Tamam mı, devam mı?

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Gaziantepspor beraberliği ile şampiyonluk yarışında Galatasaray ve Fenerbahçe’nin gerisine düşen Beşiktaş, bu akşam oynanacak kritik maçta Akhisar Belediyespor önünde galibiyet arayacak. Karşılaşmanın Beşiktaş açısından “Tamam ya da devam” niteliği taşıdığı çok açık. Elbette bu psikolojik yükün futbolcuların omuzlarına binmesi sonrası mücadelenin Beşiktaş açısından bir kat daha zorlaştığını göz ardı etmemek gerekiyor. Bu yıl gerilimi yüksek maçlarda bilinen performansını sergilemekte zorlanan siyah-beyazlı takımın stres altında çok başarılı sınavlar verebildiğini söylemek zor. Ayrıca olası bir kötü senaryoda (yani maç içinde geriye düşülmesi durumunda) savunmada alınan hesapsız risklerin nelere mal olabileceğini görmek için de Gaziantepspor karşılaşmasını hatırlamak yeterli.

Karşılaşma öncesi takımların son durumlarına göz attığımızda Beşiktaş’ta kaleci Tolga Zengin’in sakatlığının devam ettiğini görüyoruz. Omuzundaki sakatlık nedeniyle Avusturya’da tedavi olan Veli Kavlak da bu maçta forma giyemeyecek. Ev sahibinde ise Portekizli ön libero Custodio kart cezalısı. Koray Arslan’ın tedavisine devam edilirken, hafif sakatlığı bulunan Ricardo Vaz Te’nin maç saatine kadar forma giyebilecek duruma gelmesi bekleniyor. Bu sezon evinde 15 maç oynayan Ege temsilcisi; bu maçlardan 5’ini kazanırken (Fenerbahçe, Kasımpaşa, K.Erciyesspor, Karabükspor ve Gaziantepspor) üç karşılaşmayı ise kaybetti. (Rizespor, Başakşehir ve Galatasaray) Buradan çıkan sonuçlardan biri Akhisar Belediyespor’un Manisa’da 7 beraberlik almış olması ki, bu istatistiği “kolay teslim olmayan bir takım” şeklinde anlamlandırmak olası. Beşiktaş’ın deplasman performansı ise gerçekten çok parlak. 15 dış saha maçının 12’sinde galibiyete ulaşan Beşiktaş, bu alanda ligin en iyisi olarak göze çarpıyor. Söz konusu maçlarda rakip filelere 24 gol gönderen siyah-beyazlılar kalelerinde ise sadece 10 gol gördüler. Maçla ilgili ilginç verilerden bir tanesi de gollerin 90 dakikalara dağılımını yaptığımızda karşımıza çıkıyor. Buna göre ligde toplam 52 golü bulunan Beşiktaş, bu gollerin 33 tanesini (yaklaşık %64) ikinci yarılarda kaydetmiş. Akhisar Belediyespor’a aynı pencereden bakınca çok daha çarpıcı rakamlarla karşılaşıyoruz. Ege temsilcisi ligdeki 36 golünün 25’i ikinci yarılarda atılmış ki, bu istatistiğin oransal karşılığı yaklaşık yüzde 70. Anlayacağınız, bir an bile tansiyonun düşmeyeceği bir karşılaşma izlememiz yüksek olasılık. Tüm bu analizden ortaya çıkan sonuçlardan bir tanesi, Beşiktaş’ın iki farkı yakalama konusunda bu kez beceriksizlik yapma gibi bir lüksünün bulunmaması. Ayrıca Bilal Kısa yönetiminde Bruno, LuaLua, Vaz Te, Güray ve Mehmet Akyüz gibi hızlı hücum silahlarını etkili kullanabilen Akhisar Belediyespor’un skor üstünlüğünü ele geçirmesi durumunda Beşiktaş’a ecel terleri döktürmesi de muhtemel. Bu önemli mücadelede Beşiktaş’ın avantajı ise rakibinin savunmada ve ön libero mevkiinde zaman zaman yaşadığı problemler. Bilal iyi marke edildiğinde Akhisar Belediyespor’un farklı kanallar üzerinden hücuma çıkması çok kolay olmuyor ki, bu da rakip takımın dönen topları toplayarak baskı kurmasına yol açıyor. Ayrıca stoperler ile bekler arasına giren kanat forvetleri de Akhisar savunmasının çok kolay dengesini kaybetmesine yol açıyor. Bir başka deyişle bu maçta Gökhan Töre ve Olcay’ın içe kat ederek oluşturacağı tehlikeler Beşiktaş açısından sonuç verebilir. Bakalım gollü geçmesini beklediğim bu karşılaşma analizimizle ne kadar örtüşecek? İzleyelim ve görelim.

