Yunanistan'a diz çöktürmek

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Bir kaç haftadan beri, her gün, hatta her saat, hop Yunanistan oturup, hop Yunanistan kalkıyoruz. SYRİZA hükümeti ve Troyka (IMF, Avrupa Birliği ve Avrupa Merkez Bankası (AMB)) arasında amansız bir müzakere trafiği devam etmekte. Bu süreçte değişimli olarak IMF ve Almanya Maliye Bakanı Schauble kötü polisi oynuyorlar. (AMB ise sanki konuya daha ılımlı yaklaşıyor.) Bu haftaya Yunanistan’ın yeni teklifine sıcak bakıldığı ve hafta sonuna kadar bir anlaşma olma ihtimalinin kuvvetlendiği haberleri ile başladık. Bu yazıyı yazdığım saatlerde ise Tsipras’ın bazı kreditörlerin Yunan teklifini kabul etmediği yönündeki açıklamaları haber sitelerine düşmüştü.

 Malum, Yunanistan milli gelirinin yüzde 175’ine ulaşan 320 milyar euroluk bir borç yükünün üstünde oturuyor (daha doğrusu “altında eziliyor”!) Bu anormal boyutlarda borcun oluşmasında hesapsız kitapsız bir şekilde popülist harcamalarda bulunan Yunan hükümetleri kadar, ve hatta onlardan daha fazla kreditörlerin de payı var. Acaba bu kreditörler bu paraları verirken akılları neredeydi? İyi niyetli mi davranıyorlardı? Yoksa, işler terse giderse, kendi ülkelerinin bu borçları üstleneceklerini mi varsayıyorlardı? Nitekim de öyle oldu. Bugün, Yunanistan’ın borçlarının yüzde 85’i AB devletleri ve IMF tarafından üstlenilmiş durumda. Özel sektörde sadece yüzde 15’i var. (Onların da büyük kısmı bu borçları çok düşük fiyattan piyasadan toplamış olan spekülatör fonlar.)

Esasen, Yunanistan’ın bugün karşı karşıya kaldığı en büyük problem bu devasa büyüklükteki borç stoku değil. Bu borcun çok büyük bir kısmı çok uzun vadeye yayılmış durumda (30-40 sene). Üzerindeki faiz oranı da yüzde 1-2 civarında. Ancak, 30 Haziran’dan 20 Ağustos’a kadar Yunanistan’ın 2.5 milyar eurosu IMF’ye ve 6.5 milyar eurosu da AMB’ye olmak üzere toplam 12.5 milyar euro borç geri ödemesi var. Onu zorlayan (ve Troyka tarafından köşeye sıkıştırıldığı) durum bu. Açıkçası, bu durumu fırsat bilen Troyka Yunanistan’ı iyice diz çöktürmeye, ve bugüne kadar son derece başarısız neticeler elde edilen “kemer sıkma” politikalarının devamını getirmeye çalışıyor.

2010 Mayıs'ında Yunan hükümeti 2013’e kadar milli gelirin yüzde 16’sı kadar bir mali düzeltme yapmayı kabul etmişti. (Böylece, öncesinde yüzde 10 açık veren bütçesi geçen sene dengeye geldi.) IMF’nin tahmini ise 2010-11’de Yunanistan milli gelirinin yüzde 5 azalacağı, sonrasında ise tekrar yükseleceği şeklindeydi. Ancak, Yunanistan’ın milli geliri yüzde 25 azaldı ve sonrasında da hiç düzelmedi. (Bu da borç/milli gelir oranını otomatik olarak artırdı tabii.) Bu kendi adına tam bir fiyasko duruma (ve Yunanistan bütçe dengesi sağlamış olmasına) rağmen IMF hâlâ Yunanistan’ın harcamalarını daha da kısmasını ve yüksek oranda faiz-dışı bütçe fazlası yaratmasını istiyor. Yunanistan ise harcamalardaki kısıntıların kemiğe dayandığı ve vergi oranlarında artış yaparak bütçe gelirlerini ekonomik canlanmayla zaman içinde artırmanın daha doğru olduğu görüşünde. Şahsen, Troyka ve özellikle Almanya’nın bu konuda objektif ve iyi niyetli davrandıklarını düşünmüyorum. Yunanistan’ın bu durumunu bir fırsat olarak kullanıp, Euro Bölgesi içinde mali disiplinin sağlanmasının ne kadar önemli olduğunu vurgulayarak, bu disiplini uygulamayanların başına gelebilecekleri gösteren bir örnek olmasını istiyorlar.

Peki sonuçta korkulan olur ve Yunanistan eurodan çıkar mı? Açıkçası, ben bu duruma hiç ihtimal vermiyorum. Olayın son derece olumsuz olabilecek siyasi boyutlarını bir kenara bıraksak bile, ekonomik açıdan da böyle bir sonuç ne AB’nin, ne de Yunanistan’ın işine gelecektir. Bu AB açısından büyük bir prestij kaybı ve euronun geleceği konusunda ciddi soru işaretlerine yol açacak bir gelişme olur. Ayrıca AB ülkeleri vatandaşları üzerine yıkılacak olan 320 milyar euroluk borcun yanında, şu anda borç hesapları içine dahil edilmeyen ancak AMB’nin günlük olarak sağladığı 100 milyar euroyu aşan bir likidite desteği konusu da var! (Zaten, eğer AB Yunanistan’ı gerçekten gözden çıkarmış olsaydı, herhalde böyle bir likiditenin devam ettirilmesine göz yummaz, Yunanistan’ın bir an önce “sermaye kontrolleri” uygulamasını isterdi. Sağlanan bu likidite sayesinde, Yunan bankalarında mevduatlar neredeyse sıfırlanmış vaziyette.)

Bazı ekonomistler ise Yunanistan’ın euro’dan çıkmasının kendi açısından avantajlı olacağını savunuyorlar. Euro’nun yerini alacak ‘yeni drahmi’nin devalüasyona uğramasıyla Yunanistan’ın rekabetçiliğinin ve böylece de üretiminin artacağını düşünüyorlar. Ancak, Yunanistan’ın böyle bir devalüasyona kısa zamanda pozitif tepki verebilecek bir imalat sanayi yapısı yok. Turizm gelirleri bakımından ise, zaten “euro” bazında fiyatlar oldukça rekabetçi seviyelere inmiş vaziyette. Öte yandan, euro’dan çıkmanın getireceği karmaşa, panik ve moral çöküntüsü, Yunanistan’da enfl asyonun fırlamasına, işsizliğin daha da artmasına, yatırımların tamamen durmasına ve zaten son 5 yılda yüzde 25 geri gitmiş olan milli hasılanın daha da azalmasına yol açacaktır.

Neticede, kimse endişe etmesin, Yunanistan borçlarıyla birlikte bir şekilde yüzdürülecektir

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019