Üniversite eğitimi gerçekten gerekli mi? (1)

Feyzan E. TOP
Feyzan E. TOP KARŞI PENCERE feyzan.ersinan@dunya.com

Üniversite sınavları yaklaşırken, pek çok genç üniversite adayı hangi üniversitede hangi bölümde okumak istediğini sorguluyor. Haklılar…Ekmek aslanın ağzında. Aday çok, iş olanağı kısıtlı, hele son rakamlara bakarsanız işsizlik iki haneli rakamlarda seyretmeye başladı. Hal böyle olunca okuduğunuz bölüm önem kazanıyor. Peki üniversite okumak sonradan iş dünyasında size ne denli yardımcı oluyor, yoksa hepsi genel kültürden mi ibaret? 

The Economist dergisi bu hafta Amerikan üniversitelerinin geldiği duruma ilişkin özel bir rapor yayınladı.1876 yılında John Hopkins, bir banker aynı zamanda demiryolu işletmecisi, ülkesi için yapılabilecek en iyi işlerden birinin 19.yy’da Almanların model ettiği üniversite modelini geliştirmek olduğunu düşündü. Oxbridge denilen bu model gereği devlet ve araştırma üniversiteleri bir araya geliyor ve yeni bir üniversite modeli oluşuyordu. Harvard, Yale, Princeton, Caltech ve Amerika’nın önde gelen pek çok üniversitesi bu modeli hemen benimsedi. Öyle ki bu üniversitelerin zaman içinde bu birleşmelerden doğan pozitif dönüşleri de olmuş. İcatlar, yeni deneyler, dünya için pek çok olumlu gelişme gözlemlenmiş. Kısacası yüksek eğitim yıllar içinde önemini kazandıkça sistem gelişmiş. Peki bu kadar eğitim delisi olmak, ne sonuç vermiş? Buna ilişkin en iyi cümle 1946’da “All My Sons” (Bütün Oğullarım) oyununda Arthur Miller’e ait: “Bu ülke de öyle eğitimli adam var ki, elini sallasan kloejliye çarpacak. Peki bu çöpleri kim alacak sorarım size(!)” Parlak ülkelerin üniversite sorunu bu bağlamda ilerliyor. Bir yandan dünyayı güzelleştiren beyinler yetişirken, diğer yandan da basit işleri görmezden gelmek ne kadar doğru? 

Dr. Rüştü Bozkurt’a üniversitelere ilişkin genel-geçer sorunların ne olduğunu yönelttiğimde: “Üniversiteler üçüncü aşamada. İlk üniversiteler hakim inançları, teolojiyi öğretiyor, kısmen de pozitif bilimle uğraşıyordu. Alman bilimadamı ve siyasetçi Humbolt bugün bilinen klasik üniversitelerin temelini attı... O nedenle klasik üniversitelere Humboltçu denir. Bugün artık üçüncü kuşak üniversitelerden söz ediliyor. İhtiyaca göre program yapabilen esneklikte, değişen ihtiyaçları karşılayan, disiplinler, sınırları katı biçimde çizilmeler, hızlı, esnek, bilgiye erişmeden çok, analitik yeteneği geliştiren üniversite yapıları ortaya çıkıyor. Üniversite ihtiyacı artıracak çünkü, veriye erişme ve analiz ederek bilgi edinme analitik. Seçkin üniversiteler, yüksek analitik gücü ve tekniği geliştirilmiş insanlara ihtiyaç artıyor. Bu ihtiyaç yeni üniversitelerin yapısını, işlevini, kültürünü, işleyişini belirliyor. Bu da gelecek için önemli” demekte. 

Amerika’da şimdilerde üniversite eğitiminde o denli bir fetişizm var ki, “forget the car, get the degree (arabayı unut,dereceye bakalım)” felsefesi almış başını yürüyor. Eskiden üniversiteye giren gençlerin tek hedefi babalarına araba aldırmaktı, şimdilerde bir üst eğitim için para biriktiriyorlar. 

Ülkemizde durum ne? Geri kalmış ülkelerde eğitim eğrisi ne şekilde ilerliyor? Buna da haftaya yer vereceğim. Üstelik çok şanslıyız ki sevgili Abbas Güçlü de bu makale için bana hayli yardımcı oldu. Bu bir hafta içinde üniversiteleri bir kez daha gözümüzün önüne getirelim, hakikaten bu kadar çok üniversite gerekli mi, ne dersiniz?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Veda 11 Ocak 2016
Yeni bir yıl 04 Ocak 2016
Update olmak 28 Aralık 2015
Tedbirsiz iyimserlik 07 Aralık 2015
Osman Bey... 09 Kasım 2015
Biz kimiz? 02 Kasım 2015