Kemal Derviş, Avrupa krizini değerlendiriyor çözüm önerilerini sıralıyor

Tevfik GÜNGÖR
Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN gungoruras@superonline.com

 

 
Avrupa Krizi Merkel'e ihale edilmiş durumda. Genel bekleyiş Merkel'in güç durumdaki ülkelere para akıtarak sorunlarını çözmesi. Bu arada sorunlu ülkelerin kemer sıkarak, küçülerek, borçlarını kısa sürede ödemeleri ve de bütçe açığını küçültmeleri.

1) Almanya'nın kaynağı sonsuz değil. Merkel yakında seçime gidecek. Verecek olsa da veremez.

2) Küçülen ekonomilerin bütçe açıklarını kapatmaları ve borçlarını ödemeleri imkansız.

İyi de krizden nasıl çıkılacak?
Türkiye krize girdiğinde nasıl çıkardı?

1) Türk parasının değeri düşürülürdü. Basit anlatım ile devalüasyon yapılırdı.

2) Piyasaya para akıtılır, enflasyon hızlandırılır, böylece insanların satın alma gücü düşürülür, devletin reel faiz yükü azaltılırdı.

3) Bunları da Merkez Bankası yapardı.
Türkiye'de 2001 yılında krizin Şubat ayında patlamasıyla çok ciddi bir milli gelir düşüşü yaşandı ama kurun serbest bırakılması ve yapısal reformların Meclis'ten hızla geçmesiyle, hemen ardından 2002 yılının ilkbahar aylarında büyüme başladı.
Dolayısıyla 1 yıllık bir daralmayla 3-4 yıl süren daralmayı kıyasladığımızda, tabii insanlar ve toplumlar için uzun suren bir kriz çok daha zor. 1 yıl insan birçok zorluğa katlanabilir ama 3-4 yıl aynı veya artan zorluklara katlanmak çok daha güç.
Türkiye o dönemde kur ve ihracat araçlarından yararlandı. Özellikle 2002'de ihracat Türkiye'de büyümeyi çok destekledi.
Fakat Euro Bölgesi'ndeki ülkeler kur aracına sahip değiller. Kur sabit ve krizden çıkmak için çok önemli bir araç olan esnek kuru kullanamıyorlar.

Özetle Avrupa'da:
1) Euro ortak para biriminin değerini krizdeki ülkeler için özel olarak ayarlama şansı yok.
2) Ülkelerin milli para birimleri olmadığı için merkez bankaları para basamıyor.
3) Avrupa Merkez Bankası bugüne kadar etkin olamadı.
Eski Devlet Bakanı Kemal Derviş geçen hafta ilginç açıklamalar yaptı. Derviş, Euro Bölgesi'ndeki krizi kısa vadede durdurabilecek tek kurumun Avrupa Merkez Bankası (AMB) olduğunu belirterek ''AMB çok ciddi şekilde devreye girmeli, ikincil piyasada İspanya ve İtalya'nın tahvillerini faizler daha makul bir düzeye ininceye kadar almalı. Böylece zor durumda olan bu iki ülkenin başlattığı yapısal reformların etkili olması için gereken zamanı sağlamış olur. Bu 6 ay veya bir yıl sürebilir'' dedi.
Euro Bölgesi'ndeki krizin gerçekten çok ciddi boyutlara vardığını ve Yunanistan'la başlayıp başka ülkeleri de içine aldığını belirten Derviş, Avrupa'da izlenmesi gereken ekonomik politikayla ilgili ciddi bir tartışmanın olduğunu belirtti.

Kemal Derviş, şöyle devam etti:

1) 'Gelişmekte olan ülkelerin çeşitli krizler yaşarken çok iyi öğrendikleri gibi, kriz anında, piyasalar aşırı tepki gösteriyor ve piyasaların karşısında ancak çok ciddi bir mali güçle durulursa krizin üstesinden gelinebiliyor. ABD'de bunu 2008'de gördük, Amerikan Merkez Bankası bütün gücüyle birden müdahale etti ve Hazine ile birlikte duruma hakim olabildi.

2) Euro Bölgesi'ndeki ülkelerin ciddi bir sorunu var, aslında Merkez Bankalarını kaybetmiş durumdalar. Bugün İspanya'nın herhangi bir şekilde krize müdahale edebilecek bir İspanyol Merkez Bankası yok. Avro Bölgesi'ndeki ülkelerin Merkez Bankaları merkezileştirildi. Avrupa'nın merkezi bir mali politikası da merkezden ekonomik karar verme mekanizması da yok, ama merkezde bir Avrupa Merkez Bankası var. Piyasaların çok aşırı davrandığı kriz anlarında AMB bu krize yeterli ölçüde cevap veremiyor, konunun en önemli boyutu bu.''

