Son günlerde şirketleri rahatsız eden iki önemli KDV sorunu

VERGİ PORTALI
VERGİ PORTALI dunyaweb@dunya.com

 

 

VERGİ PORTALI / Bilgütay YAŞAR

İşim gereği, Türkiye'nin yabancı yatırımcılar açısından çok önemli bir ülke konumuna gelmesine paralel olarak sıklıkla farklı ülkelerde katıldığım toplantılarda Türkiye'ye olan ilgiye tanık oluyor ve potansiyel yatırımcıların, yatırım yapacakları ülkelerden beklentilerini, nelere önem verdiklerini öğreniyorum. Örneğin; yabancı yatırımcı;
- Sadece yazılı sisteme bakmıyor, uygulanan sistemi sorguluyor.
- Sadece makro konularla ilgilenmiyor mikro konulara da önem veriyor. Örneğin; Genel müdürü için çalışma ve oturma izni sürelerindeki gecikmeyi çok önemsiyor.
- Vergi oranlarının düşük ya da yüksek olmasını önemsiyor ancak vergi uygulamaları örneğin vergi incelemelerinin nasıl yapıldığını da en az oranlar kadar önemsiyor.
Bugün işletmeleri zor durumda bırakan iki KDV uygulamasından bahsetmek hakkında istiyorum.  Bu konulardan biri indirimli orana yani normal KDV oranının altında (%8 ve %1) satış yapan işletmelerin yüklendikleri KDV'nin iadesiyle ilgili.

Bilindiği üzere KDV bir tüketim vergisi ve prensip olarak yükü, mal ya da hizmeti satın alan tüketicilerin üzerinde kalan bir vergi. Malı üreten ve satan işletmeler indirim mekanizmasıyla bu yükü tüketicilere aktarmaktadır. Malı üreten ve satanın üzerinde bir KDV yükü kalmaması sistemin esasıdır. Satışlarında düşük oranlı KDV uygulayan işletmeler, yüklendikleri KDV'nin fazla olabilmesi nedeniyle indirim mekanizmasıyla bu yükten kurtulamayacaklarından KDV Kanunu bu işletmeler için iade imkanını getirmiştir. İlgili kanun maddesinde bir değişiklik olmamasına rağmen son dönemde Vergi İdaresi'nin görüş değişiklikleri sonucunda piyasada "ciro primleri" olarak algılanan esasında bir dönemsellik uygulaması nedeniyle çok daha geniş bir alana yayılabilecek giderlerle ilgili KDV'nin iadesi yapılamaz duruma gelmiştir, ayrıca bu tür giderlerle ilgili olarak geçmiş dönem iadelerinin yanlış olduğu belirtilerek, yapılan iadeler cezalı olarak işletmelerden talep edilmiştir ya da edilmeye devam edilmektedir. Yıllarca yapılan ve gerek YMM'ler gerekse de vergi inceleme elamanlarının çok sayıda denetiminden geçmiş bir uygulama birden yanlış kabul ediliyor ve geriye dönük cezalandırılıyor.

Görüş değişikliğinin geriye yürütülmemesi ve görüş değiştirirken konuya sadece teknik mevzuat açısından değil işin amacına uygunluğu açısından bakılması ve gerekiyorsa yasal düzenlemelerin hızla yapılması kamuya güvenirlilik açısından çok önemli.

İkinci konu KDV Kanunu'nda düzenlenen indirilemeyecek KDV'ler arasında sayılan "zayi malların" KDV'siyle ilgili. Bu konuda son yıllara kadar Vergi İdaresi'nin uygulaması, işletmelerin, ticaret odalarınca belirlenen fire oranlarının altında kalan üretim ve satış kayıplarının zayi mal kapsamında sayılmaması, olağanüstü kayıplar ile bu fire oranlarının üzerindeki kayıpların ise zayi olarak kabulü idi. Böylece işletmeler fire oranları altında kalan kayıplarla ilgili bir KDV düzeltmesi yapmıyor, aşan kısımların KDV'leri düzeltiliyordu. Sonrasında, yine bir kanun değişikliği olmadan çıkarılan bir KDV tebliği ile fire oranlarının altında da kalsa kayıpların büyük bir kısmı zayi mal olarak kabul edildi ve ilgili KDV'lerin düzeltilmesi istendi. Bu tebliğ sonrası yukarıdakine benzer olarak yine geriye dönük cezalı işlemler söz konusu oldu. Örneğin bir ilaç şirketinde satılan ilaçların bir kısmının miadının dolması ya da bir sütlü mamul üretiminde bazı malların bozulması kadar işin doğasında olan kayıpların zayi mal sayılarak KDV'lerinin indirimine müsaade edilmemesi KDV prensibinin aksine vergiyi işletmelerin yüklenmesine neden olmuştur.

Sorun; işletmeleri rahatsız eden kuralların değiştirilmesi değil, uygulamanın geriye dönük olarak yapılması ve yeni kural konurken bu kuralların işletmeler açısından uygulanabilirliği ve yarattığı sorunların dikkate alınmaması. Uygulamaların geniş tutulması, ya da esnek yorumlar, bazı kötü niyetli işletmeler tarafından yanlış uygulanmış ve Devlet zarara uğratılmış olabilir. Bu işletmeler tespit edilerek cezalandırılmalıdır, ancak bu durumları önlemek için getirilen kuralların birçok düzgün çalışan işletmeyi mağdur ettiği de unutulmamalıdır.

Sonuç olarak devletin vergi alması bir hak ve işletmelerin vergi ödemesi de bir yükümlülük ve görevdir. Devlet gerektiği zaman vergi oranlarını artırarak daha çok vergi de talep edebilir. Vergi ödevini yerine getirmeyenleri de cezalandırabilir. Bununla birlikte kural değişikliklerinin iyi niyetli işletmeleri zor durumda bırakacak şekilde yapılmamasını ve getirilen kuralların işin icaplarına da uygun olmasını talep etmenin de işletmelerin hakkı olsa gerek diye düşünüyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar