Takılabilir sanat eserleri

Faruk Şüyün'ün bu haftaki konuğu; Raffi Portakal

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Portakal Sanat ve Kültür Evi'nin daha önce tablo ve heykellerini sergilediği dünyaca ünlü çağdaş sanatçıların özel tasarım mücevherleri, 28 Ocak'a kadar sanatseverleri bekliyor. Bu eserler arasında Anish Kapoor, Alexander Calder, Claude Lalanne, Damien Hirst, Marc Quinn, Tim Noble ve Sue Webster'ın tablo veya heykelleri gibi tarihli ve imzalı tasarımları bulunuyor. Sergide, kadın sanatseverler için yüzükler, küpeler, kolyeler ve bileklikler; erkekler içinse kol düğmeleri bulunuyor. Mücevherlerin fiyatı 15 bin ile 470 bin TL arasında değişiyor. Yer alan eserlerin herbiri âdeta minyatür birer sanat eseri olan bu mücevher sergisinin öyküsünü ve sanat dünyasına ilişkin 2012 projeksiyonlarını Raffi ve Maya Portakal ile konuştum:

Portakal Sanat ve Kültür Evi'nin 2004 yılında "Batı Resminin Büyük Ustaları" sergisiyle başlattığı dünya sanatını Türkiye'ye taşıma serüvenini, ''Monet'den Picasso'ya Batı Resminin Büyük Ustaları'' ve ''Warhol'dan Hirst'e Dünya Sanatının Modern ve Çağdaş Ustaları''nın ardından bu kez aynı ustaların tasarladığı mücevherlerle sürdürüyorsunuz... Böyle bir sergi, Türkiye'de bir ilk değil mi?

Raffi Portakal: "Evet. Bir buçuk sene önce başlattığımız, direksiyonu kızım Maya'da olan bir proje: Maya'nın rüyası... Bu projenin benimle ilgili durumuna gelince ben, bu büyük koleksiyonu yapan Louisa Guinness'in eşini 25 senedir çok iyi tanıyorum. Louisa Guinness hem bu eserlerin koleksiyonunu yapıyor, hem de satışlarıyla ilgileniyor. Doğrusunu isterseniz çok gidip geldik Londra'ya sırf bu sergi için. Hep aklımızda dedemizin, babamızın yolunda kalmak, onların yaptığı yenilikleri sürdürebilmek vardı. Dedemin ilk antika eşya müzayedeciliği, babamın yaptığı ilk büyük galeri sergileri, benim ilk Monet, Picasso, Dali'yi ve diğer büyük ustaları Türkiye'ye getirip satışa açmamla devam eden gelişimin bir parçası bu. Kendiliğinden oluşan dördüncü halka... Bu halkayı da diğerlerinde olduğu gibi sürekli tutmak istiyoruz."

Maya Portakal: Evet, kesinlikle. Dünyada bile böyle sergilere sık rastlanmıyor. Yakınlarda New York'ta vardı Museum of Art and Design'da ‘Picasso'dan Koons'a' sergisi. Düşünün bu sanatçıların yarattığı mücevherler, müzede sergileniyordu... Ancak, dünyada bu sanatçıların bu tarafları hep arka planda tutulmuş, çünkü zaten doruk noktasındalar. Bu mücevherleri de resimlerinin, heykellerinin yanısıra yapıyorlar."

R. P. : "Anish Kapoor öyle yoğun ki iş yetiştiremiyor. Pekin Olimpiyatları'yla şöhretinin doruğuna çıkacak. Korkunç dolu."

