İş dünyasının yeni sınavı: Ye kürküm ye!

Mustafa MERTCAN Gelecekten Haber mustafa.mertcan@dunya.com

1990’lı yıllarda ünlü insanların hayatlarını, ancak televizyonlarda ve gazetelerin magazin sayfalarında görebiliyorduk. Aradan geçen yıllarda hayatımıza internet ve ardından sosyal medya girdi. Herkes, her yerde ulaşılabilir ve takip edilmesi çok daha kolay hale geldi. Daha önemlisi bir dönem insanların göstermekten imtina ettiği anlar, paylaşılmadığında eksik hissedilen anlara dönüştü.

İş dünyasında da maalesef bu gösterme ihtiyacından etkilenenlerden oldu. İş insanlarımız, kazandıklarını başkalarına ispat etmek için ‘ye kürküm ye’ moduna girdiler. İyi kazanan bir firmanın sahibi ya da yöneticisi, altında iyi bir otomobil ya da diğerlerinden daha güçlü olduğunu ispat edebileceği bir villası veya yatı yoksa kendisini eksik hisseder oldu. Durum öyle bir hale geldi ki, bir iş insanı evini veya arabasını sattığında: “Batıyor mu acaba?” ilk akla gelen soru olmaya başladı. Hal böyleyken iyi bir yöneticinin vasıfları arasında olması gereken bütçe yönetimi özelliği yitirildi, şirketi ve çalışanları için her şeyi yapacak iş insanlarının sayısı azaldı.

Ekonomik kriz ya da pandemi gibi zamanlarda küçülmesi gereken şirketlerimizin yöneticileri; ‘İnsanlar ne der?’ korkusu ile küçülmeyi, evini aracını satmak yerine personel çıkartarak yapıyorlar. Oysaki ticaret tarihi boyunca en hızlı büyüyen firmalar, tüm krizlerin ardından ayakta durabilen firmalar oldu. Bu tür kriz anlarında öncelikle oturup makro ve mikro planlamalar yapılır. Mümkünse kısa vadeli borçlar uzun vadeye çevrilir ve kriz geçene kadarki sürede işletmenin borç dengesi stabil hale getirilir. İşte buradaki kritik nokta, firma yöneticilerinin lüks alışkanlıklarından vazgeçmesi gerektiğidir. Daha iyi bir ev, daha iyi bir araba, lüks alışkanlıklar… Tüm bunlar, kazanan bir işletmede her zaman yerine gelir.

Saygı duyulan yaşamlar, iş uygulamaya gelince saygıdan öteye gitmiyor

“Falanca milyarlık şirketin sahibinin 1992 model bir arabası var. Filanca devletin başkanı bir çiftlik evinde yaşıyor.” Bunları duyunca muazzam saygı duyan iş insanlarımız, arkadaşı arabasını ya da evini sattığında “Aman ne oluyor, batıyor mu?” diye sorgulamaya başlıyor. Bunu düşünmesi neyi değiştirir derseniz, maalesef çok şeyi değiştirebiliyor. Piyasada dedikodular bir kere başlayınca önü kesilmiyor. “Falanca şirket batıyor mu?” sorusu, piyasalar için şirket çoktan batmış anlamına gelebilir. Şirket batmayacak bile olsa, o dedikodulardan sonra kötü sonun başlangıcına birçok kişi ön ayak oluyor.

Tedarikçiler zaten zor durumda olan firmaya: “Aman, adam batarsa paramız kalmasın içeride!” diye daha kısa vadelerle ya da vadesiz satış yapmaya çalışıyor. Ürün ya da hizmeti aldıktan sonra gerektiğinde destek alamazsak diye müşteri korkuyor. En kötüsü nedir biliyor musunuz? İş arkadaşlarımız korkuyor. Sizin için gerektiğinde gece gündüz çalışmış; belki de şirketini o güne kadar her yerde, her alanda kendi yavrusu gibi korumuş kollamış, tek derdi ailesine geçim sağlamak olan personellerimiz korkuyor.

Doğru iletişim kurmak, her şeyden önce gelir

Peki, her şey nerede başladı? İşletmenizi kurtarmak için işçi çıkartmak yerine, aslında doğru olanı yaparak evinizi ve arabanızı satmak istediniz. Bundan sonra yapılması gerekenler kritik: Bu tür zor zamanlarda doğru iletişim kurmak, her şeyden önce gelir. Tedarikçinize durumu anlatmalı ve durumun daha iyiye gidebilmesi için yaptığınız ödeme planlamalarından bahsetmelisiniz. Vadelendirme için bir takvim oluşturmalısınız. Aynı şekilde ürünü satın alacak kişilerle iletişimi iyi kurarak sizi tercih etmesinden dolayı asla zarar görmeyeceğine ikna etmelisiniz. Ve en önemli paydaşlarınız olan, bir yöneticinin ailesinden sonraki milliyetçilik halkası iş arkadaşlarınıza, durumu net ve şeffaf bir şekilde izah etmelisiniz. İş dünyasındaki en değerli halkanızın bir aylık maaşını geç yatırmak yerine, evinizden arabanızdan feragat ettiğinizi açık yüreklilikle anlatmalısınız. Zor zamanlarda iletişim, her şeydir ve bundan asla vazgeçmemek gerekir!

Tüm yazılarını göster