Alan derinliği: Prof. Dr. Yaşar Akça ve cevizcilik

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Bütün üretim sektörlerinde "entelektüel eksikliğinin" kısa zamanda giderilmesi gerektiğini her yerde anlatıyorum. Anlattıklarımızın gerekçelerini de sahada yaptığımız gözlemlerden çıkarıyorum. Örneğin, Prof. Dr. Yaşar Akça'yı bütün meslektaşlarının katıldığı "ceviz kongrelerinde" de izledim, topluma dönük diğer etkinliklerde de...

Kendi alanım dışında bir insanın "uzmanlık düzeyini" meslektaşları ile birlikte katıldıkları toplantılarda ölçebiliyorum. Alan uzmanlığı olan insanlar kendi meslektaşları arasında bir tez ileri sürüyor; onu da inandırıcı gerekçelerle savunabiliyorsa, meslektaşları da ciddi gerekçelerle karşı çıkamıyorsa, onun uzmanlığına olan güvenim artıyor.

Açık olmayan dost sohbetlerinde uzmanın kişiliğine, bilgisine itirazları 'kasaba kültürünün" kıskançlığı, arkadan vurma ve pusu kurma hastalığı olarak değerlendiriyorum. Ülkemizin değişik yörelerinde yaptığım değerlendirmelerde, "Benim düşüncelerimi onaylamayın. Aklınızı bana emanet etmeyin. En iyisi benim ne demek istediğimi anlamaya çalışın. İyi şeyler anlattığımı söyleminizi istemiyorum; eksiklerimi tamamlayın, yanlışlarımı düzeltin ki gelişme imkanı bulamayayım" uyarısı yapıyorum.

Prof. Dr. Yaşar Akça ABD'ye gitti, Kaliforniya Üniversitesi Davis Kampusu'nda üç aylık bir çalışma yaptı.

Afyonkarhisar'da kuru gıdacıların kongresinde bir araya geldiğimizde "gözlemlerini" derledim; önce meslektaşlarına, sonra da ceviz konusunda ilgili olanlara aaktaracağım gözlemleri benim algıladığım şekliyle aktarıyorum. İlgili herkese çağrımdır: Yakaladığınız yanlışları, bulduğunuz eksikleri bildirin ki, yatırımcılara "doğru bilgi" verme konusunda bir adım daha ilerleyebilelim. Sizlerden bu yazıyı eleştirmenizi, kıyasıya eleştirmenizi istiyorum... Sessiz kalmak,varsa yanlıştan yana durmak olur. Bu kısır ve gelişmeyi engelleyen bir tutum olacaktır... Yazıya erişip de gördüğü eksiği yazmayan vebal altındadır.

Prof.Dr. Yaşar Akça'nın ABD izilenimleri şöyle:

1.Üniversitede ilk gün, herkesin benim kim olduğumla değil, ne yapmak istediğimle ilgili olduklarını gözledim. Gece yatağımda başımı yastığa koyduğumda, "Ben buralara on yıl önce neden gelmedim?" sorusu beynimi kemirmeye başladı.

2.Kurumsallaşmış Ar-Ge çalışmaları beni derinden etkiledi. 1912 yılında başlattıkları ceviz üzerine Ar-Ge çalışmaları kesintisiz, hızından ve heyecanından hiçbir şey yitirmeden bugüne kadar gelmiş, ileriye taşınması için her çeşit önlem alınmış.

3.Üniversitedeki öğretim üyelerinin başlıca kaygısı "öğrenci yetiştirme" üzerinde... Kimse diğerinin önünü kesmek, arkadan vurmak, çelme atmak gibi bir düşünce taşımıyor.

4.Çalışanlar arasında kıskanma,pusu kurma,arkadan verma değil, birbirine yardımcı olma düşüncesi hakim. Gerek akademik kadorlar gerekse destek hizmet üretenlerin tek kaygısı piyasaya dönük, zenginlik üretecek bir iş çıkarma...

5.Proje-odaklı çalışma yapılıyor. Projeler ya kamu birimleri, sermaye sahipleri, STK'lar tarafından destekleniyor. Her projenin "geri-bildirimi" yapılıyor; sonuç alınmadıysa gerekçeleri ile anlatıldığı zaman, sonuç almış kadar değerli bulunuyor.