M. P. : "Yaşayan bir dev o."

R. P. : "Bu sergiye eserleri gelen sanatçıların tümü de çok önemli. Günümüz sanat tarihinin büyük ölçekli, tereddütsüz herkesin bildiği, tanıdığı hayran olduğu sanatçıları. Ve Man Ray, Picasso gibi onlar da zaman zaman mücevherle ilgilenmişler ve böyle tasarımlar yapmışlar. Onlar arasında bugün hayatta olmayan tek sanatçı büyük heykeltraş, mobil heykellerin mucidi, büyük denge ustası Alexander Calder. Bu sergide, onun da dört parça eseri var. Onunkiler diğerlerinden farkı, çekiç izlerini madende görebiliyorsunuz. O da diğer sanatçılar gibi kıymetli taşlar kullanmamış, ama kıymetli madenler de kullanmamış. Girişteki bölümde bu sanatçılarla ve işleriyle ilgili bir filmimiz var."

Bir ilki denediniz, tepkilerden memnun musunuz?

R. P. : "Çok iyi tepkiler aldık. Bunlar bana da Maya'ya da çok büyük keyif veriyor. Geçtiğimiz günlerde bir kurum bizden rica etti, ‘galerinizde 120 kişilik bir davet vermek istiyoruz, misafirlerimize küçük bir konuşma yapıp sergiyi sizler gezdirir misiniz?' dediler. Maya ve ben bunu severek yaptık.

Bütün bunlar bence şehri güzelleştiren ufacık izler. Serginin şehrin kültür ve sanat ayağını bienal, festivaller, konserler gibi - ama başka bir disiplinde - enternasyonal anlamda yukarı seviyeye çeken önemli bir etkinlik olduğunu düşünüyorum. Eminim bundan sonra bizim galeride, hatta başka galerilerde böyle sergiler açılacak, örnek olacağız..."

SERGİNİN SERÜVENİ

Babanız, bu sergiyi sizin oluşturduğunuzu söylüyor. Serüveni sizin sözcüklerinizle dinlesek...

M. P. : "Bu sergi, benim çok istediğim bir etkinlikti. İlk andan aşk gibi başlayan bir serüven. Babamın da dediği gibi bir buçuk sene evvel yola çıktık. Onun bana doğumgünü armağanı olan bir Marc Quinn orkidesi ile başladı her şey. Picasso'nun, Braque'ın, Leger'nin takı tasarımlarını yaptığını biliyordum, ama bunların ulaşılabilecek şeyler olduğunun farkında değildim, takabileceğimi bilmiyordum.

Calder'in bir broşunu üzerimde takabileyim, başkasının parmağında bir Kapoor yüzük olsun... Sanatçıların böyle bir olanağı bize tanıdığım öğrendiğim an uçtum. Louisa Guinness bu sanatçılarla çalışıyordu... Ama sergide onun koleksiyonundakilerin yanısıra sanatçıların kendine ayırdığı parçalar da olacaktı. Onları İstanbul'a getirebilmek için kendilerini ikna etmemizde çok yardımcı oldu."

Ve açılış ânı geldi...

M. P. : "Açılış, babamın da söylediği gibi çok iyi geçti. Ziyaretçilerimizde benim mücevherler karşısında hissettiklerime yakın birçok heyecanla karşı karşıya kaldım. Dolayısıyla aldığımız reaksiyonlar iyi. Beni en çok heyecanlandıran, buraya gelen birçok sanatseverin, almasa bile bu mücevherlere dokunurken, takarken aldığı keyfi izlemem."

Tabii daha önce, aynı sanatçıların resimlerinin ve heykellerinin yer aldığı sergiler, bu etkinliğin oluşmasında önemli bir referans olmuştur... Maya Hanım'ın karşılaştığı zorlukları aşmasını kolaylaştırmıştır sanırım...

R. P. : "Evet, bu çok zor sergiyi yapmamızda iyi birer referans noktası oldular. Bu sanatçıların resimleri ve heykelleri daha önce Türkiye'ye gelmiş, katalogları yapılmış, satılmış veya geri gitmiş, ama hiçbir sorun yaşanmamıştı. Bu konuda çöl zannettikleri Türkiye'nin böyle bir geçmişi vardı. Evet, sergiyi oluştururken bir dirençle karşılaştı Maya, ama bu sergiler ona çok pozitif yardımcı oldular."

