Senaryolar oyuncularla güzelleşir

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Düşünmekten çok konuşmaya yatkın toplumsal genlerimizin yol açtığı laf ve haber kalabalığı arasında gerçekten önemli ve eski tabirle “sadre şifa” olanları bulup ayıklamak bayağı çaba gerektiriyor. Aksi takdirde dünyayı kendimizden ibaret sayıp devekuşu gibi kafamızı kuma gömerek dev aynalarına bakmamız işten bile değil. Oysa potansiyelimiz ve avantajlarımız hiç de böyle içine kapalı ve düşük standartlı bir düzey ile yetinmemizi haklı çıkarmıyor. Zaten son yıllarda gelişen plan, program ve strateji tasarlama alışkanlıklarımız da bu tabloyu artık değiştirme niyetimizin bir işareti. Ne var ki sadece senaryo yazmakla iş bitmiyor; senaryonun uygulanması için kaynak bulunması, yol kazalarının önlenmesi için tedbir alınması, teknik donanımın ve yönetim takımının tamamlanması ve en önemlisi oyuncuların senaryoyu uygulayacak yetenekte olması gerekiyor. Biz ise, bana öyle geliyor ki, bir adım atınca gerisinin kendiliğinden oluşmasını bekliyor, fazla zahmet çekmek istemiyoruz. Daha doğrusu sorunun arada bir sıkıştıkça adım atmakla çözülemeyeceğini, genel olarak düşünce ve davranış tarzımızı değiştirmemiz, içinde yaşadığımız ekosistemi dönüştürmemiz gereğini görmezden geliyoruz. 

Sihirli formüller evresini aşmalı 

Durumu düzeltmek için zaman zaman giriştiğimiz ve abartarak duyurduğumuz inisiyatifl erin de genellikle altının dolu olmadığını ve yüzeysel kaldığını görüyoruz. Son olarak büyük umutlarla açıklanan “yeni marka konsepti”ni ele alalım. Katma değeri yüksek üretimde de, marka yaratmada da şimdiye kadar sınıfta kalmış bir ülke olarak yabancı danışmanlarla bir yıl çalışarak bulunan sihirli konseptin pek de yaratıcı sayılmayacak ve yenilik çağrıştırmayacak kilim desenleriyle çevrelenmiş “Turkey:Discover the potential” motto’su olduğunu okuyunca, sizi bilmem ama ben hiç de iyi hissetmedim. Nasıl hissedeyim ki vardığımız noktadaki ufkumuzun elli şu kadar yıldır tekrarladığımız potansiyelimize güvenmekten öteye gitmediğini kabullenmek kolay değil. Dünyanın her tarafında duvar ilanlarında üçüncü dünya ülkelerinin kullandıklarına benzer bir sloganla nasıl sıçrama yapacağımızı anlamak da... 

IMF’nin son gözden geçirme raporu’ndaki deyimle “sorunsuz büyüme kapasitesi” yüzde 5’lerden yüzde 3’lere düşmüş ve gereken dönüşüm sağlanmazsa büyük ihtimalle daha da düşecek olan Türkiye’nin artık yüzeysel ve biçimsel gösterilerle yetinmemesi, makyaja değil toptan bir restorasyona yoğunlaşması şart. Hem zaten yeni hükümet de programını bu terminoloji ile sunmuş değil miydi? Üstelik hükümetin ekonomi yönetimi ile ilgili üyeleri oldukça iyi bir sicile, içte ve dışta güven veren bir saygınlığa sahip iken. Ancak geçtiğimiz 13 yıldan farklı olarak mevcut yapının ve onun üzerine inşa edilen büyüme modelinin artık tıkanmakta olduğunu dikkate alarak dönüşüm ihtiyacının nirengi noktalarını ve öncelikleri doğru tespit etmek, ekosistemin bütün unsurlarını da bu doğrultuda şekillendirmeye çalışmak, herkesi mutlu edecek sihirli formül arayışlarından vazgeçmek zorunlu. 

Yeni OVP eskisinden iyi 

Gerçi geçen hafta açıklanan yeni orta vadeli program en azından bir öncekinden daha gerçekçi ve temkinli hedefl eriyle bu açıdan olumlu bir başlangıç sayılabilir. DÜNYA Gazetesi’nin okurları programın ayrıntılarını ve analizini zaten fazlasıyla okuma fırsatı bulmuşlardır. Ancak bu küçültülmüş hedefl eri bile kuşkulu kılacak soru işaretleri yok değil. Bu yıl çift haneyi bulabilecek enflasyonun nasıl olup da gelecek yıl yüzde 6’lara,bir sonraki yıl da yüzde 5’e düşürüleceği, kur artışlarının nasıl kontrol altında tutulacağı, buna rağmen ihracatın nasıl ithalattan fazla artacağı, genel seçim yılında zaten sıkı olan maliye politikasının nasıl daha da sıkılaştırılacağı, tüketimde iki kat ve hele özel yatırımda dört kat hızlı bir artışın nasıl sağlanacağı gibi. 

Ancak bazı tahminlerde sapmalar olsa da şimdiye kadar ciddiyetlerini kanıtlamış bir ekonomi yönetiminin en azından durumun farkında olduklarını, toplumu da fedakarlığa ve acı ilaçlara hazırlıklı olması için uyardıkları şeklinde de yorumlanabilir yeni program. Mali disiplin daha da sağlamlaştırılabilir, hele yapısal reformlar da gerçekten hızlandırılabilirse büyümedeki düşüşün durdurulması ve hatta dönüşüm programının hayata geçmesinin başlatılması dahi mümkün olabilir. Tabii bu arada 2023 hedefl erinin de üstü örtülü bir revizyona tabi tutulduğunu da not etmek gerekir. Zaten Sayın Babacan da bu hedefl erin küresel kriz öncesinde belirlendiğini söyleyerek bunu dolaylı yoldan ifade etmiş. 
Asıl oyuncular dönüşmeli 

Bir önceki program hedefl erinin neden büyük sapmaya uğradığı kamuoyunda açıkça tartışılmadı ama umarız kamu otoritesinin masasında gereğince irdelenmiştir. Ben yine yukardaki benzetmeye dönerek asıl sorunun oyuncuların senaryoyu uygulayacak niteliği ve yeteneği olup olmadığında aranması gerektiği kanısındayım. Reel kesimi oluşturan şirketlerimiz, düşük eğitim kalitesi ve iş dünyasından kopukluğuyla üniversitelerimiz, hukuki güvence sağlamayan yargı sistemimiz, rekabet ve saydamlık standartları düşük piyasalarımız olduğu gibi kaldıkça iyi senaryolar da kağıt üstünde kalmaktan kurtulamaz. 

Gelişmiş ülkelerin pek çoğunda ekonominin itici gücünü küçük ve orta büyüklükteki şirketlerin oluşturduğunu, bunların arge ve inovasyona büyüklerden daha yüksek kaynak ayırdığını, hatta Alman “mittelstand” larında olduğu gibi daha fazla patent aldıklarını, çoğu zaman nitelikli elemanları da daha fazla cezbettiklerini düşününce sorunun aile kontrolünde değil ekosistemde, kültürde ve yönetim tarzında bulunduğu açık değil mi? Programların başarısı, oyuncuların onu uygulayacak düzeye getirilmesinden geçer.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019