”AB'nin temel taşlarını yerinden oynatıyorlar”
Bakan Babacan, Avrupa'da, AB'yi AB yapan temel değerlerin yerinden oynatıldığını ve bunun çok riskli olduğunu söyledi.
İSTANBUL - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Bugün ben Avrupa'da, AB'yi kuran kurucu ülkelerde bazılarında yaşanan tartışmaları izliyorum ve gerçekten üzülüyorum. AB'yi AB yapan temel değerleri, temel taşları yerinden oynatıyorlar, bu çok riskli" dedi.
Uluslararası Yatırımcılar Derneğinin (YASED) 29. Olağan Genel Kurulunda konuşan Babacan, yatırım ortamı açısından eskiye göre daha iyi bir noktada olduklarını, ancak "çok iyiyiz" diyemediklerini söyledi.
Babacan, "Henüz eskiye göre daha iyi diyebiliyoruz ancak eksiklerimiz var sıkıntılar var bunun da farkındayız" dedi.
Dünyada bu aralar yatırımlarda bir korumacılık, ulusal bir bakış açısının daha hakim olmaya başladığına işaret eden Babacan, şunları kaydetti:
"Kriz dönemlerinde bunlar oluyor ancak biz hükümet olarak ısrarla ve inatla doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam edeceğiz. Biz sermayenin rengi olmaz dedik, sermayenin milliyeti olmaz dedik, sermaye uluslararası bir kavramdır dedik ve bu şekilde de yaklaşmaya devam edeceğiz.
Bugün ben Avrupa'da AB'yi kuran kurucu ülkelerde bazılarında yaşanan tartışmaları, iç siyasi çekişmeleri izliyorum ve gerçekten üzülüyorum, AB adına üzülüyorum. AB'yi AB yapan temel değerleri, temel taşları yerinden oynatıyorlar bu çok riskli. Bu yaklaşımlar eninde sonunda o ülkede yaşayanların bedelini ödeyeceği yaklaşımlar. 'Ben şu marka araba satılsın isterim ancak bu ülkede üretileni seçerim'... bunlar gerçekten yakışmıyor. Önemli olan o ülkenin halkına en iyi ürünü, en iyi hizmetle en uygun maliyetle ulaştırabilecek yapıyı kurmak. Korumacılık, bakın bu dönemde çıkıp da biz korumacılığa karşıyız diyen ender ülkelerden birisi Türkiye ve hiç bir uygulamamız yok."
Türk iş dünyasından ara ara, "efendim biz de şöyle yapsak, biz de böyle yapsak uluslararası hukuk çerçevesinde" diye telkinler geldiğini söyleyen Babacan, Türkiye'nin zaten uygulaması gereken bazı gümrük uygulamaları varsa bunların yapılacağını belirtti. Babacan, "Ama Türkiye'yi içine kapatacak, Türkiye'nin açık ekonomi, açık ülke olma özelliğine zarar verecek hiç bir adım atamayız, atmamalıyız. Bu yine dönüp dolaşıp Türkiye'ye zarar verecektir" dedi.
Zaten olgun bir ülke, olgun bir ekonomi, güçlü, büyük bir ekonomi olmanın da bu duruşla ancak sağlanacağını belirten Babacan, aksi halde küçük hesaplarla popülizm adına bir şey yapıldığında bunun olumsuz sonuçlarının hep beraber görüleceğini anlattı.
Babacan, şöyle konuştu:
"Popülizm bir hastalık, siyasetçilerin kötü bir hastalığı... Şimdi hele hele kriz dönemlerinde olan bir problemin sebebini, suçunu dışarıda bir yerlere atmak siyasetçiler için en kolay çıkış...
(Bizim ülkede böyle bir sıkıntı var, çünkü göçmenler var, bizim ülkede bir sıkıntı var işte falanca ülkeler malları getiriyor ucuza satıyor şöyle yapıyor, böyle yapıyor) Siyasetçiler için en kolay çıkış, problemlerin kaynağını, sebebini dışarıda bir yerlere atmak...
Sen kendi verimliliğini artırmazsan, kendi ülkende işgücü esnekliğiyle alakalı tedbirler almazsan, ülkende verimliliği artırmakla ilgili adımlar atmazsan, şundan korkup bundan korkup verimsiz bir ekonomik yapıyla devam etmeye çalışırsan, ondan sonra var olan krizin sebebini dışarıda bir yerlerde ararsan, bu devlet adamlığı değil, bu, günü kurtarmak olur.
