Trilemma

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Son yazımın başlığı ‘Dilemma’ idi. Siyasi iktidarın Orta Doğu politikalarında geldiği son noktanın önceden benimsediği siyasi yaklaşım ile çeliştiğini ve Türkiye’nin iki seçenek arasında bir seçim noktasında sıkıştığına işaret ettim. Siyasi iktidar ya baştan beri sürdürdüğü atak ve müdahale heveslisi tavrı sürdürecekti ya da, Şah Fırat operasyonunun ima ettiği gibi, bölgede daha güçlü faktörlerin varlığını kabullenip, kendi sınırlarının içine çekilecekti. İkilemden kasıt bu.  

Niyetim ‘Trilemma’ (üçlem) başlıklı bir yazı daha yazıp bu kez de son aylarda içine sürüklendiğimiz faiz çekişmesinin analitik yönünü irdelemekti. Trilemma sözcüğü dilemma deyiminden türetilmiş bir deyim. Türkçeye de, ikilem sözcüğünden galat, ‘üçlem’ olarak aktarıldı. Üç değişkenin var olduğu bir ortamda ne tür politika seçişleri yapılabileceğini tartışan bir yaklaşım bu. 

Üçlemin (trilemma) ekonomiye uygulanmasında da üç değişken söz konusu. Sermaye hareketlerinin (değişken 1) bütünüyle serbest olduğu bir ekonomide faiz politikası (değişken 2) ile döviz kuru politikası (değişken 3) arasındaki seçişler ve sonuçları tartışılıyor. Burada üç politika seçeneği var. Bunlardan birisi aktif faiz politikası üzerine inşa edilen ulusal para politikasıdır. Sermaye hareketleri serbestken faiz ulusal otorite tarafından belirlenir, döviz kurunun belirlenmesi piyasaya bırakılır. İkinci politika seçeneği, aynı koşullarda, bu kez döviz kurunun ulusal otorite tarafından belirlenmesi üzerine inşa edilen politikadır. Bu durumda faizin belirlenmesi piyasaya bırakılmak zorundadır. Üçüncü politika seçeneği ise sermaye giriş çıkışını kısıtlayıp hem faizin hem de döviz kurunun ulusal otorite tarafından belirlendiği bir para politikası uygulamasıdır. 

Trilemma (üçlem) finansal piyasaların serbestleştiği ve küresel düzlemde bütünüyle eklemlendiği günümüz dünyasının ulusal ekonomilere dayattığı temel bir politika kısıtıdır. Dikkat ederseniz temel koşul sermaye giriş çıkışındaki serbestliktir. Küreselleşen dünyada bu adeta vazgeçilmez hale gelmiş bir olgudur. Serbest sermaye girişi ulusal ekonomide ilave fon arzı sağlar, büyümeyi besler ama para politikası tasarlama ve uygulamasında ulusal otoritenin etkisini kısıtlar. Faiz ve döviz kuru politikalarından sadece bir tanesinde etkin ve belirleyici, olunmasına müsaade eder. Bunun dışına çıkıp hem faizi hem kuru ben belirleyeceğim derseniz sermaye giriş çıkışlarını kontrol altına alıp kısıtlamanız, müdahaleci bir kambiyo rejimine geçmeniz gerekir. 

Bu kaba bir çerçeve. Ayrıntısı daha eğlenceli. Ama ana hatlar meramımızı anlatmaya yeter. Basitçe şu söylenebilir. Türkiye ekonomisi sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomi. Demek ki faiz veya kurdan birisini biz belirleyeceğiz, ötekisini piyasaya bırakacağız. 2001 krizine giden süreçte döviz kurunu belirleyen, faizi piyasaya bırakan bir program uyguladık. Olmadı. Kriz yaşadık. O tarihten bu yana faizi belirleyip, döviz kurunu piyasaya bırakan bir para politikası çerçevesinde yol alıyoruz. 

Ulusal otoritenin faizi belirlediği bir ekonomide faiz piyasa verilerine, bekleyişlere, risk algısına ve rakiplere göre çok düşük bir düzeye indirilirse ulusal mali varlıklardan (para dahil) kaçış eğilimi doğuyor, sermaye çıkışı oluyor, döviz kuru yükseliyor. Sonuç kriz oluyor. Tersi durumda, yani faiz söz konusu değişkenlere göre çok yüksek düzeye itilmişse, bu kez sermaye girişi hızlanıyor, döviz arzı artıyor, kur düşüyor, ulusal para aşırı değerli hale geliyor, cari denge açığı büyüyor, enflasyon hızlanıyor, finansal kırılganlık artıyor. Burada da sonuç kriz oluyor. Ekonomiye sermaye akışını kısıtlayıp, sermaye giriş çıkışlarını kontrol altına alarak hem faizin hem de kurun ulusal otorite tarafından belirlenmesine dayalı bir politika oluşturmak da üçüncü bir politika seçişidir. Bunun da ciddi sonuçları var. Ülke küresel mali piyasaların dışına düşüyor, ulusal ve yabancı sermaye kaçışı başlıyor, fon kuruması yaşanıyor, büyüme yavaşlıyor, işsizlik artıyor. Bu da kriz demektir. Sonrasında da kendi yağınızda kavrularak yol almak durumu var. Bundan kaçınmak ve sermaye girişini devam ettirmek isterseniz kendi belirlediğiniz ulusal finansal fiyatları (rakiplerinizden ve verilerin öngördüğü düzeyden) yüksek tutmanız örneğin faizi olabileceğinin üstünde bir düzeyde belirlemeniz ve olası risklerin (çıkış) en alt sınırda olmasını sağlamanız gerekir. Dikkat ederseniz bu tercih para politikasının yine sermaye girişine bağımlı hale getirilmesinden başka bir şey değildir. Bu çerçeveyi çizmemin ve üçlem sorununa dikkati çekmemin nedeni son sıralarda siyasi otoritenin faize yaptığı (aşırı) müdahaleleri analitik bir çerçeveye oturtmak. Üçlem kısıtı çerçevesinde siyasi iktidarın zorladığı faiz düzeyinin uygun seviyenin altına ineceğini ve döviz kurundan başlayan bir zincir içinde ekonomiyi krize götürmeyeceğini düşünüyorsanız, dükkan sizin. Tersi olursa hep beraber bir kez daha ters yüz oluruz. 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018