Sizce tek kaygı bin 300 lira asgari ücret mi?

Hakan ŞİRİN / Mali Müşavir

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

1 Kasım 2015 seçimleri sonucunda AK Parti tek başına iktidar olmasının ardından gözler AK Parti’nin seçim beyannamesine çevrildi. İş dünyasının ilk dikkatini çeken bin 300 TL olması sözü verilen asgari ücret konusu oldu. Bu ücret artışından kaynaklı maliyetlerin nasıl ve kim tarafından karşılanacağının bilinmemesi elbette ki akıllarda ciddi soru işaretlerine sebebiyet veriyor. Söz konusu maliyetler sadece asgari ücretin artışından ibaret olmayıp SGK primleri, vergi artışı ve dolaylı olarak kıdem tazminatlarındaki artışı da içeriyor. Ben inanıyorum ki AK Parti bu konudaki maliyet artışlarını sadece işveren üzerinde bırakmaz. Çünkü böyle bir politika, sabit maliyetleri bir anda yüzde 30 artan KOBİ’ler için bir faciaya döner. Bu kaygıların netleşmemesi haklı kaygılara sebebiyet veriyor. Ama kaygı duyulması gereken tek konu asgari ücretin bin 300 TL olması değil. Bence gözen kaçırılan bir konu daha var. Gözden kaçan bu konu en az asgari ücret artışı kadar ciddi üzerinde durulması gereken bir madde. AK Parti’nin seçim beyannamesinde yer alan yeni iş kuran gençlere 50 bin TL’ye kadar hibe, 100 bin TL’ye kadar faizsiz kredi ve ilk üç yıl gelir vergisi muafiyeti tanınması taahhüdü ilk bakışta çok güzel ve cazip bir politika olarak görülüyor. Ama gelin işin bir de detayına bakalım. 

Ekonomi haberlerini takip edenler ve sanayiciler çok iyi bilirler ki şu an en büyük sorunlardan bir tanesi çalışacak kalifiye eleman bulamama sorunudur. Maalesef ki eskisi gibi çıraklıktan personel yetişmiyor ve sanayi sektörü çalıştıracak personel bulmakta zorlanıyor. Yukarıda bahsettiğim yeni iş kuran gençlere 50 bin TL hibe, 100 bin TL’ye kadar faizsiz kredi ve 3 yıl gelir vergisi muafiyeti taahhüdü ise bu sorunu körükler nitelikte olma ihtimali var. 

Her işletmede kalifiye olan ve işverenin vazgeçmek istemeyeceği çalışanlar vardır. Bu çalışanlar için yukarıda zikrettiğim taahhütler cazip gelecektir. Hele ki bizim kültürümüzde kökleşmiş olan kendi işinin sahibi olma arzusu, vasıfl ı kişileri işletmelerinden ayrılıp bu kapsamda kendi işini kurmaya itecektir. İnsanın kendi işinin patronu olması makul ve mantıklı bir beklenti. Ama asıl sorun bence şurada, işletmeden ayrılarak kendi işini kuracak kişiler çalıştıkları işletmeye rakip mi olacaklar, yoksa ekonomiye artı değer mi katacak? Devlet bu kapsamda yapacak olduğu desteğin içeriği incelerken sadece yatırımın yapılabilirliğine mi bakacak yoksa emsallerinden farklı bir ekonomik değer katıp katamadığına mı bakacak? Eğer ki sadece yatırımın yapılıp yapılamayacağına bakılacak ise, şiddetlenen küresel rekabette birleşerek büyümenin zaruri olduğu bu dönemde bu taahhüt ülke ekonomisine ne makro düzeyde ne mikro düzeyde herhangi bir katma değer sağlamayacaktır. Sadece kişilerin kendi işinin patronu olma arzusu tatmin edilmiş olur ki bu da ekonomik olarak rasyonel bir icraat olmayacaktır. Her ne kadar AK Parti’nin seçim beyannamesinde genç istihdamı konusunda ilk kez işe başlayan gençlerin maaşlarını bir yıl boyunca devlet tarafından karşılanma taahhüdü bulunsa da ilk kez iş bulan kişinin mesleki olarak yetişmesi ve çalışacak olduğu firmada katma değer sağlamaya başlaması en azından bir sene gibi bir zaman maliyeti karşımıza çıkaracaktır ki bu halükarda KOBİ’lerin acil düzeyde olan nitelikli eleman ihtiyacı sorunun çözümü bir başka bahara bırakılmış oluyor. 

Nitelikli personellerin işletmelerinde ayrılarak yeni iş kurmaları bir farklılık oluşturma şartına bağlandığı taktirde çok doğru bir adım olacaktır. Aksi halde herkesin kendi işinin patronu olması üzerine bir politika güdülmesi günümüz küresel ekonomik gelişmelerin doğru okunamadığı anlamına geliyor. Bir dünya devi teknoloji firması yaşadığımız, Türkiye Cumhuriyeti’nden daha büyük bütçeye sahip ise küçük küçük işletmelerin varlığı ile değil, sermaye nitelikli insan kaynağının birleşiminden kaynaklandığını görebiliriz.