Herkes kendi hesabına kitabına dikkat edecek ve ancak dünya genelinde ticaretle ilgili bariyerler aşağıya çekilirse, yatırımların önündeki bariyerler aşağıya çekilirse, gerçek anlamda küresel bir ekonomik büyümeyi biz ancak o şekilde yakalayabiliriz ve dünyada yaşayan herkes bundan hak ettiği payı alır. Bundan Türkiye de başka ülkeler de istifade eder.
Herkes kendi başına ayrı ayrı koordine olmayan politikalar uygularsa, herkes kendini kapatırsa, sadece günü kurtarmak adına politikalar uygularsa bundan herkes hep beraber zarar görecektir.
Bakın biz onca probleme karşın çok farklı politikalar uyguladık, genel anlayışın dışında dışında şeyler yaptık. Ekonominin en iyi olduğu dönemde finans sistemimizle ilgili en sert tedbirleri aldık, ekonominin en hızlı büyüdüğü yıllarda dedik ki bu hep böyle gitmez, gün gelir sıkıntılar olabilir o sıkıntılar olduğunda biz kendimizi nasıl koruruz dedik tedbirler aldık."
Bu önlemlerin Türk ekonomisinin krizden oldukça korunaklı geçmesini sağlayan en önemli faktörler olduğunu dile getiren, küresel toparlanmayla birlikte Avrupa'da en hızlı toparlanacak, en yüksek büyüme hızına ulaşacak ülkelerin başında Türkiye'nin geldiğini söyledi.
AB, OECD IMF, Dünya Bankası raporlarına baktığını ve 2010'da Avrupa'da en hızlı toparlanacak ülkeler listesinin başında Türkiye'nin geldiğini aktaran Babacan, sağlam bir finans sistemi, nispeten düşük bir borç stoğu, nispeten düşük kamu açıkları gibi tüm kompozisyonun krizden çıkışta en önemli dayanak noktası olacağını bildirdi.
Türkiye'nin pek çok ülkeden önce çıkış stratejisini açıkladığını da belirten Babacan, geçen sene mayıs haziran aylarında durum tespiti yapıp, fiilen uygulamaya geçtiklerini anımsatarak, bugün itibarıyla hala pek çok gelişmiş ülkenin henüz çıkış stratejisini açıklamadığını belirtti.
"Birinci sınıf demokrasi"
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye Cumhuriyeti'nin birinci sınıf demokrasi olmasına ilişkin Kopenhag siyasi kriterlerinin hedef seçildiğini belirterek,
"Eğer günlük gelişmeler Türkiye'yi birinci sınıf bir demokrasi olma yoluna sokacak gelişmelerse, Kopenhag siyasi kriterlerini tam anlamıyla karşılayacak bir sürece Türkiye'ye eğer götürüyorsa o zaman bu gelişmelerden hiç korkmamak lazım" dedi.
Uluslararası Yatırımcılar Derneği'nin (YASED) 29. Olağan Genel Kurulu'nda konuşan Babacan, bir ülkenin siyasi istikrarının çok önemli olduğunu, siyasi istikrarın bulunup bulunmadığını anlamak için birçok kritere bakılması gerektiğini vurguladı.
Eğer bir ülkede bir başka rejim varsa, bu ülkede kısa vadede belki istikrar var gibi görünebileceğini, ancak bunun sürdürülebilir bir istikrar olmadığını dile getiren Babacan, şöyle konuştu:
"Gerçek anlamda birinci sınıf bir demokrasi midir yoksa ikinci, üçüncü dördüncü sınıf bir demokrasi midir? Biliyorsunuz birinci sınıf demokrasiler siyasi istikrar noktasında da yine çok farklı bir ortamı, iyi bir noktayı yakalamış demokrasilerdir. Çünkü birinci sınıf demokrasilerde sürdürülebilirlik vardır, politikalar ortak akıl ürünü politikalardır. Birinci sınıf demokrasilerde gerçek anlamda şeffaflık vardır ve kurumlar kendi aralarında olması gereken pozisyona, noktaya gelebilmişlerdir. Türkiye'nin de birinci sınıf demokrasi olmayla alakalı kendine seçtiği bir pratik vardır, bir benchmark vardır. Bu nedir? Bunlar Kopenhag siyasi kriterleridir. Türkiye Cumhuriyeti bunu bir devlet politikası olarak benimsemiştir ve Kopenhag siyasi kriterlerini yüzde yüz karşılamak için kendine hedef seçmiş ve o hedefe doğru ilerleyen bir ülkedir Türkiye. Onun için Türkiye'de kısa vadede günlük olan değişmeleri uzun vadede bu gelişmeler Türkiye'yi nereye götürüyor diye incelemek lazım mutlaka. Bugün bunlar oluyor ama bunların olması bizi nereye getirecek. Bu ülkenin genel istikameti nedir? Eğer günlük gelişmeler Türkiye'yi birinci sınıf bir demokrasi olma yoluna sokacak gelişmelerse, Kopenhag siyasi kriterlerini tam anlamıyla karşılayacak bir sürece Türkiye'yi eğer götürüyorsa o zaman bu gelişmelerden hiç korkmamak lazım. Çünkü nihayetinde demokrasinin kalitesinin artması Türkiye'yi çok daha istikrarlı bir ülke hale getirecek. Bunu Türkiye er ya da geç yapacaktır."
