Brexit AB'yi nasıl değiştirecek?

Reuters'in Brüksel Büro Şefi Alastair Macdonald, Brexit sürecinin İngiltere ve Avrupa'da yaratacağı değişimleri analiz etti.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Başbakan Theresa May'in bugün başlatacağı süreçle Avrupa Birliği'nden ayrılacak olan İngiltere bazı değişimlere uğrayacak.

Ancak aynı şekilde Avrupa Birliği'nin de yaşayacağı değişiklikler olacak.

İngiltere Başbakanı, Brexit mektubunu imzaladıİngiltere Başbakanı, Brexit mektubunu imzaladı

AB bütçesi: Para nereye harcanıyor?

AB bütçesinden gelen katkılar, bloğun tüm kamu harcamalarının sadece yüzde 2'sini oluşturuyor. Fakat doğudaki üyeler için Brüksel'den gelen katkılar çok daha büyük bir oran tutuyor. Örneğin Polonya bütçesinin yüzde sekiz kadarı ve Bulgaristan bütçesinin beşte birine yakını.

İngiltere olmadan, Brüksel'in net yardım alıcı ülkelere vereceği para altıda bir oranında azalacak. Böylece 2021 yılından sonraki yedi yıl için yapılan harcama planında doğulu ve batılı üyeler arasında kavga çıkacak.

Kısa vadede, ayrılarak AB'ye ne kadar borçlu kalacağı konusunda İngiltere ile kavgalı bir dönem yaşanacak. Londra örneğin araştırma gibi bazı önemli AB bütçelerine katkı yaparak erişimini muhafaza etmek isteyebilir. Ancak tarım gibi büyük bütçeler kökten bir gözden geçirmeyi gerektirecektir.

Güç dengesi: Terk edilen dostlar

İngiltere AB oylarında sahip olduğu yüzde 12'lik gücü Brüksel'in harcamalarını kısmak ve serbest ticareti desteklemek için kullanırdı. Şimdi İngiltere'nin ayrılması İskandinav ülkeleri ve Hollanda gibi daha küçük üyeleri kaygılandırıyor.

İngiltere'nin üyeliklerini desteklediği daha yoksul doğu Avrupa ülkeleri Almanya ve Fransa'nın düşük ücretle çalışan işçilerine daha ağır engeller getireceğinden ya da eski komünist üyelerin hiç hoşlanmadığı federal yetkileri artıracağından kaygılanıyorlar. Özellikle Balkanlar olmak üzere yeni üyelik peşinde olan ülkeler AB'nin daha fazla büyümesinden hoşlanmayan zengin batılılara karşı bir müttefiklerini kaybedecekler.

Euro bölgesindeki 19 ülke genel kuruldaki güçlerinde İngiltere'nin ayrılmasıyla birlikte kayıp yaşayacaklar. Euroya katılmayan ülkelere karşı hâlâ oy çokluğunu sahip olacaklar ancak bu artık ucu ucuna bir üstünlük olacak. Polonya ya da İsveç'in liderliğinde bir euro-dışı blok, AB politikasını euro bölgesi üyelerin belirlemesine engel olabilmek için, bu ülkeler arasında ciddi bir görüş ayrılığı çıkmasını beklemek zorunda kalacaklar.

Fransa AB'nin nükleer güce sahip ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde veto hakkı kullanabilen tek AB üyesi olarak kalacak.

Fransa, ABD liderliğindeki NATO dışında AB'nin daha fazla savunma işbirliğine gitmesini isterken, İngiltere buna karşı çıkıyordu. Artık Fransa'nın karşısında bu rekabet yok ve daha şimdiden savunma Brüksel'in gündeminde yer almış durumda.

Almanya bir yandan ekonomik gücü sayesinde Avrupa'nın baskın ülkesi olarak görülmek, bir yandan da Brexit sonrası her beş AB vatandaşından birinin yerleştiği ülke olmak arasında kalıyor. Özellikle kendisiyle birlikte AB'nin kurucu üyelerinden olan ancak şimdi ekonomik güçlükler içindeki Fransa ile gereken dengeyi nasıl kuracağını düşünüyor.

Dünyada AB: Zayıflayan güç

İngiltere'nin çıkışıyla AB, ABD ve İngilizce konuşan dünya ile muhatap olan güçlü bir üyesini kaybediyor. Tarihsel olarak diplomatik ve askeri bir güç olan İngiltere'nin Çin ve Rusya gibi büyük devletlere karşı ya da Ortadoğu'da olduğu gibi sahip olduğu algı ve bilgi AB için hep yararlı olmuştu. Giderek artan göçmenler nedeniyle kaygı yaratan Afrika'da İngiltere'nin parasal yardımları ve etkisi şimdiye kadar hep önemli rol oynadı.

Londra'nın Moskova karşısındaki sertlik yanlısı tutumu Baltık ülkeleri ve Hollanda gibi ülkelerin takdirini kazanmıştı. Çünkü bu ülkeler Fransa'nın ve hatta Almanya'nın daha yumuşak bir tavır alacaklarından korkuyorlar. Böyle bir tavır da, Ukrayna'daki davranışları nedeniyle Rusya'ya yaptırım uygulanması ya da Rus gazına bağımlılığın azaltılması gibi konularda Rusya'ya baskı yapılması konusundaki görüş birliğini zayıflatabilir.

Siyasi kültür: Yaşasın Brexit

Her ne kadar AB kurumlarının kadrolarında sayı olarak azınlıkta iseler de, İngiliz memurlar 44 yıllık üyelik boyunca AB kurumlarında olduğu kadar Avrupa Parlamentosunda da önemli ve kıdemli mevkiler edindiler. İngiliz vatandaşları AB kadrolarından çıkınca, bu özellik de kaybolacak.

Daha küçükler başta olmak üzere pek çok devlet, İngiltere'nin daha pragmatik ve müsamahakâr olarak gördükleri iş yönetimi tarzını benimsiyorlar. Bunu karşısında ise Fransa'nın AB'nin temel ilkeleri arasına yerleştirdiği tepeden yönetim yaklaşımı var.

İngiltere'nin AB'ye bırakacağı kalıcı miras ise İngilizcenin AB'nin çalışma dili olarak kalması olacak. Buna rağmen Fransızlar, kendi dillerinin önceliğini yerleştirme umutlarından vazgeçmiyorlar.

Kırılma tabusunun kırılması

İngiltere'de yapılan Brexit oylamasından beri AB liderleri kalan 27 üye arasında birliğin yenilenmesinden söz ediyorlar. Anketler AB'ye desteğin genel olarak arttığını gösteriyor. Ancak İngiltere ile sürdürülecek müzakerelerde bu birlik ciddi sınavdan geçecek çünkü bütün devletlerin öncelikleri farklı.

AB'nin 50. maddesinin ilk kez kullanılmasıyla, bir tabu kırılmış ve "bölünmez birlik" kavramı anlamsızlaşmış oluyor.

Brüksel bundan sonra daha fazla ayrılma tehdidiyle uğraşmak zorunda kalacak ve bu durum gelecek yıllarda AB içinde karar alma süreçlerini etkileyecek.