3) 'Yunanistan'ın borç yükü ödenemez boyutlarda, özel borcun önemli bir kısmının silinmesinden sonra bile Yunanistan'ın borcu olağanüstü boyutlarda ve ülkenin hiç kuşkusuz kamu sektöründen ek yardım alması, sadece yeni borç biçiminde değil, eski borçların azaltılması biçiminde yardım alması şart'

4) İspanya ve İtalya gibi ülkeler güçlü ekonomiye sahip ülkeler. Bu iki ülkenin hiçbir şekilde uzun vadede bu kadar zor durumda kalmaları için temel neden yok. Ama bu mali kriz ve spekülatif hareketler, korku, panik durumu yüzünden İspanya, 10 yıllık borçlanmayı ancak yüzde 7 gibi bir faiz oranıyla yapabiliyor, ekonomisi küçülüyor, bu hiçbir şekilde devam edemez. İşsizlik yüzde 25'lere yaklaşıyor, gençlerin işsizliği yüzde 50 civarında. Her ne kadar belki kayıt dışı sektörde bazı iş yerlerinde insanlar çalışıyorlarsa da işsizlik durumu gerçekten dayanılacak gibi değil.

5) 'Hollande'ın 'sadece çok sert, hızlı ve aşırı kemer sıkma politikalarıyla bu iş hallolmaz, daha çok zamana ihtiyaç var, maliye politikalarına büyüme boyutunu katmamız lazım' diyor. Örneğin yatırım harcamasıyla cari harcama bir tutulmamalı. Tabii yapısal reformların da gerçekleştirilmesi lazım. Aslında her ülkenin durumu biraz farklı ama genelde, şu anda sadece 1 yıl değil, 2-4 yıldır bu kadar küçülen ekonomilerde büyüme yeniden başlayamazsa bütün bu borç sorununun hallolması mümkün değil. Neticede borcun yükü, milli gelire oranıyla ölçülür. Milli gelir düşmeye devam ederse, borç oranını indirmek çok zor olur.'

6) Güney Avrupa ülkelerinde belli bir kemer sıkma politikasına devam etmekten başka bir çare yok ama bunun dozajı ve zamanlaması çok önemli.
İlaç fazla ağır olursa hasta ölür. İlaç iyi bir şey ama ilacı da makul bir dozla ve makul bir zamanlamayla vermek lazım. Aynı zamanda mutlaka büyümeyi destekleyen tedbirler almak lazım. Bu konuşuluyor şimdi, Avrupa Yatırım Bankasına ek sermaye sağlanması söz konusu. Eurobond'lar (ortak tahvil) Almanya tarafından kabul edilmiyor ama özel Avrupa çapında ortak proje yatırımları konusunda ilke olarak mutabık kalındı ve Fransa'nın öncülüğüyle Almanya ve diğer ülkeler de sanıyorum büyümeye daha çok önem veren bazı tedbirlerin devreye girmesini destekleyecekler.
Bu desteğin tabii hızla yerine gelmesi lazım. Maalesef tedbirler eninde sonunda kabul ediliyor ama kriz çok ilerledikten, yeni boyutlar kazandıktan sonra oluyor, hemen hareket etmek yerine çok geç davranılıyor, bunun son 2 yılda birçok örneğini gördük.'

7) Kısa vadede daha hızlı hareket edebilen, daha büyük kaynakları hızla ortaya koyabilen AMB'nin desteğine ihtiyaç var'. AMB çok ciddi şekilde devreye girmeli ve ikincil piyasada İspanya ve İtalya'nın tahvillerini, faizler daha makul bir düzeye ininceye kadar almalı. O sayede İspanya için yüzde 7'yi aşmış olan faizleri, İtalya için yüzde 5,5-6 civarında olan faizleri çok daha makul seviyelere geri götürmek mümkün, böylece AMB, zor durumda olan bu iki ülkenin başlattığı yapısal reformların etkili olması için gereken zamanı sağlamış olur.
Bu 6 ay veya 1 yıl sürebilir. Birçok yapısal reform aslında kabul edildi, fakat bu reformlar emek piyasasında olsun, kurumsal yapıların değişmesi açısından olsun, bunlar zaman alan şeyler ve neticeyi hemen veremezler. Dolayısıyla neticenin hemen alınması, yani bu faizlerin düşmesi için AMB'nin devreye girmesi bence çok önemli'

