FT'nin A takımından 2013 kehanetleri
Financial Times yazarları, yeni yılda Doğu'nun güçlenmesini, ABD ile AB'nin serbest ticarete yaklaşmasını, Çin'in daha normal bir ekonomi haline gelmesini bekliyor.
Evrim KÜÇÜK
DIŞ HABERLER
Avrupa'nın kemer sıkma programlarıyla boğuştuğu, Çin'in ekonomisinden karışık sinyallerin geldiği, AB'ye seçimlerin ve mali uçurum tartışmalarının damga vurduğu ve birçok ülkede demokrasi sınavının verildiği 2012'yi uğurladık.
Yeni yıla ABD'den gelen iyi haberlerle 'merhaba' dedik. ABD'de büyük vergi artışları ve harcama kesintilerinin 2013 ile birlikte devreye girmesini engelleyip ülke ekonomisini mali uçurumla birlikte resesyona girmekten kurtaran anlaşmanın sağlanmasıyla ekonomiyi zora sokacak büyük bir sıkıntının önüne geçildi.
Yine de yeni yılda dünya ekonomisinde sınırlı canlanma öngörülüyor ve Avrupa'nın sıkıntılı günleri aşamadığı gözönüne alınırsa, küresel ekonomi yine ABD ve gelişmekte olan ülkelere bel bağlayacak. Birçok açıdan 2013, Çin ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelerin performansına göre şekillenecek. Çoğu finansal sorunların altında ezilmeye devam eden gelişmiş ülkelerin bu yıl hız kazanacağına dair çok umut yok.
Dünya ekonomisinin istikrarına tehdit oluşturan unsurlar yine masada; resesyonun vurduğu Euro Bölgesi'nde borç krizinin derinleşmesi ya da Ortadoğu'daki jeopolitik gerginlikler. Son bir yıl içinde çok daha fazla miktarda merkez bankası nakiti finans piyasalarına akmasına rağmen, büyük ekonomik sorunlar yanıtsız bir şekilde duruyor. Yine de 2012'nin son günlerinde yapılan anketler, yatırımcıların 2012'den daha iyi bir yıl beklediğini gösteriyor. Çin'de yapılan işdünyası anketleri de, ülkedeki yavaşlamanın sona erdiğine dair inancın arttığını ortaya koyuyor. Analistlere göre, dünya ekonomisi için 2012'de geçerli olan bazı riskler hala bizimle ve Euro Bölgesi'ndeki sıkıntılar 2013'te euro üzerinde baskı yaratmaya devam edecek.
Reuters'ın 22 ekonomistin katılımıyla yaptığı ankete göre, bu yıl küresel ekonomi yüzde 3.2 büyüme kaydedecek. Bu beklenti, Uluslararasa Para Fonu (OECD) ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın (OECD) tahminlerinden biraz daha kötümser. OECD, bu yıl dünyada üretimin yüzde 3.4 artmasını beklerken, IMF 2013'te yüzde 3.6 büyüme öngörüyor.
Uzman tahminciler ise 2013'ün dünya ekonomisi için sakin bir yıl olacağını söylüyor. Westpac'da kıdemli uluslararası stratejist Huw McKay, 2012'nin piyasa katılımcıları ve gözlemciler için çalkantılı bir yıl olduğunu belirtiyor ancak sinirleri geren Euro Bölgesi'nin parçalanma senoryaları, ABD ve Çin'de liderlik tartışmaları, resesyon olasılığı, emtia piyasalarındaki oynaklık gibi risklerin bazılarının ortadan kalktığını ifade ediyor. Diğer yandan merkez bankalarının likidite operasoyonları ve Asya'da hisselerin güçlenmesinin yardımıyla bu yıl hisse senedi piyasalarında da yükseliş bekleniyor. Başlıca devlet tahvillerinde getirinin biraz yükselecek olması da 2013'a dair beklentiler içinde.
2013 yılında ekonomiye ilişkin genel beklentiler bu şekilde, iken gündem de biraz yoğun olacak. 2013'te ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin öncelikli gündemi ekonomik sorunlarla mücadele. ABD'de yeni yılın gündemini büyük ölçüde, saatler kalan "mali uçurum" belirleyecek. Avrupa Birliği, Almanya öncülüğünde, Euro Bölgesi'ndeki krizin ekonomik, mali ve siyasi entegrasyona daha fazla zarar vermemesi için radikal adımlar atıp atmamaya karar verecek.
