Türk Demokrasi Tarihi ve Taksim’in Anatomik Analizi

Bekir Kavruk , 2. Abdülhamid’ten Taksim’e kadar Türk demokrasi tarihini kendine has analiz , yorum ve köprü modellemesiyle deşifre ediyor…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İki ana kutup etrafında şekillendiğini kabul edebileceğimiz Türk demokrasi tarihinin başlangıcını 2. Mahmud ( 1808 – 1839 ) dönemine kadar geri götürmek mümkündür. 1839’da tahta gelen Abdülmecid döneminde o dönemin hariciye nazırı olan Mustafa Reşit Paşa’nın teşvikiyle Avrupa’da vuku bulan Fransız devriminin İnsan ve Vatandaşlık Hakları Bildirgesi’nden esinlenerek Tanzimat Fermanı ilan edilmiş bulunmaktadır.

Türk demokrasi tarihinin sembolik anlamıyla 2 ana kutup etrafında ayrışma sürecine 2.Abdülhamid döneminde ( 1876 – 1918 ) İttihat ve Terakki Cemiyetinin kurulması ile başladığını söylemek pekala mümkündür. Bu dönemde bir tarafta askerler diğer tarafta ise Osmanlı hanedanlığını temsilen Sultan 2.Abdülhamid arasında “ İstibdat dönemini “ de kapsayan inanılmaz mücadelenin tarih kitaplarında ayrı bir yeri vardır.

 

Eğer Türk demokrasi  tarihini İstanbul Boğaz Köprüsü gibi modelleyecek olursak bu köprünün doğu – batı , Avrupa – Ortadoğu , İslam – Hristiyanlık gibi dinler , yaşam tarzı ve kültürler arası Türkiye’ye bulunmaz jeopolitik ve jeostratejik bir nimet sunduğunu görmek mümkündür. Bu Köprünün Avrupa ayağı ile Asya ( Ortadoğu )  ayaklarını değer ve kavramlar olarak puzzle parçaları gibi derleyip şematik tasnif edecek olursak “ birbirlerine karşı sürekli vesayet  mücadelesi içersinde olan “ 2 kutup arasında aşağıdaki çok ilginç resim ortaya çıkmaktadır :

bekir_kavruk_tablo_2.jpg

Bu Boğaziçi Köprüsü modellemesine eklenmesi gereken  “ doğruya doğru “ aşağıdaki hususların göz önünde bulundurulmasında özellikle yarar vardır :

 

a )  Allah , Din , Atatürk , Cumhuriyet , Osmanlı , Cami gibi kavramlar gerçekte çoktan halka  mal olmuş kavramlardır ve kimsenin tekelinde olamaz.. Bu kavramlar etrafında sürekli  istismar , duygu sömürüsü ve çatışma kültürü Türk toplumuna maalesef çok zaman ve kan   kaybettirmektedir.. Taksim Gezi parkı eylemlerinin başını çeken “ Y- Nesli gençleri “ bunu halen Türkiye’de iktidar nesli olan kuralcı ve otoriter “ Baby Boomer “ nesline  AKP’siz dine , CHP’siz Ata’ya , MHP’siz vatana , BDP’siz kürde sahip çıkarız diyerek artık bıkmış olan halkın diline tercüman olmuşlardır. Ayrıca Nazım Hikmet’in dünyaca ünlü “ yaşamak bir ağaç  gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine “ formülü ile gerçek demokrasi ve özgürlük özlemini tarihe  kazımışlar ve Türk toplumun bu anlamsız istismar ve çekişmelerden artık çok yorulduğunu ilan etmişlerdir…

 

b )  Sağdan sol demokratlara , Müslüman demokratlardan liberal demokratlara kadar toplumun farklı kesimlerinin demokratları yukarıda modellenen köprünün halatlarını teşkil etmekte olup , bu iki ayak arası bağları sağlayarak köprünün ayakta durmasını sağlamaktadırlar.. AKP milli görüşün İslam eksenine demokrasiyi ekleyerek Türkiye’yi Ortadoğu’ya model olarak sunma arzusunda olan ABD , AB ve demokrasi özlemindeki Türk liberal demokratların desteğini alarak askeri vesayet dönemine son vermiş ancak bu kez maalesef kendi vesayetlerini kurma eğilimlerine girerek Türkiye’nin Avrupa ayağını çökertme noktasına getirmişlerdir..

 

c )  Çoğu devlet eliyle yaratılan büyük sermaye sınıfında acı gerçek şudur ki  öncelikli eğilim maalesef ranttan yana olduğu için onlarda halkın demokrasi ve özgürlük özlemleri  genellikle 2. planda kalmıştır.  Feodal kökenli ve sonradan palazlanan bir kısım büyük sermaye sınıfı ise insan , şehirleşme , estetik , kültür ve çevre ilişkilerinde vahşi kapitalizmin en kötü örneklerini sergilemekten hala kaçınmamaktadırlar..

