve genel seçimde yüzde 14.5 oy ortalamasına sahip bir partidir. 2007 seçiminden başlatırsak son 5 seçimde MHP’nin oy ortalaması yüzde 15.5 oluyor. Başlı başına bir kutuptur ve düzenin sigortasıdır. Çözülmesi hem çok tehlikelidir, hem de çok zordur. Buradaki bütün hadise MHP’den 2 veya en fazla 3 puan alabilmek üzerinde dönüyor.”

Evet, sonuç şu; Bu ülkede 1/3-2/3 kuralı işlemeye devam ediyor. Fakat zamanla bu oran 2/3 lehine değişecek. Hem kurumsal gidişat, hem de demografik açılardan bu kaçınılmaz görünüyor. 

7 Haziran bir “overkill” olarak tarihe geçecek gibi görünüyor. AKP olmadan yönetemeyeceklerini çoktan kabul etmiş muhalefet partilerinin gelecekte daha yüksek performans çıkarmalarını beklememek lazım. Bir anlamda, AKP kendi kararlarına ve kendi parformansına bağlı olarak dalgalanmalar yaşıyor. Diğer partilerin bu işlerde fazla bir etkileri yok. Tam bir “Stackelberg lideri” oyunu yaşanıyor. Yani seçimlerde AKP’nin oy oranında dalgalanmalar yaşanmıyor değil; ama bu diğer partiler ikna edici oldukları için değil, AKP zaman zaman ikna edici olamadığı için gerçekleşiyor. Ekonomik durumun pamuk ipliğine bağlı olduğu, kur riskinin şirketleri sıkıştırmaya başladığı, büyüme potansiyelinin dahi düştüğü bir ortamda AKP 2011 seçimlerindeki oyunu alabiliyorsa –ki o zaman seçime yüzde 9 büyüme hızıyla, yüksek iç taleple, yükselen istihdamla gitmiştik- muhalefet partilerinin kendilerine sormaları gereken soru açıktır. Soruyu yazmıyorum; anlamamak mümkün değil.  

Piyasalar açısından açık ki 2,75 USD/TL kırılır gibi oldu; şimdi kabinede ekonomiden kimin sorumlu olacağına bakacaklar. “Siyasi risk priminin” tamamı hızla ortadan kalkarsa nerede dengeleniriz? 2,70’in altı mümkün mü? Evet, mümkün ve hatta olası. Faiz de ona göre dengelenecek. Son çeyrekte mümkün görünen “ani duruş” –büyüme- olmayacak. Bu yılın GSYH büyüme oranı, üçüncü çeyrek de manşet olarak yüksek geleceği için, yüzde 3,5 civarına yerleşecek. Ama ilk dalgayı bekleyip, belki bir-iki hafta içinde yerleşilecek yeni patikayı görmek lazım. Tahminler yeni “geçici dengeden” itibaren yapılacak çünkü. 

Bankacılıkta da kur riski en önemli risklerin başında geldiği için, haftaya göreceğiz, kurun arka arkaya iki çeyrek stabilize olması döviz cinsi getirili aktiflerin işlemesine ve sermaye yeterliliğine yansımasına imkan tanıyacak. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019