"Transformasyon kolay değil"
Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini tam anlamıyla karşılaması gerektiği konusunda hiç kimsenin şüphesinin olup olmadığını soran Babacan, "Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir Anayasa'da yazıyor. Ama onu birinci sınıf demokrasi olarak algılamamız lazım. Yine diyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir, hukuk devletidir, laik bir devlettir. Bütün bu ana kriterleri ana mihenk taşlarını yerinde sapasağlam tuttuktan sonra hiç korkmamak lazım. Bunları daha iyileştirmek için çalışmamız, çaba göstermemiz lazım" diye konuştu.
Transformasyonun kolay olmadığını vurgulayan Babacan, bu değişimden Türkiye'nin karlı çıkıp çıkmayacağına, ya da sonuçta nereye doğru gittiğine bakmak gerektiğini söyledi.
Babacan, olup bitenlerin Türkiye'yi daha bürokratik bir ülke haline mi yoksa daha taşların yerine oturduğu, sorunların çözüldüğü bir ülke haline mi götürdüğünü vurgulayarak, "Dolayısıyla yatırım ortamı açısından baktığımızda bu konular son derece önemli. Türkiye'nin istikrarlı bir ülke oluşu, siyasi istikrarını, ekonomik istikrarını uzun vadede garanti altına almış bir ülke olması son derece önemli. Ama uzun vadeli siyasi istikrarın tek yolu da birinci sınıf demokrasi olmaktan geçiyor" dedi.
Babacan, uzun vadeli hedeflerden asla taviz vermeden gerekli adımları atacaklarını söyledi.
"Bu Anayasa yakışmıyor"
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, şu andaki anayasanın birinci sınıf bir demokrasiye yakışmadığı konusunda herkesin hemfikir olduğunu belirterek, "Hadi değiştirelim dediğinizde, şöyle bir etrafınıza, arkanıza bakıyorsunuz kimse kalmamış. Türkiye için bu gerekliyse neyi bekliyoruz, niye bekliyoruz?" dedi.
Babacan, Uluslararası Yatırımcılar Derneğinin (YASED) 29. Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, reform yapmak için anayasa değişikliği gerektiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Anayasa değişikliklerinin de tabii Türkiye'de süreçleri var. Anayasanın nasıl değiştirileceği yine anayasada yazılı. Üçte iki çoğunluğunuz olacak diyor, Anayasa'yı değiştirecekseniz ilk 4 maddesi değişmez diyor. Biz de anayasada yazan ne varsa hepsine tamam diyoruz. İlk 4 maddesiyle hiçbir problemimiz yok hatta daha güçlendirmeliyiz diyoruz. Ama öte yandan da şu andaki anayasamızın birinci sınıf bir demokrasiye yakışmayan bir anayasa olduğu konusunda herkes hemfikir."
Bugün en muhalif partilerin de, sivil toplum kuruluşlarının da anayasanın değiştirilmesi gerektiğini söylediğini belirten Babacan, "Hadi değiştirelim dediğinizde, şöyle bir etrafınıza, arkanıza bakıyorsunuz kimse kalmamış. Sivil toplum sessizleşiyor, muhalefet partileri yok 1-2 sene sonra bakalım diyor. Türkiye için bu gerekliyse neyi bekliyoruz, niye bekliyoruz?" diye konuştu.
Babacan, "Türkiye'nin başarısı falanca partinin başarısı olarak algılanır" yaklaşımının yanlış olduğunu ifade etti.