 

d )  Her iki grup arasında Osmanlıdan bu yana duruma göre mutasyona uğrayıp kılıf değiştiren bürokrasi , iş , sanat , adaletten medyaya kadar geniş yelpazede “ padişahım çok yaşa diyen “ ama gerçekte paraya tapan dalkavuklar sınıfı en tehlikeli gruptur.  Tuttukları dev aynaları ile lider ya da politikacıların yanılmalarına sebep oldukları gibi bazılarının ruh sağlıklarının da ciddi  bozulmalarına yol açıp , ülkeye büyük zararlar vermeye hala devam etmektedirler..  Bu omurgasız yalakalar sınıfının bazıları işi öyle ilerletip profesyonelleşmiştir ki adeta toplumun tuvalet kağıdı yerine konulsalar dahi belki de hayatta kalmalarının zorunlulukları gereği yarabbi şükür demekten kaçınmamaktadırlar…

 

e )  Türk demokrasi tarihinde özellikle politika , adalet ve güvenlik mekanizmalarında yer alan görevlilerin bir kısmı maalesef  2000 yıllık tarihi ve geçmişi olan devletin değil dönemsel iktidarların aşırı ihtiras ve yüksek egolara dayalı isteklerini icra etme yoluna girerek bu tarihi süreçlere çok zarar vermişlerdir..

 

f ) Türk demokrasinin kültür bazında yaşadığı en büyük problemi toplumun oldukça önemli bir kısmının gerçekte “ yarı demokrat yarı feodal “ olmaları dolayısıyla özgürlük ve demokratlıklarını kendilerine, baskı ve hatta zulmü ( faşizmi ) karşısındakilere uygulama yoluna girme eğilimleridir.. Bu şizofrenik iki yüzlülük bazılarında öyle inanılmaz bir hastalık halini almıştır ki Allaha karşı dahi ne derece iki yüzlü ve riyakar olduklarının dahi farkında değildirler.. Bu bol egolu acı gerçek toplumun günlük yaşamında aile , sokak , trafik ve  politikaya kadar yansımalarını göstermekte ve oluşan inanılmaz vakalar  basını bazen günlerce meşgul etmektedir..

 

 g )  Gezi park olayları sonrası öncelikli Y-Neslinden oluşan Türk gençliği bir anda çıtayı öyle yükseltmiştir ki Türkiye’de her partiden durumu hala anlayamayıp “ jetonu bir türlü düşmeyen “ kendisini sanki kraliyet ailesinin bir ferdi gibi imtiyazlı hisseden birçok politikacının gerçekte modasının nasıl çoktan geçtiği , hız çağının çok gerisinde kalıp , ne derece yetersiz ve sığ kaldıkları ortaya çıkmıştır. Üstelik olaylar uluslararası arenaya ( Üst Lige ) taşındığında yine ne derece amatör , eğitimsiz ve acemi olduklarını görmek özelikle yüksek eğitim ve derinlik sahibi entelektüelleri şaşkınlığa uğratmıştır..  

 

SONUÇ :

 

Türkiye’nin tarihi boyunca en büyük şansı  jeopolitik , jeostratejik ve jeokültürel bir köprü özelliğine sahip olması olup , Atatürk gibi bir dâhinin daha 100 yıl öncesinden fark ettiği budur. Atatürk yaptığı devrim ve reformlarla Türkiye köprüsünün zayıf olan Avrupa (batı ) ayağını güçlendirmek istemiştir. Eğer örneğin Avrupa ayağı tekrar zayıflatılmaya çalışılırsa Türkiye’nin dünyaya örnek olan bu model köprünün sadece Ortadoğu ayağı ayakta kalır ve sonunda allah vergisi olan bu köprü çöker. 

 

Almanların dahi turbo motor ve turbo ekonomi olarak çoktan görüp gıpta ettiği bu motorunun çalışması için 2 kutbun kesinlikle sürekli çatışma değil işbirliği yapması gerekmektedir. Bu işbirliğinin gerçekleşmesi ise karşılıklı olarak birbirlerini kayıtsız şartsız kabul ederek ve laiklik anlayışını daha da genişletip geliştirerek seküler - demokratik alanda anayasal güvenceye almaları gerekmektedir.

 

Çatışma ve idamlarla dolu Türk demokrasi tarihimizde son Taksim Gezi Parkı olaylarından da çıkarılacak en büyük ders toplumun  kültürel , sosyal , etnik , dini vs.. farklı tüm katmalarının ortak yaşam alanı olan gerçek anayasal özgürlük ve  demokrasi platformunda bir araya gelip yaşamayı öğrenmelerinden geçmektedir.

 

Özelikle  politikada anlamsız , gereksiz gerilim ve güç gösterilerine yol açan egoların ön plana çıkmaması için 2000 yılık Türk devletinin sorumluluğunu son 140 yılda vuku bulan kısır döngü ego ve çatışmaların ötesine taşıyabilecek yüksek bilgi ve derinlik sahibi , rasyonel , zeki , objektif , uzlaşmacı , akıl selim sahibi bireylerin inisiyatifi elde tutmaları gerekmektedir…

BEKİR KAVRUK Haberleri ve Yazıları

 

Bu konularda ilginizi çekebilir