8) Cari fazla veren ülkelerin de bu cari fazlalarını azaltmaları için hareket etmesi gerekiyor.
Almanya'da ücretlerin yıllık yüzde 4-5 artması, bugün Avrupa'nın kendi içinde yeni bir dengeye ulaşması için büyük katkıda bulunur, çünkü Almanya'da ücretlerin bu şekilde artması ve Güney Avrupa'daki ücretlerin artmamasıyla birlikte aslında Avro Bölgesi içinde bir fiili devalüasyon gerçekleşmiş olacak. Almanya'da maliyetler artacak, Güney Avrupa'daki maliyetler daha az artacak veya hiç artmayacak. Almanya ve Almanya'ya yakın bazı Kuzey Avrupa ülkeleri, ücretlerini artırarak bu dengeye büyük katkıda bulunabilirler ve bunun da sonuçları 1-2 yıl içinde kendini gösterir. Böyle bir ayarlama, bütün yükü güneye veren ve güneyde deflasyon gerektiren bir stratejiden çok daha uygun olur.

9) Almanya'da ücretlerin artması Alman halkının alım gücünü güçlendirecek. Bu Almanya için çok zor, zararlı bir şey değil. Ama Almanlar diyor ki 'bu bizim dünya içindeki rekabetçi gücümüzü azaltacak, örneğin Çin'e karşı.' Ama Almanya bu kadar büyük cari işlemler fazlası verdiği için, rekabetçi gücünün biraz azalması, ihracat-ithalat dengesinde biraz ithalat lehine gelişmenin olması, Almanya'yı zor durumda bırakmaz. Dolayısıyla bahsedilen tedbirlerin ötesinde ikinci olarak üzerinde durduğum konu, Almanya'da ücretlerin -tabii sorumsuzca, ekonominin kaldıramayacağı ölçüde değil- önümüzdeki 2-3 yıl içinde ciddi bir biçimde artması gerekiyor.

10) Dolayısıyla bu iki gelişme sağlanırsa krizin üstesinden gelinebilir.

- AMB'nin hakikaten hızla hareket etmesi gerekiyor ve bu sadece bankalara likidite vermekle olmuyor. Bunu gördük, 1 trilyon likidite verdi, birkaç hafta sonra bu likiditeyle bankalar devlet tahvili aldı, o devlet tahvillerinin değeri düşünce bütün likidite operasyonu aslında fazla bir şeye yaramadı. AMB ikincil piyasaya müdahale ederek faizleri düşürmezse diğer tedbirlerin (yapısal reformlar, Avrupa Yatırım Bankasının yatırımları gibi) yeterli olmadığı anlaşıldı. AMB devreye girmeden bütün bu tedbirler yetmeyecek.

- İkinci olarak yapısal reformların ve Euro Bölgesi'ndeki iç dengenin devalüasyonsuz, yani Güney Avrupa ülkelerinin eurodan çıkmadan düzelmesi için Güney ülkelerinde belli bir kemer sıkma politikasının devamı gerekiyor. Ama bunun sertlik derecesi bence önemli, onun aşırı sert olması olumsuz sonuç veriyor.

Aynı zamanda Almanya'nın ve onunla birlikte Avusturya, Hollanda ve İsveç gibi ülkelerin, yani Kuzey grubunun daha genişlemeci politika izlemeleri ve özellikle ücret politikasıyla, Avrupa içindeki bozulmuş dengeler yeniden yerine konabilir ve avro işlemeye devam edebilir.

- Ondan sonra bunun bir daha tekrarlanmaması için Avro Bölgesi çapında Bankalar Birliği'nin inşa edilmesi, tasarruf mevduat garantilerinin Avrupa tarafından üstlenmesi, çok daha federal bir yapının ve ortak bir maliye politikasının ortaya çıkması bence mutlaka gerekli. Ama bu yarın olamaz, haftaya da olmaz, bunun olması için aylar ve yıllar gerekecek. Parlamentolardan bir takım yasaların geçmesi gerekecek, bir sürü hukuki sorunun hallolması gerekecek. Kısa vadedeki krizi, yangını söndürebilecek tek kurum Avrupa Merkez Bankası.''

Bunlar Kemal Derviş'in değerlendirmeleri ve önerileri. Biraz uzun bir yazı oldu ama, Kemal Derviş'in söyledikleri çok önemli. Okuyucularıma tamamını vermek istedim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
40 yılda ne değişti? 03 Ağustos 2018
Vizyon sahibi olmak 30 Temmuz 2018