Yüzyıl sonra Birinci Dünya Savaşı

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da iki büyük çok uluslu imparatorluğun (Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu) sonunu getiren ve bir diğerinin de (Rusya) komünist bir devlete dönüşmesine yol açan bir dönüm noktasıydı. 

Osmanlı İmparatorluğu savaşa kaybettiği topraklarını geri kazanma umudu ile girdi. Ancak, İmparatorluğun son yüzyılına baktığımızda, güçlenen milliyetçi akımların çok uluslu yapısını ve toprak bütünlüğünü sürekli tehdit ettiğini görebiliriz. Osmanlılar kendilerine özgü bir milliyetçilik modelini geliştirmeyi denediler ama başarılı olamadılar. Müslüman Arapların da milliyetçi eğilimler göstermeye başlamasıyla beraber, ulus içinde bulunan Türk unsurlar da kimliklerini etnik temellerde aramaya başladılar, Pan-Türkçü hareketlere yöneldiler. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda mağlup olması, çoğunluğu oluşturan Türklerin, ellerinde kalan bölgelerde vatan temelli daha mütevazi bir milliyetçiliği benimsemelerine yol açtı. 

Galip devletler Osmanlı’ya, adı hayırla anılmayan Sevr Antlaşması’nı dayatmak istediler. Fakat, milliyetçilerin işgalcilere karşı sağladığı başarılar, şartların yeniden görüşülmesine imkan verdi. Böylece, Sevr Antlaşması’nın yerini Lozan Antlaşması aldı. Bu antlaşma tek tarafl ı dayatma değil, bir müzakere sürecinin ürünüydü. Şartlarını kendisinin benimsediği bir barış antlaşmasını yapmış olması, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na Almanya’nın başını çektiği revizyonist güçlerin tarafında neden katılmadığını da açıklıyor. Türkiye’nin bu savaşın dışında kalmakta gösterdiği başarı onu sadece tahribata uğramaktan kurtarmadı, Sovyet orduları tarafından “kurtarılmaktan” da kurtardı. Atlantik Topluluğu’na üye olmasını da sağladı. 

Cumhuriyet tarihinin büyük bir bölümüne laikleşme çabaları damgasını vurdu. Ancak Türkiye’de din ve siyaset ilişkisi sorunlu olma özelliğini sürdürdü. Cumhuriyetçi siyasi ve bürokratik seçkinler, zımnen Sünni Müslümanlığı benimsemeyi ve anadil olarak Türkçe konuşmayı ulusal kimliğin unsurları saydılar. Bu tercih sadece gayrimüslimleri değil, Sünni olmayan Müslümanlar ve anadili Türkçe olmayan nüfus kesimleri ile de ne yapılacağı sorusunu gündeme getirdi. Örneğin, muhtelif mezheplere mensup Müslüman kesimin zamanla Sünni çoğunluk içinde eriyeceği umulsa da, bu gerçekleşmedi. Söz konusu farklar iç politikada, özellikle dinen muhafazakar hükûmetler dönemlerinde, gerginlik kaynağı olmaya devam ediyor. 

Birinci Dünya Savaşı’nın bir diğer mirası ise genellikle anıldığı ismiyle Ermeni sorunu. Ermeniler imparatorluğun her köşesinde yaşasalar da, özellikle Türkiye’nin Doğu’sunda yoğundular. XIX. yüzyılın sonuna doğru Ermeni milliyetçiliği yükselişe geçti. Çarlık Rusyası ve Fransa, Osmanlı topraklarındaki sömürgeci yayılmalarında yeni bir müttefik kazanma umuduyla Ermeni hareketlerini destekledi ve/veya körükledi. İmparatorluğun Rusya’ya karşı savaş ilanının ardından Çarlık güçleri, düzensiz Ermeni birlikleri ile Türkiye’nin Kuzeydoğu’sunda ilerlediler. 

Ruslar, imparatorluğun daha güney kesimlerini de işgale yönelince, Osmanlı hükûmeti artık güvenmediği yerel Ermeni nüfusu Suriye’ye tehcir etme kararı aldı. Birçoğu yolda açlıktan ve hastalıktan hayatını yitirdi; bazıları soygunlarda öldürüldü; bir kısmı ise yoksul ve bitkin şekilde varış noktasına ulaştılar. Ne oldu, neden oldu, kim hangi eylemlerden sorumluydu, hangi topluluktan kaç kişi canını kaybetti, olaylar nasıl isimlendirilmeli ve daha birçok soru Türkler ile Ermeni devleti, Ermeni Kilisesi ve Ermeni diasporası arasında ihtilaf konusu. Ne yazık ki şu ana kadar iki ulusun acılarını paylaşabileceği ve daha iyi bir gelecek inşa edebilecekleri bir ortak nokta bulunması mümkün olmadı. 

Birinci Dünya Savaşı kaynaklı bir diğer miras ise Kürt meselesi. Emperyalist güçlerin kendi toprak arzuları için nasıl etnik ve dini gruplardan faydalandığını unutmayan Cumhuriyet’in kurucuları, ulus inşasında etnik homojenleştirme politikası benimsedi. Bu politikadan beklenen sonuç, Türkçe konuşan, tercihen Sünni Müslüman ve kendine Türk diyen bir bireydi. Bu hülya gerçekleştirilemedi. 
Kürt siyasi hareketinin etkisi zaman içinde değişkenlik göstermişse de, kentleşme, artan ekonomik refaha eşlik eden güven duygusu ve demokratikleşmede alınan yol, Kürt sorununu gündeme yerleştirdi. Son dönemde hem hükûmetler ve hem kamuoyu nezdinde “siyasi bir çözüm” ün bulunması gerektiği kabul görmeye başladı. 

Birinci Dünya Savaşın’da mağlup olan diğer milletlerinin aksine, Türkiye savaş sırasında ve hemen sonrasında çıkan sorunların çoğunu halletmiş görünüyor. Ancak geçen zamanın da gösterdiği gibi, savaştan kalan bazı sorunlar ortadan kalksa da bu geçici; zamana, şartlara, olaylara, ihtiyaçlara ve psikolojilere bağlı olarak yeniden tanımlanarak sorunlar tekrar ortaya çıkıyor. 

Birinci Dünya Savaşı’nın mirası şu veya bu şekilde etkili olmaya devam ediyor.

Bu makale, Turkish Policy Quarterly’nin (TPQ) Bahar 2014 sayısında yayımlanan makalenin kısaltılmış tercümesidir. Tercüme TPQ ekibi tarafından yapılmıştır. Daha fazla bilgi için: www.turkishpolicy. com

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019