M. P. : Ve bugün ziyaretçilerimize bir parçayı anlatırken de sırtım çok iyi bir yere dayanıyor. Örneğin Calder'in bir mücevherini anlatırken stabil ve mobillerinden örnekler veriyorum, o sırada hemen yanımda bir sene önce yaptığımız serginin katalogu açık duruyor. Babama ne kadar teşekkür etsem az, hakikaten o başka bir kuvvet..."

R. P. : Bugün Türkiye'de koleksiyonerlerimiz bizim sattıklarımız dışında dış ülkelerden de sanat eserleri alıyorlar. Bu fevkalade faydalı bir şey. Düşünün bu büyük koleksiyonerlerin yaptığı koleksiyonlar yarın öbür gün müzelere dönüşecekse..."

Ki dönüşme yolunda...

R. P. : "En azından sergilemekten zevk alıyorlar. Yakın zamanlara kadar enternasyonal hiçbir yabancı eserin olmadığı Türkiye'de birdenbire birinci sınıf eserlerin ülke kültürel hazinesine katılması kadar keyif verici bir şey olamaz. Tahran'a gidiyorsunuz, Picasso ile Monet ile; Brezilya'ya gidiyorsunuz Botero ile Rodin ile karşılaşıyorsunuz.

Dünya kültürü içinde Türkiye'nin, iki imparatorluğun başkenti İstanbul'unda bunların yoğun şekilde olması gerekmiyor muydu? Şeyh Hamdullahların, Hafız Osmanların, Mimar Sinanların yapıtlarının yanısıra elbette olması gerekiyordu, gecikmişti.

DÜNYADA DOĞU’YA YAKINLIK VAR

Bu arada kendi sanatçılarımızın da kaliteleri yükseliyor, enternasyonal oluyorlar. Bunların önemli koleksiyonlara zaman içinde kabul edilenleri, edilecek olanları var eminim.

Çünkü, dünyada da doğu'ya, özellikle ortadoğu'ya yakınlık var. Oradaki büyük koleksiyonerler, müzeler ortadoğu'dan Türkiye'den para verip eserler alıyorlar. Meselâ Tate Modern'in kurduğu bir vakfın yarattığı paralarla müzenin uzmanları gittikleri ülkelerde gelişmekte olan çağdaş sanatın genç sanatçılarının eserlerini müzeye kazandırdılar.

Kültür, tek taraflı bir akıntı değildir, hep ihraç edemezsiniz. Bir taraftan ihraç edeceksiniz, diğer taraftan alacaksınız. Kültürel alışverişin global dünyada çok daha süratli olması kaçınılmaz, bunun ayak izlerini hep görüyoruz."

Bu, Maya Hanım'ın kendi başına yaptığı ilk sergi değil mi?

M. P. : "Kendi başıma da demek istemiyorum, kurumun işi... Babam arkamda sağolsun iyi ve kötü kritikleriyle, o yüzden emin ellerdeyim."

R. P. : "Yok, yok hiç karışmadım emin olun."

Peki bu mücevherleri taktınız mı?

M. P. : Hepsini devamlı takıp takıp çıkarıyorum. Hepsinde imza var, hepsinde tarih var, bir heykele bakıyormuşsunuz gibi..."

R. P. : "Küçük heykeller."

M. P. : "Minyatür heykelcikler."

2012, 2011'den kötü olmaz

Raffi Portakal'ın 2012 projeksiyonu diyecek olursak...

"Dünya globalleşiyor dedik. Ekonomik şartlar da öyle. Türkiye de bu dünyaya yaklaşmak zorunda ve yaklaşacak. 2011'deki ekonomik zorluğa rağmen dünyada hayret uyandıran sanat piyasasında fiyatların zannedildiği süratte inmemesiydi. En büyük direnci gösterenler Empresyonist sanatçılar, bazı kabul gören çağdaşlar ve oldmasterlar oldu. Ama genelinde bir düşme olduğunu kabul etmek lâzım.

