Seyirci tribünden kaçtı ev sahipleri puan saçtı

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

A Milli futbol takımımızın 2016 Avrupa Şampiyonası Eleme grubunda Çek Cumhuriyeti ve Letonya ile oynayacağı maçlar dolayısıyla Spor Toto Süper Lig’e bir haftalık ara verildi. Biz de fırsattan istifade ederek, ligimizin beş haftalık bilançosunu çıkarmaya ve elde ettiğimiz verileri geçtiğimiz sezonun ilk beş haftalık periyodu ile kıyaslamaya karar verdik. Rakamların anlatmaya çalıştığı hikâye gerçekten ilginç. 

Öncelikle şunu söylemek gerekiyor ki, Avrupa’nın diğer liglerine ve Süper Lig’de geçtiğimiz sezonun geneline oranla seyirci sayısı oldukça düşük seyrediyor. Bu durumu elektronik bilet uygulamasının geçiş dönemine hatta taraftarın tepkisel boykot girişimine bağlayanlar olduğu gibi zaten ligimizin uzunca zamandır sürekli biçimde seyirci kaybetmekte olduğunu savunanlar da var. Ligimizde geçtiğimiz sezon maç başına seyirci ortalaması 10 bin 913 kişi olarak gerçekleşmişti. Bir evvelki yıl bu sayı 12 bin 984 kişi idi. Bu yılın ilk dört haftalık ortalaması ise yaklaşık 6 bin kişi. Her yıl belirli sayıda kombine satma imkânı bulan büyük kulüpler için seyirci azlığının hâsılata menfi etki yapmadığını savunanlar var ancak “Anadolu takımları” tabir edilen kulüplerimiz için işlerin pek de iyi gittiği söylenemez. Üstelik seyirci demek sadece hâsılat demek midir? Gelin size bunun böyle olmadığını göstereyim. 

2013-2014 sezonunun, yani geçtiğimiz yılın ilk beş haftasında oynanan 45 maç sonunda şöyle bir istatistik ortaya çıkmış. Ev sahibi takımların galibiyet sayısı 27 olurken; 8 karşılaşmada tarafl ar puanları paylaşmışlar. Deplasman takımlarının galibiyet sayısı ise 10 olmuş. Bu tabloyu yüzdelik olarak ifade edecek olursak, evinde oynayan takımlar ilk beş hafta sonunda yüzde 60 oranında 3 puana ulaşmışlar. Beraberliğin oranı yüzde 18, deplasman galibiyetlerininki ise yüzde 22 olmuş. Gelelim bu yıla… 2014-2015 sezonunda ilk beş hafta itibariyle iç sahada oynayan takımların galibiyet oranı sadece yüzde 36 (16 kez). Buna mukabil deplasman takımlarının maç kazanma oranları yüzde 28’e (13 kez), beraberliğin oranı ise yüzde 36’ya (16 kez) yükselmiş. Acaba takımların içeride maç kazanma oranlarının bu denli dikkat çekici bir şekilde düşmesinde tribünlerin boş kalmasının, seyirci desteğinden ve baskısından yoksunluğun rolü nedir? En azından bugün liderlik koltuğunda oturan Beşiktaş’ın beş hafta sonunda deplasmanda 3 galibiyet ve iç sahada iki beraberlikle 11 puan toplamış olması bile bence analize muhtaç. 80 bin 500 kişilik stadı geçtiğimiz yılın ilk haftalarında 68 bin ortalama ile dolduran Beşiktaş seyircisinin desteği ile aynı stada bu yıl giden 4-5 bin kişilik topluluğun etkisi aynı olabilir mi? İç sahadaki kayıpları sadece zemine bağlamak ne derece doğru? 

İstatistikî verilerin adeta gözümüze soktuğu bir başka gerçek gol sayılarında. Hem geçtiğimiz sezon hem de bu sezon oynanan 45 maçta deplasman takımları 45 gol atmışlar, burada bir değişiklik yok. Değişim iç saha takımları için yaşanıyor. 2013-2014 sezonunda sahasında oynayan ekipler beş hafta sonunda 74 gol bulurlarken, bu yıl bu sayı 56’ya gerilemiş. Dolayısıyla da maç başına gol ortalaması 2,6’dan 2,2’ye gelmiş. (2013-2014 toplam 119 gol, 2014-2015 toplam 101 gol) Özellikle Türk futbolunun lokomotifi olarak kabul edilen üç büyük takım özelinde gol istatistiklerine baktığımızda, orada da önemli bir düşüş göze çarpıyor. Geçtiğimiz yıl ilk beş hafta sonunda Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray oynadıkları maçlarda rakip kalelere 33 gol göndermişler. Yedikleri gol sayısı ise 15 olmuş. Yani bu periyodu +18 averajla tamamlamışlar. Bu yıl ise üç büyüklerin attıkları gol sayısı 17, yedikleri ise 11. Averaj +6’ya düşmüş. Keşke bu veriyi, diğer takımların seviye anlamındaki yükselişiyle bağdaştırabilseydik ancak izlediğimiz maçlardan da gördüğümüz üzere bu düşüş diğer takımların yükselmesinden değil üç büyüklerin performans anlamındaki düşüşünden kaynaklanıyor. Hiç kuşkusuz üç büyüklerin, özellikle de Fenerbahçe ve Galatasaray’ın kaybettikleri ivmeyi salt seyirci sayısına bağlamak doğru değil. Bu iki takımın bir takım idari ve yapısal problemler yaşadıkları rahatlıkla söylenebilir ancak böylesi bunalım anlarında taraftarların da “itici bir güç” olarak değerlendirilmesinin önünde hiçbir engel yok. 

Özetle ifade etmek gerekirse, seyirci sayısındaki düşüşün mü performansları etkilediği yoksa düşük performanslar yüzünden mi statlara seyirci gelmediği biraz “tavuk mu yumurtadan yoksa yumurta mı tavuktan” paradoksunu andırıyor. Şüphe götürmeyen gerçek ise futbolumuzun giderek kalite ve kan kaybettiği.

cem-top.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016