Küresel ekonomiyle ilgili gelişmelere de değinen Babacan, toparlanmanın yanı sıra riskler de görüldüğünü belirterek, önemli bir riskin de gelişmiş ülkelerin kamu dengeleri olduğunu kaydetti.
Gelişmiş ekonomilerdeki açıklar
Babacan, ilk defa bu kadar çok sayıda gelişmiş ekonominin, bu kadar çok miktarda açık ve borç stoklarıyla karşı karşıya kaldığına işaret ederek, bunların nasıl toparlanacağıyla ilgili ortada doğru düzgün plan program bulunmadığını dile getirdi.
Ali Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu kadar çok sayıda gelişmiş ekonominin, bu kadar ciddi bir borç sorunuyla karşı karşıya kalması bunun çözümü noktasında da bizi biraz endişelendiriyor. Ekonomik büyümeye destek olacak politikalar uygulayalım ama bu politikalardan ne zaman, nasıl, ne yaparak çıkacağız, bunun da bir an önce hesaplanıp, plan programların ortaya konması gerekiyor. Aksi halde bu risk gittikçe azalmaz, gittikçe daha büyük bir risk olarak karşımıza çıkabilir."
"Türkiye farklılaştı"
Türkiye'nin bu dönemde uyguladığı politikaların iyi neticeler verdiğini kaydeden Babacan, "Türkiye'nin bugün risk primlerine ya da Türkiye'nin borcu yüzde kaçla sigorta ediliyor diye baktığınızda, notu A olan, BBB olan ülkelerle aşağı yukarı aynı rakamlara ulaşmış durumdayız. Bu da Türkiye'nin güven noktasında kendini olumlu anlamda farklılaştırdığını bize gösteriyor. Pek çok ülke tartışılırken Türkiye'nin yakalamış olduğu nokta iyi bir nokta" şeklinde konuştu.
Bunun reel sektördeki yansımalarının da görülmeye başlandığına işaret eden Babacan, 2009'un son çeyreği ve 2010'un ilk yarısında reel sektörde çarkların daha rahat dönmeye başladığını, ihracatta toparlanmanın söz konusu olduğunu, genel trendin ümit verici olduğunu vurguladı.
"Önce devletler devletliğini yapacak"
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Babacan, hükümet olarak devletin denetleyici ve düzenleyici rolünü iyi yapmasını ancak ondan ötesine de gitmemesini öngördüklerini ifade ederek, "Düzenlemek ve yaptığı düzenlemeyi kuruluşlar uyuyor mu uymuyor mu onu iyi bir şekilde denetlemek... Uymayanın da yaptırımını ortaya koymak" dedi.
Özel sektörün ön planda olmasının, özel sektörün daha iyiyi daha uygun fiyata sağlayabilme yarışının da ekonomideki genel verimlilik için olmazsa olmaz şart olduğunu düşündüklerini belirten Babacan, özel sektör kuruluşlarının "nasıl daha iyi olabilirim?" mücadelesinde bulunmasının, genel ekonomik yapı açısından son derece sağlıklı olduğunu söyledi.
Babacan, her yarışın mutlaka düzeni ve kuralları olması ve kurallara uymamanın cezası olması gerektiğine işaret ederek, şöyle devam etti:
"Şimdi siz 20 tane sporcuya diyorsunuz ki; 'şuradan şuraya kadar koş' ya da 'şuradan şuraya kadar kay, birinciye ben ödül vereceğim. Ama bunun yanında eğer bütün kuralları yazmazsanız ve kurala uymayanın da cezasını baştan açıkça söylemezseniz, o bir yarış değil ancak kaos olur. Bugün işte dünyada yaşadığımız, finans sektörüyle ilgili yaşadığımız sonuç budur. Tamam yarış olmuştur ama kurallar doğru konmadığı için ve denetleme iyi olmadığı için bir kaos ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla önce devletler devletliğini yapacak. İyi yapacak, ondan sonra da özel sektör o düzenleme içerisinde kendi rekabet gücünü oluşturup daha iyiyi bulacak."
Bu konuda 2002-2003 yılında ne söyledilerse, bugün de aynısını söylediklerini vurgulayan Babacan, 'Kriz oldu, şartlar değişti, dünya değişti onun için artık böyle söylemeye başladık" demediklerini kaydederek, "Ne söylüyorsak, ısrarla inatla aynısını bugün yine söylüyoruz. Yeter ki herkes kendi üzerine düşeni iyi yapsın" diye konuştu.