Yunanistan’dan ders çıkarmak

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Hafta sonunda yapılan referandum sonucunda Yunan halkı Troika’nın kendilerine daha fazla “kemer sıkma” tedbiri uygulamasına karşı çıktı. Ki, aslında Tsipras hükümeti Troika’nın ek kemer sıkma tedbirlerinin büyük çoğunluğunu da kabul etmişti. Ancak, buna rağmen Troika’nın uzlaşmaz tutumunu devam ettirmesi Yunan halkının canına tak etti. 

Süregelen bu krizi tarafl ar farklı şekillerde ‘okumak’ta ısrarcı (Zaten çözümsüzlük de büyük ölçüde bu farklılıklardan kaynaklanıyor.). Şöyle ki: 

• Almanlar (ve onun peykindeki bazı AB ülkeleri) konuyu mali disiplini her şart altında tesis ederek hem Yunanistan’a bir ders vermek, hem de ileride ‘euro’da çıkması muhtemel başka krizleri önlemek çerçevesinde görüyorlar.

• Son krizde Yunanistan kadar destek almadıklarını düşünen bir kısım küçük Avrupa ülkesi ise neredeyse bir kıskançlıkla tepki vermekteler. 

• Avrupa’daki sağ iktidarlar Yunanistan’a daha fazla ödün verilmesi halinde kendi kamuoylarının da daha sola kayacağı ve iktidarlarını kaybedecekleri endişesindeler. 

• Bir kısım iş ve finans çevresinin de “sol” iktidarların güçlenmesi ihtimalinden haz etmedikleri muhakkak. Nitekim uluslararası finans basını referandum öncesinde tarafsızlığını tamamen yitirerek “hayır” kararının ne kadar kötü olacağını ve eurodan çıkmanın Yunanistan için büyük bir felaket olacağını yazmaya başladı. (Halbuki referandum ‘euro’dan çıkma ile ilgili değildi.) 

• Bugüne kadar daha ‘nötr’ gibi gözüken AMB’nin bile bu çevrelerin baskısıyla referandum öncesinde Yunan bankalarına likiditeyi kesmesi ve sermaye kontrollerine zorlayarak Yunan halkının “evet” oyu vermeye ikna etme çabası da hiç “adil” bir davranış değildi. 

• Bütün bu “ideolojik” sayılabilecek tutumlara karşı aslında SYRİZA çok daha akılcı ve mantıklı bir yaklaşım sergiliyor: “Geri ödeme takvimini daha uzun vadeye yayın, zaten sıkı olan kemer sıkma programını daha da sıkmayın ve ekonomik olarak büyümemize imkan sağlayın.” Ama şu ana kadar bütün teklifleri sağır kulaklara hitap etmekten başka bir sonuca ulaşamadı. Bakalım bu hikaye nasıl neticelenecek? 

Bu arada AB tarafından yeni açıklanan bir veri gözüme ilişti: AB ülkelerinde 2014 yılında kamu harcamalarının milli gelire oranları. Euro Bölgesi ortalaması yüzde 49. Yunanistan ki de tam bu ortalama kadar. (Ancak unutmamak lazım ki, Yunanistan’ın milli geliri son 5 yılda yüzde 25’ten fazla düştü. Eğer milli gelir aynı seviyede kalmış olsaydı, bu oran çok daha düşük olacaktı.) Ayrıca son bir sene içerisinde kamu harcamalarının milli gelire oranını en çok düşürmüş olan ülke de yüzde 10.7 ile Yunanistan. Bundan da öte, son anlaşmazlık konusu olan sosyal güvenlik harcamalarına baktığımızda Yunanistan’ın yüzde 32.4 ile en düşük oranlardan birine sahip olduğunu görüyoruz (Ki, bu veri 2013’e ait. 2014’te bu oranın daha da düşmüş olması kesin gibi.) Öte yandan, Almanya yüzde 42.6 ile AB içindeki en yüksek oranlardan birine sahip. Şu rakamlar bile Troika’nın insafsızlığını ortaya koyuyor. 

Biz ise Yunanistan’ın durumuna pek bir üzülüyoruz (hatta IMF borçlarını ödemek gibi fantastik fikirler üretiyoruz) ama gerekli dersleri çıkarabiliyor muyuz?, bundan çok emin değilim doğrusu. Yunanistan’ı bu duruma sürükleyen 2 önemli faktör var. Birincisi AB ve Euro Birliği sayesinde aşırı borçlanma imkanlarına sahip olmak ve bu alınan dış kaynakları etkin bir şekilde ekonomiye yansıtamamak. (Bu borçların kullanımı daha çok (başta Almanya’dan olmak üzere) tüketim malı ithalatı, rantabl olmayan bayındırlık projeleri ve bir kısmı da geçmiş iktidarların (PASOK ve Yeni Demokrasi) yandaşlarının cebine şeklinde oldu.) İkincisi ise, AB (ve dolayısıyla Gümrük Birliği) içerisinde olması nedeniyle Yunanistan’ın kendi yerel sanayisini koruyamamış ve zamanla var olan sanayi faaliyetlerini de yitirmiş olması. Bilmem bu durum bizde de birilerinin kafasında bir ışık yakıyor mudur acaba? 

Şunu da unutmamak lazım. Neticede Yunanistan 11 milyon nüfusa sahip küçük bir ekonomi. Bu ekonomilerin ticaret ve turizm gibi faaliyetlerle zaman içinde bir ölçüde kendilerini toparlaması mümkün olabilir. Ancak 78 milyonluk bir ekonomi için böyle bir imkan ve seçenek mevzu bahis olamaz. Nitekim, dün yayınlanan verilere göre mayısta imalat sanayi yüzde 2.3 azalmış. Ben bu köşede neredeyse 3 yıldan beri imalat sanayinin milli hasıla içindeki payının kritik seviyelere gerilemekte olduğunu dile getiriyorum. Korkarım ki, siyasiler arasındaki kayıkçı kavgası ve miyopik siyasi hesaplar neticesinde, hükümetin kurulamaması ve erken seçimlerin ortaya çıkaracağı belirsizlik ortamıyla birlikte, bu sene bu oranın daha da gerilediğini göreceğiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019