6.Akademik kadrolar ve teknisyenler sende öğrenme arzusu görürlerse, bütün güçleri ile paylaşıyor; bilgi saklamıyorlar. Çalışmalar herkese açık. İlkesiz gizlilik yok... Gizlenecek değer varsa, onu açıkça ve yazılı biçimde tanımlıyorlar.

7.Randevu alıp gittiğim herkesin bütün içtenliği ile katkı yapmaya çalıştıklarını gördüm. Kimse zamana kıyma konusunda kıskançlığın pençesine yakalanmıyor. Gelişimişliğin katılımcılık, paylaşımcılık, kapsayıcılık olduğunu, azgelişmişliğin de ayrımcılık, dışlayıcılık olduğunu iyice anladım.

8.Piyasa sistemini çok profesyonel yönetiyorlar: Projen varsa, ciddi ve kaliteli bir fikre sahipsen imkan sağlanıyor...

9.Beni asıl etkileyen de asistan ile kürsünün başındakti profesörlerin bilim özgürlükleri aynı... Raporlarında herkes düşüncesini özgürce ifade ediyor. "Bu fikirlerim hocanın fikirlerine aykırı, acaba bana ters davnanır mı?" sorusu zihinlerden çoktan silinmiş. Önemli olanın kendini gerekçeleriyle ifade etmek olduğunu görmek beni derinden etkiledi.

10.Kitaplık ve diğer altyapı bakımından sınır yok... İstediğin veriye ulaşma için hiçbir özveriden kaçınılmamış. Gider gitmez bir asistan görevlendirildi; üniversiteye oryente olmam sağlandı. İnsan olarak, bilim insanı olarak değer vermeleri gerçekten geliştirici, kapsayıcı anlayışı yansıtıyordu.

11.Her bilginin, her doğrunun ve her yanlışın kayıt altına alınmasındaki özgüven en çok hayran olduğum kültürel anlayıştı. Hata yapma kültürü sonuna kadar kullanılıyor; aynı hataların tekrarlanmaması için her türlü önlem zamanında alınıyor.

12.Açıklık temel ilke olmakla beraber, bu "değer koruma" konusunda titizlik olmadığı anlamına gelmiyor. Püf noktaların nasıl ustalıkla korunduğunu gördüm, bu konuda alınan mesafe karşısında şaşkınlığım arttı.

13.Üniversiteden üreticiye herkesin "uzun vadeli bakış açısı" netleşmiş... Hiç kimse, "Dünya bir gündür o da bugündür" mantığı ile çalışmıyor. Herkesin uzun dönemli düşüncesi var, günlük çalışmalar uzun dönemli gelecek persfektifinden değerlendiriliyor.

14.İnsanların birbirine ne kadar kibar davrandığını gördüm; dönüşümde uygulamak istedim ama başaramadım. İnsana saygı üniversiteden trafiğe kadar yaşamın bütün derinliklerine sindirilmiş, içselleştirilmiş, bir kültür ve davranış biçimine dönüştürülmüş.

15.Türkiye'de mutlaka bir "Ceviz Araştırma Enstütüsü kurulmalı" ana fikri ile döndüm... Bu enstitüde "dünyanın en iyi bilim insanlarını" çalıştırarak, bilimsel gelişme yarışması iklimini yaratmak gerektiğini düşündüm. Meslek yüksek okulları açarak, abartmadan öğrenci alarak ara elaman yetiştirmek gerektiği kanısını pekiştirdim... Araştırma sonuçlarının uygulamaya yansımasının disiplinle ele alınması gerektiği kanısını ulaştım. Kredilendirme sistemini ülke koşullarına göre düzenlemenin ne kadar önemli olduğunu anladım. Tarım ve hayvancılıkta politik kararlar yerine bilim ve teknolojik kararları öne çıkarmamız gerektiğine inandım. Bürokratlarımızın risk almasını sağlayacak güvencelerle donatılmasının ne kadar önemli bir düzenleme olduğunu zihnimin derinliklerine yerleşti.

İşte Prof. Dr. Yaşar Akça'dan derlediğim gözlemler... Buradan ona bütün olanakları açan Prof. Dr. Chuk Leslie'ye saygılarımı gönderiyorum. Bir insanı bu denli olumlu etkileyen, mensubu olduğu üniversite kurumunu, yardımcılarını, yönetim elemanlarını, teknisyenlerini selamlıyorum... Zihnimde "işte gelişmişlik bu olmalı!" diyen bir ses beni uyarıyor...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar