Bir şirketin iflasa yakın olduğunu nasıl anlayabiliriz?

Ahmet ARSLAN / Denetçi, SMMM

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İflas (bankruptcy, failure, insolvency) kısaca, bir şirketin borçlarını ödeyemeyeceğinin anlaşılmasıdır. Hukuki anlamda iflas ise borçlarını ödeyemediği mahkeme kararıyla saptanan ve ilan olunan tüccarın durumunu, borca batkınlığı ifade eder. İflasına mahkemece karar verilen tüccarın malvarlığına el konularak tasfiye edilir ve sağlanan nakitle alacaklıların alacakları ödenir. Bir şirketin iflas veya ödeme güçlüğüne düşmesi özellikle kredi verenleri ve şirket halka açık ise borsadaki yatırımcıları yakından ilgilendirmektedir. 

Her şeyden önce belirtmek gerekirse bir şirketin sürekli şekilde zarar etmekte olması yakın zamanda ödeme güçlüğüne düşeceğine ilişkin önemli bir işaret (sinyal) oluşturmaktadır. Bununla birlikte, karlılık tek başına finansal güce ilişkin tek kriter olmadığı gibi tüm dünyada mali tabloları sağlıklı görünen pek çok şirketin de kısa zamanda ödeme güçlüğüne ve iflasa gittiği görülmüştür.

Bu nedenle, gerek akademisyenler gerekse profesyoneller tarafından şirketin ödeme güçlüğüne düşüp düşmeyeceği ihtimalini gösteren modeller geliştirilmiştir. Bu modellerin bazıları çeşitli verileri ileri düzeyde bilgisayar programları aracılığıyla analiz edip sonuçlar elde etmektedir. Söz konusu modeller ortalama bir bireyin sahip olabileceği veya anlayabileceği nitelikte değildir. Bu nedenle bir şirketin ödeme güçlüğü veya iflasına işaret eden daha basit model ve göstergeleri irdeleme ihtiyacı bulunmaktadır.

Söz konusu modellerden birisi mali tablolardan elde edilen verileri ağırlıklı ortalama yöntemi ile değerlendiren Z puanı (Z score) modelidir.

Z = (1.2 X A) + (1.4 X B) + (3.3 X C) + (0.6 X D) + (1 X E)
A = Dönen varlıklar / Toplam varlıklar
B = Birikmiş karlar / Toplam varlıklar
C = Faiz ve vergi öncesi kar / Toplam varlıklar
D = Şirketin piyasa değeri / Toplam borçlar
E = Satış Gelirleri / Toplam varlıklar

Söz konusu denkleme göre şirketin dönen varlıklarının (işletme sermayesi) toplam varlıklara, birikmiş karların toplam varlıklara, faiz ve vergi öncesi karın toplam varlıklara, şirketin piyasa değerinin toplam borçlara ve satış gelirlerinin toplam varlıklara oranı ne kadar yüksekse şirket finansal açıdan o kadar sağlıklı, tersi durumda finansal açıdan problemlidir.

Söz konusu denklem sonucunda Z puanının 1.80’in altında olması şirketin finansal açıdan sıkıntı yaşayacağına, 3.00’ün üzerinde olması ise finansal olarak sağlıklı olduğuna işaret eder.

Edward I. Altman tarafından geliştirilen Z puanı modelinin şirketin finansal gücünü 1 yıl için %95, 2 yıl için %70 oranında isabet derecesiyle ölçtüğü ispatlanmıştır. 

Matematiksel verilerin dışında iş dünyasında geçmişte yaşanan tecrübeler doğrultusunda, aşağıdaki göstergeler de şirketin ödeme güçlüğüne düşme ihtimalinin yüksek olduğuna işaret etmektedir:

- Şirketin tek bir ürün üretmesi,
- Şirketin tek bir müşteri veya tedarikçiye dayalı olması,
- Sektörde kar eden tek firmanın kendisi olması,
- Tanınmamış, küçük ölçekli bir denetim firmasıyla çalışması,
- Yönetim kurulu üyelerinin hisselerini satması. 

Söz konusu faktörler aşağıdaki diğer faktörlerle birlikte değerlendirildiğinde ödeme güçlüğü ihtimali daha da artmaktadır.

- Faaliyetlerden sağlanan net nakit akımının negatif olması,
- Seri şekilde yüksek oranda bedelli sermaye artırımında bulunması,
- Borç düzeyinin sürekli şekilde artması,
- Varlıkları sat-geri kirala yöntemine başvurması,
- Sektördeki diğer firmalardan farklı amortisman yöntemi uygulaması.

Öte yandan, hızlı büyüme ve borçlanmak suretiyle farklı sektörlerdeki firmaları satın alarak genişleme yoluna giden firmaların finansal sıkıntılar yaşama ihtimalinin yüksek olduğu görülmüştür.

Sonuç

Ülkemizde özellikle bazı borsa şirketlerinin ödeme güçlüğü yatırımcıların mağduriyetine yol açmaktadır. Sermayesi düşük ve borçlanma düzeyleri yüksek olan, şirket birleşme ve devralmaları ile belirsiz faaliyetlere giren ve ilişkili taraflarla işlemleri yoğun şirketlerin yukarıda belirttiğimiz ödeme güçlüğü ihtimali kriterlerini doğrularcasına finansal sıkıntılar yaşadığı ve yatırımcıların kaybına yol açtığı görülmektedir. 

Bu nedenle, potansiyel yatırımcıların yanı sıra sermaye piyasasında güven ve istikrarı sağlamakla görevli Sermaye Piyasası Kurulu ve diğer gözetim ve denetim otoritelerinin bu tür şirketlere karşı daha dikkatli olması gerekmektedir.