2012'de Türkiye'nin gelişmesini yüzde 7'den yüzde 4'lere düşeceğini söylüyor bakan, başka araştırmalar yüzde 0'a yaklaşabilir diyorlar. Bundan sanatın etkilenmemesi mümkün değil...

Ülkemizde özellikle çağdaş tabloların gereğinden fazla süratle fiyatlarının artması, belki onları biraz durduracaktır. Ama hatların, Osmanlı parçalarının bana sorarsanız fiyatlarının halen daha yükseleceği yerler var. Klasik Türk tablolarına gelince, onlarsız çağdaş Türk sanatı olmaz.

Pazarda bize düşen dilimdeki müşterilerimiz, bize alışanlar hep birinci sınıf eserlerle karşılaştılar, onları sattık, bulmaya, sunmaya çalıştık, ama bunlar giderek azalıyor, bu nedenle onların da fiyatlarında bir iniş olacağını zannetmiyorum. Ama o tip eser bulmakta çok zorluk çektiğimiz epeydir söz konusu olan bir gerçek.

Geneline baktığımız zaman, sanat piyasası 2011'in biraz altına bile inse bunun son derece geleceği umut veren bir projektör olacağını düşünüyorum. Çünkü, dünyada bilinen bir gerçek süratle yükselen her şey ister hisse senedi, ister petrol fiyatı, ister dolar, ister altın olsun bir süre sonra durgunluğa giriyor, sonra da düşüyor. Hele spekülatif söylentiler varsa. Eski bir deyim var sizin de bildiğiniz gibi: ‘Şüyû vukuundan beterdir.' Bugün çağdaş resim hakkında şöyle bir şey var, çok spekülasyonlar yapıldığı vesaire gibi... Ben bilmiyorum, ama şüyûn vukuundan beter olmasının getirdiği zorlukları da gözlüyorum. Hem kendi dostlarımdan, hem kendi yaptığım müzayedelerden bunu hissediyorum.

Toparlayacak olursak 2012, 2011'den çok kötü olmaz, kesin. Çünkü Türkiye çok dinamik bir ülke, yeniliklere çok açık bir ülke, kendi dinamizmini kendi yaratan bir ülke, sanat ve kültüre aç olan bir ülke. İş ki bütün değerler, sanatçılar, koleksiyonerler, galericiler, eleştirmenler, müzayedeciler, dergi sahipleri yani bütün faktörler işlerini o tempoda, bilinç içinde götürsünler..."

2 küçük çantada 35 eser...

Bu serginin bir yönü de nakliyesinin, diğerlerine göre kolaylığı olmalı...

R. P. : "Daha önceki o büyük sergiler koskocaman kargo uçakları ile taşınıyordu. Onlar için yaptırılan özel kasalar vardı... Bunların kimileri uçaklara giremeyince uyabilecek özel uçaklar aranıyordu... Ve bunların gelmesi, açılması... Açılırken filme aldırıyorum teknolojisini görelim diye buradaki marangozlara ve dostlara tanıtmak amacıyla. Arkasından onların geri gönderilmesi sırasında yeniden kapatılmaları söz konusuydu...

Bu sergi için ise 33'ü mücevher, ikisi çanta 35 tane eser geldi. Gümrükten geceleyin çıktılar, eve getirildiler. Biz, şaşkınlıklar içerisindeyiz iki tane ufacık kutu... Tümü bu. Nasıl açılacağını bulabilmek için de ufak bir şaşkınlık yaşadık. Mücevherleri çıkarınca evde büyük bir keyif oldu. Maya, ben, annesi Zuhal eserlere dokunurken büyük bir duygu fırtınası yaşadık."