Türkiye dijital gündemi

Edip Emil ÖYMEN
Edip Emil ÖYMEN YENİLEŞİM edip.oymen@outlook.com

Bilişim konularıyla meşgul dört sivil toplum örgütünün, 7 Türk uzmana hazırlattığı Avrupa Dijital Gündemi ve Türkiye Raporu, Türkiye için “köprüden önceki son çıkış” adresini gösteriyor: Eğer hükümetlerimiz, Avrupa Dijital Gündemi’ndeki hedefleri Türkiye’nin önceliklerine uyarlamazsa, benimsemezse, ülkemiz orta gelirde takılı kalır. 

http://dijitalgundemtr.com adresinden, bu raporun “ne dediğine” bakabilirsiniz. Avrupa Birliği, 2014-2020 için öngördüğü ekonomik büyüme ve sosyal kalkınmayı hızlandırması için, lokomotif olarak bilişimi seçti. Bu işin nasıl yapılacağını tanımlamak için Avrupa Dijital Gündemi diye bir yol haritası çizdi. AB için öncelikli hedefl eri belirledi. Kalkınma Bakanlığı’mız da kendince bir öncelik sıralaması yapmaya başladı. Üç aşağı beş yukarı AB ile benzeşen bir şablonda karar kılmış gibi göründü. Ancak, Ocak 2014’te uygulanmaya başlamış olması gereken Bilgi Toplumu Stratejisi hâlâ sonuçlanmadı. 4 STK’nın, Türkiye için “uyarladığı” şablon ise geçen hafta yayınlandı. Gazetemizde (22.10, s.10) ve basında geniş biçimde yer aldı. 

Ortaya 135 sayfalık bu raporu çıkartmak, Dijital Türkiye Platformu başlığı altında güç birliği yapan Türkiye Bilişim Vakfı, Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği, Türkiye Bilişim Derneği ve Türkiye Elektronik Sanayicileri Derneği’ne nasip oldu. 

Bu rapor, 1998 Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapısı, 2002 ve 2004 Bilişim Şuraları, 2004-10 Bilgi Toplumu Stratejisi’nden bu yana, sosyo-ekonomik kalkınmamıza en odaklı ve en gerçekçi şablon. Çünkü, bir AB reçetesinin Türkiye koşullarına uyarlanmış biçimi. 

Evet, AB reçetelerine ihtiyacımız var. Çünkü, 19 Mart 2001’de Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programını TBMM’de kabul ettiğimizden beri, iç hukukta ve Anayasa’da çok değişiklik yapıldı bu vesileyle. Bilişim uygulaması da AB uyumlu olursa, yararımıza olacak. Örneğin AB, vatandaşları için daha genişbant istiyor. Bunun için strateji geliştiriyor. Biz de istesek, strateji geliştirsek, uygulasak ve sahip olsak, yararımıza. 

Aslında şunu sürekli hatırlasak iyi olacak: Osmanlı Devleti, 17. yüzyıl boyunca adım adım gerilerken, matbaacı İbrahim Müteferrika, padişah Birinci Mahmut’a “Risale-i İslamiye” başlıklı bir rapor sunmuştu. Konusu, bizim “Deli” dediğimiz, Avrupa’nın “Büyük” dediği Rus Çarı Petro’nun, ülkesini kalkındırmak adına giriştiği reformlardı. Biz de “öyle şeyler” yapsak, iyi olacaktı! Nitekim, Fransız kontu Bonneval’e, “Ahmet Paşa” adı verildi, ordunun humbaracı (bir tür topçu) sınıfını yenileştirmekle görevlendirildi. Bu iş için matematik, geometri, mühendislik öğretimi şart oldu. Kör topal bir eğitim başladı. Ta ki 5-6 Temmuz 1770’de Rus Donanması, taa Baltık’tan, Atlas’dan, Akdeniz’den geçip, Çeşme (İzmir) önündeki Osmanlı Donanmasını yakana kadar! Bunun üzerine anladılar ki, gerçek fen / matematik / mühendislik (bugünkü Amerikancasıyla STEM) eğitimi şart! Fransız baronu François de Tott, İstanbul Hasköy’de 1772’de top döküm merkezini, sonra 1775’te Hendesehane’yi kurdu: Bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi. 

1915-18 ve 1933-45 arasında Alman hocaların Türk üniversitelerindeki know-how transferlerini de hatırlamak, bugünü anlamamız açısından yararlı olur. 
Avrupa ve şimdi AB, bizim hep komşumuzdu. Oradan, çok gecikmeyle de olsa know-how aldık, alıyoruz, alacağız. Önemli olan, bu aldığımız bilgiyi çarçur etmeden, gerçekten ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma için kullanmayı başarmamız. Çünkü, böyle yapmamaya devam ettikçe, küresel yenilikçilikte rekabetçilikte sadece kımıldarız. İleriye sıçrayamayız. Bu bir kara kehanet değil: Ekim başında açıklanan Orta Vadeli Program’daki rakamlara bakmak yeter.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hollywood’a yapay zekâ 02 Ağustos 2019