Süper Mario Götze

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Rio De Janeiro’daki 79 bin kişilik Maracana Stadı’nda oynanan 2014 FIFA Dünya Kupası finali, belki futbol açısından değil ama sonucu itibariyle beklentilere paralel bitti. Takımların finale gelene kadar çizdikleri grafik nazarı dikkate alındığında, Almanya’nın ağır basan taraf olduğu açıktı. Bilhassa 7 gollü yarı final maçı sonrası panzerlerin bu karşılaşmayı da rahat geçeceklerine dair oluşan havanın yeşil zeminde karşılık bulabildiğini söylemek zor. Bunu biraz da iki takımın taktik anlayışlarına bağlamak gerek. Arjantin yarı finalde Hollanda’yı penaltılarla elerken, rakibini kendi temposuna uydurabilmeyi başarmıştı. Bunu net biçimde koşu mesafelerinde görmüştük. O karşılaşmada Arjantin 90 dakikada 100 kilometreyi bile bulamamış, Hollanda ise yaklaşık 103 kilometrelik bir istatistiğe imza atmıştı. Arjantin teknik direktörü Alejandro Sabella, final maçında da aynı kontrol futbolunu tercih edip bu düzende ufak rötuşlar yapmayı seçti. Özellikle Almanya’ya ikinci bölgede uygulanan şok presler zaman zaman iyi netice verdi. Kapılan toplarda Alman defansı arkasına adam kaçırma düşüncesi de yerindeydi ancak uygun pozisyonların harcanması Arjantin’in taktik planını sekteye uğrattı. Almanya ise Brezilya karşısındaki tempolu futbolundan epey uzak kaldı. Bu durum bence Löw’ün taktiksel bir tercihi olarak düşünülmeli. Eğer Alman Milli Takımı’nın Brezilya karşısında ve özellikle ilk yarıda oynadığı futbola bir isim bulmak gerekseydi, bunu en güzel “Bliztkrieg” kelimesiyle özetleyebilirdik. İkinci Dünya Savaşı’nda Alman ordusu Wehrmacht’ı durdurulamaz yapan cepheyi bir noktadan; hızlı, etkili ve anormal bir güç bindirmesiyle yaran Blitzkrieg taktiği idi. Alman Milli Takımı da benzer biçimde Brezilya’yı göbekten kalbura çevirmişti. Oysa Arjantin takımı takım savunmasında çok daha organize ve defans-orta alan bütünleşmesini sağlamayı başarmış bir ekipti. Sabella’nın takımına aynı taktikle saldırmak Messi önderliğinde oluşacak kontrataklara davetiye çıkarmak demekti. Eh, maçın da bir Dünya Kupası finali olduğu düşünüldüğünde Löw’ün set hücumlarından medet ummasını hoş karşılamak lazım. 

Finalin kısır bir skorla neticelenmesi bizleri şaşırtmamalı. Aslında her iki taraf da maç içinde tabelayı değiştirebilecekleri pozisyonları yakaladı. Almanlar, Arjantin’in göbekte çok adamla yaptığı savunmayı açabilmek adına çoğu kez topu kanatlara taşımayı tercih ettiler. Arjantin’in planı ise Hummels–Boateng tandeminin arasına ve arkasına sızmaktı. Bunu da bir iki pozisyonda başardılar fakat bitirici vuruşların gelmemesi belki de kupanın kaybedilmesine yol açtı. Maç sonu istatistiklerine baktığımızda Almanya’nın %60 topla oynadığını ve top kendisinde iken yaklaşık 63 kilometre mesafe kat ettiğini görüyoruz. Buna mukabil Arjantin; topa sahipken 43, rakipte iken 60 kilometre koşmuş. Bunun anlamı maçın Alman takımı hâkimiyetinde geçmesi ve Arjantin’in çoğunlukla rakibine göre savunma pozisyonu almış olması. İki takımın farklı hücum setleri üzerinden maçı oynaması tehlikeli pozisyonlar izlememizdeki en önemli sebep. Hem Almanya hem Arjantin aynı kulvarları zorlasa, örneğin iki takım da göbekten yüklenmeyi seçse maç büyük olasılıkla kilitlenecekti ancak Almanlar oyuna genişlik kazandırıp kanatları kullanmayı seçtiler. Arjantin ise Messi, Lavezzi ve Higuain’ın hareketli oyunlarıyla Alman savunma dörtlüsüne açık verdirmeye çalıştı. 

Almanya gibi bir sistem takımını bireysel performanslara endekslemek, hele ki teknik adamın birinci tercihi olmayan bir oyuncuya tüm kupayı bağlamak elbette yanlış olur. Şahsi kanaatim Almanya’nın kaldırdığı bu kupayı turnuvanın başından sonuna kadar takım halinde hak ettiğidir ancak 113. dakikada attığı golle düğümü çözen Mario Götze’ye de ayrıca değinmek gerekiyor. Top kendisine henüz ulaşmamışken aldığı pozisyon, yaptığı hareketle vuruş açısı bulması ve üzerindeki tüm strese rağmen bitiriciliği takdire şayandı. Bu tip gerilimi yüksek maçların hata kaldırmayan dakikalarında, yıldız futbolcuların anlık performansları dahi sonucu belirlemeye yetiyor. Maç öncesi “Finalin oyuncusu kim olur?” şeklinde bir soru yöneltsek, futbolseverlerin büyük kısmı Messi ismini telaff uz ederdi ama daha evvelki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Almanya başarıya yıldız futbolcuları sisteme entegre ederek ulaştı. 

Son olarak maçın hakemi Nicola Rizzoli’ye değinelim. İtalyan hakemin maç içerisinde faul ve kart standardını tutturmakta zorlandığını gördüm. Uzatmada Aguero’nun Schweinsteiger’e yaptığı hareket, sarı kartlık bir faul. Bu da ikinci sarı karttan Aguero’nun ihraç edilmesi gerektiği anlamına gelir. Oysa Rizzoli bu yönde bir tercih kullanmadı ve bizleri oldukça şaşırttı. Sizi bilmem ama bence bütün turnuvada izlediğim en iyi hakem Cüneyt Çakır idi ve bu finali de çok rahat yönetirdi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016