Çekirge yine sıçradı

Haftalardır oynadığı futbolla eleştiri konusu olan Galatasaray, Mersin deplasmanında da 90 dakika boyunca organize iki atak geliştirip maçı 1-0 kazandı. Bilindik atasözümüzde çekirge yakalanmadan evvel iki kere sıçrar ama sarı-kırmızılı takım bu haklarını çoktan tüketmiş görünüyor. Son dört maçı kalelerinde gol görmeden kazandıklarına göre –ki bu istatistikte Muslera’nın devasa rolünü asla inkâr edemeyiz– mevcut tabloyu “3 puan almayı biliyorlar” şeklinde özetlemek de mümkün. Aslına bakarsanız bu biraz da bardağın dolu tarafıyla mı yoksa boş kısmıyla mı ilgilendiğinizle alakalı bir durum. Ligin boyu bu denli kısalmışken önemli olanın 3 puan almak olduğuna hiç şüphe yok. Öte yandan aynı kısa periyodun hata kaldırmayacağı tespitinden hareketle bu kötü futbolun bir noktada sonuca yansıması halinde şampiyonluğun avuçlardan kayabileceği de bilinen bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Teknik direktör Hamza Hamzaoğlu, rakiplere göre hafta içi kafa yorulmuş taktik planlarla sahaya çıkıyor ve oluşturulan on birlerin bu planlara dayandırıldığı kolayca anlaşılıyor. Galatasaray açısından değişmeyen şey ise rakiplerin kolaylıkla üretebildikleri kale önü pozisyonları. Son dört lig maçının üç tanesini 1-0, diğerini de 2-0 kazanan sarı-kırmızlılar, Muslera’nın sıra dışı kaleciliği sayesinde korkulu bir rüya görmekten kurtuldular. Hafta sonu Türk Telekom Arena’da oynanacak Gençlerbirliği karşılaşması öncesi cezalı duruma düşen Uruguaylı kalecinin yokluğunda Galatasaray’ın son maçlarındaki bu edilgen çizgisinden sıyrılması bir zorunluluk halini aldı. Bilhassa Gençlerbirliği gibi etkili hücum silahlarına sahip organize bir takımın Galatasaray’a tatsız sürprizler yapması ihtimaller dahilinde gözüküyor.

Maça dönecek olursak, teknik direktör Hamza Hamzaoğlu’nun Emre, Selçuk, Melo, Sneijder ve Yasin’den kurulu orta sahasıyla topun hakimiyetini ele geçirmek gibi bir planı olduğu hemen göze çarptı. Buna mukabil, Mersin İdman Yurdu’nda Rıza Çalımbay takımının en iyi becerdiği şeyi, yani ofansif futbolu birinci plana alacak bir kadro kurgulamıştı. Sahaya 4-3-3 şeklinde dizilen ev sahibinde defans ve önündeki Murat Ceylan dışındaki tüm futbolcular (Oktay Delibalta, Khalili, Nakoulma, Pedriel, Welliton) forvet özellikliydi. Aslına bakarsanız, “çok forvetle oynamak çok gol atacağınız anlamına gelmez” teorisinin sağlaması gibi bir maç oldu. Evet, Mersin İdman Yurdu’nun maç içinde geliştirdiği çok ciddi pozisyonlar var ve bu pozisyonlarda Muslera’nın kaleye ördüğü duvarı geçemediler. Öte yandan kenarda oturup 79’da oyuna giren Tita’yı “10 numara” vasfıyla kullanabilseler Galatasaray yarı alanında çok daha etkili olabilirlerdi. Galatasaray penceresinden karşılaşmaya baktığımızda son haftalarda Muslera ile birlikte parlayan bir başka isme değinmeden geçmek haksızlık olacak. O isim Felipe Melo. Bir ön liberonun savunma ile hücum arasında nasıl köprü kurabileceğine dair ders veren Brezilyalı, geçirdiği operasyonun ardından lige iyiden iyiye ağırlık koymuşa benziyor. Zaten Galatasaray’ın omurgasına baktığınızda, bir başka deyişle iki penaltı noktasını dik bir çizgi ile birleştirip oyuncuları mevkilerine dağıttığınızda parlayan isimler şunlar oluyor: Muslera, Melo, Sneijder, Burak Yılmaz. Futbolda omurga kelimesinin klişeden öte bir anlamı varsa, bu anlam Galatasaray’ı yarışın içinde tutuyor.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016