Sevebilme ihtimali…
Ne kara bir hafta. Onlarca ölen insanımız. Barış adına halay çekerken, şarkı söylerken, gençler, evliler, bekarlar, âşıklar, iş arıyorlar, oy verecekler, ülkeyi yönetecekler, umutları var, geleceğe daha genç gözlerle bakarlarken bir patlama ve kararan, biten onlarca hayat, aile...
Bambaşka şeyler yazacaktım bu hafta sizlere. İki gündür ben ekrana bakıyorum, ekran bana. Karamsar olmamak lazım yine de diyor, sosyal medya ama bu ülkede de karamsar nasıl olunmaz bilemedim ki… Etrafınıza bir bakın, kim gerçekten sevgiden bahsediyor? Kimi gerçekten seviyorsunuz etrafınızda? Herkesin derdi imanı para. Sistem de bizi bu yöne iteklemedi mi sanki? Sistemden parayı çektiğiniz an en kötüsünüz, para varsa en iyi…En son kimi gerçekten sevdiniz? Kimin için savaştınız?
İnsanlığın temelinde sevgi yatar.Birine verilecek en büyük ceza nedir bilir misiniz?Sevmeyi bırakmak…Güzel seven insanlar, sevdiklerini sevmeyi bıraktıklarında karşılarındaki ne yapacağını bilemez. Çünkü bilir ki bir daha o koşulsuz sevgi geri gelmeyecektir, belki panikler, belki üzülür ama nafile, kaybetmiştir. Sevgi böyle yüce ve bir o kadar yıkıcıdır işte…
Bunca sevgisizlik arasında siz en azından siz (!) sevmeyi bırakmayın. Ancak birbirimizi severek kenetleniriz, başarıya ulaşırız. Sevmekten yine de vazgeçmeyin, hepimiz kardeş değil miyiz sonuçta?
Yılmaz Erdoğan’ın belki de en sevdiğim işi şu yazdığı şiirdir. Her okunduğunda tuhaf olurum. Yine de bir ihtimal var hepimiz için, diyelim ve güzel sabahlara uyanmayı dileyelim.
Sevebilme İhtimali
soğuk ve şehirlerarası
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama
yeme ihtimalini sevdim.
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
(Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o
zaman) özlemeye başladım herkesi.. Ve bu hasret öyle
uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım
sonra...
Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık..
Ben doktor
oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu,
pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir
Türkçeyle... Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden
orak çekiç figürleri türetmeyi..
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu
haber bültenleri..
Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
(Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
dikenleri saymazsak..)
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.. Ve belli bir
saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber
bültenleri.. Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim..
Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım..
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm
sadece..
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama
sen yoktun.. Ben, senin beni sevebilme ihtimalini
seviyordum, suni teneffüs saatlerinde.. Okul servisi
seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine
götürüyordu.. Ben, senin benimle Tunalı Hilmi
Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum..
Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır
gevrekliğini.. Sonra otobüs oluyordum,
kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü..
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş
ovasının yalancı maviliğini.. Otobüs oluyordum bir
süre.. Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
yanağım otobüs camının garantisinde..
Otobüs oluyordum.. Bir ülkeden bir iç ülkeye..
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın
listesinin.. Korkuyordum..Sonra iniyordum otobüsten..
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün
en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu
koşuyordum.. Çünkü sonunda annem oluyordum babam
kokuyordum sonunda...
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim,
çocuk olmaktan..
Ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle birgün Van'daki bir kahvaltı salonunda...
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği)
bir yol üstü lokantasında...
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay
kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak
damında..
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli
coğrafyasında olma ihtimalini sevdim..
Ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim!