Sürekli durgunluk

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

XX. yüzyılın ilk çeyreğinde dünya ekonomisinde büyüyeme başlıca sorun olacak gibi duruyor. 2007 yılında başlayan krizden bu yana büyüme sorunu on yıldır sürüyor. 2016 yılının ilk çeyrek büyüme oranları da beklentilerin aksine yine umut vermedi. 

OECD tarafından açıklanan büyüme rakamları gelişmiş ülkelerin 2015 yılına benzer bir büyüme performansı ile karşı karşıya olduklarını gösterdi.  2016 yılının ilk çeyreğinde OECD ülkeleri 2015 yılının son çeyreğine göre %0,4, 2015 yılının aynı çeyreğine göre ise %1,8 büyüdü. Bu oranlar 2015 yılının gerisinin kaldı. 2015 yılının ilk çeyreğinde OECD ülkeleri bir önceki çeyreğe göre %0,5, 2014 yılının ilk çeyreğine göre de %2 büyümüşlerdi. Euro alanı ülkeleri de parasal genişlemeye rağmen yine 2015 yılın gerisinde kaldılar ve 2016 yılının ilk çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre %0,5 büyüyebildiler. Bir başka parasal genişlemeci ülke Japonya’da da benzer bir gelişme yaşandı. Büyüme oranı %0,4’de kaldı. Büyüme oranında istikrar sağlayan ülkeler göreli olarak ABD ve İngiltere oldu. ABD yılın ilk çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre %0,1, 2015 yılının ilk çeyreğine göre %1,9 büyüdü. İngiltere’de bu dönemlerde sırası ile %0,4 ve %2,1 oranında GSYH’da artış sağladı.

Büyüme oranın bu düzeylerde kalması küresel ekonominin başrol oyuncularının durgunluğun kıyısında seyrettiğini gösteriyor. Çünkü faiz oranları birçok ülke de yerlerde sürünmesine rağmen,  yatırımlarda, tüketimde artmıyor. Büyüme-yatırım ile faiz oranı arasındaki negatif ilişki (korelasyon) kopmuş durumda. Vermiş olduğum tabloya bakarsanız, düşük faizin büyümeye çare olmadığını (en azından bu dönemde) siz de fark edeceksiniz. 

catswdawadawdwda.jpg

catsdawwdawdawdaawd.jpg

Kaynak: TUİK verileri kullanılarak çizilmiştir.

Bu dünya ekonomisi için yeni bir durum değil. John Maynard Keynes Genel Teori adlı kitabında bunu anlatmıştı. Daha sonra onun izinden gidenler bunu likidite tuzağı olarak adlandırmışlardı. Likidite tuzağı özü itibari ile para politikasının yetersiz olduğu durumu ifade eder. Yani para arzını artırmanıza rağmen,  ekonomide büyümeyi de, enflasyonu da yukarı çekemezsiniz. 1929 Krizinde de benzer bir durum yaşamıştı. Ancak maliye politikası işe yaramıştı. Şimdi maliye politikası da çok etkili olmuyor. Yani ekonomide düşük büyüme, büyüyememe sorunu süreklilik kazandı. Bu durumun uzun dönemdir devam etmesi iktisatçıları da yeni arayışlara itti. ABD’li iktisatçı ve eski Başkan danışmanı Larry Summers yaşanılanı “sürekli durgunluk” olarak adlandırıyor. Şu anda yurtdışında bu konuda ciddi bir iktisat yazını oluştu.

Buraya kadar dünyayı yazdık. Türkiye’de bu ülkeler düzeyinde olmasa da büyüme sorunu ile karşı karşıya. 2012 yılından bu yana Türkiye bir türlü potansiyel büyüme oranı olarak görülen  %5’lik büyüme oranını yakalayamadı.

Bu kadar dert yandıktan sonra sorunun kaynağını da söyleyelim. Yanıt basit, uluslararası sermaye hareketleri ve onun neden olduğu yüksek borçlanma düzeyi. Borçlanma sorunu çözülmeden büyüme sorunu da çözülmez. IMF bile bu hafta Yunanistan’ın borçlarının bir kısmından bankaların vazgeçmelerini (af diyemiyorum, af edilmek için suçlu olmak gerekir) istedi. Bu elbette palyatif çözüm. Asıl yapılması gereken finansal sitemin vergilendirilmesi ve dünya servetinin %60’ını elinde bulunduran kaymak sınıfından servet vergisi almaktan geçiyor.    

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019