"Arap Baharı" adı verilen değişim rüzgarının etkisindeki Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında 2013'ün kaderini, yıl içinde yapılacak seçimler belirleyecek. İsrail'de şubat ayındaki seçimlerden sonra İran'a askeri müdahale tartışmalarının kızışması bekleniyor. Suriye krizinde geçiş yönetiminin nasıl kurulacağı tartışmaları hız kazanacak.
FT, yazarlarına sordu
Ekonomik endişelerin ve jeopolitik sorunların damga vurduğu 2012'den sonra dünyayı nasıl bir 2013'ün beklediğine dair bir çok anket ve analiz yapılırken, İngiliz Financial Times gazetesi, kendi yazarlarına ve uzmanlarına 2013 yılından ne beklediklerini sordu. Gazetenin A-listesi olarak tanımladığı gruptaki yazarlar, yeni yılda öne çıkmasını beklediklerini trendleri ve gelişmeleri şöyle yorumladı:
Kishore Mahbubani
[PAGE]
Doğu, Batı'nın üzerine doğacak
13 Batı ülkelerinde uğursuz bir rakam olarak kabul edilir. Ama Asya'da değil. Bu da Batı ülkelerini 2013'ü neden zorlu bir yıl olarak tanımladıklarını, Asya'nın ise 2013'e niçin kötümser bakmadıklarını bir nebze açıklıyor. ABD mali uçurumdan düşmeyecek, Euro Bölgesi ise çökmeyecek. ABD ve Çin ekonomisinin 2013'te 2012'den daha iyi bir görünüm sergilemesi bekleniyor. Birçok Asya ülkesi için de bu durum geçerli.
Asya'da sürmekte olan yükseliş trendi bu yıl da devam edecek.
2012 itibariyle yaklaşık 500 milyon Asyalı orta sınıf standartlarına ulaştı. 2020 yılında bu rakam 1.75 milyara ulaşacak. Hemen tüm ürünlere olan talep artacak. Hindistan'da 1990'da hiç cep telefonu yoktu. 2010'da bu ülkedeki cep telefonu sayısı 752 milyonu buldu. Hintliler artık akıllı telefonlara geçiyorlar; geçtiğimiz ülkedeki akıllı telefon sayısı 17 milyona çıktı, 2015'te bu sayı 79 milyon olacak. Turizm de patlama yaşanacak. Ülkenin her yerinde yeni oteller açılıyor. Asya'daki ucuz havayolu şirketleri 2012'de yüzde 12 büyürken, geleneksel havayolu şirketlerindeki büyüme yüzde 8 olarak gerçekleşti. 2013 yılında, 2011'e kıyasla ucuz havayolu şirketlerinden yapılan rezervasyonlarda yüzde 55 artış bekleniyor.
Asyalılar hareket etmeye başladı. Asya'nın parasal yükselişini belgelemek kolay. Zihinsel ve ruhsal yükselişini kayıt altına almak ise zor. Ancak bazı önemli projeler yeni dönemi sembolize ediyor. Asya'nın MS 500 ve MS 1200 tarihlerinde en büyük üniversiteleri arasında yer alan Nalanda Üniversitesi, Nobel Ödüllü Amartya Sen'in öncülüğünde restore edilmeye devam ediyor. Ağustos 2013'te Yale-Nus Koleji'nden kayıtları kabul etmeye başlayacak. Bu küçük tohumdan büyük bitkiler yetişecek.
Doğu ve Batı'nın en iyi öğretilerinin yan yana gelmesini sağlayacak projeler, medeniyetlerin birleşmesinin, 21 yüzyılın en önemli dinamiğini temsil edeceğini gösteriyor. Bu insanlık tarihinin en büyük uyum süreçlerinden biri olacak.
Tabi zorluklar da yaşanacak. Jeopolitik sorunlar her yerde başını kaldırmaya devam edecek. Ama ülkeler, hatalarından ders çıkarmayı öğrenebilir. 2012'de Çin, kasım ayındaki toplantıda Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği'ni bölmeye çalışarak büyük bir jeopolitik hata yaptı. Şi Jinping'in ve daha aklı başında bir yönetimin iktidara gelmesiyle Çin, Deng'in gücünü gizleme ve zamanını kollama tavsiyesini hatırlayabilir. Pekin ve Washington DC'deki liderlik geçiş süreçlerinin tamamlamasıyla zamanımızın başlıca jeopolitik ilişkisi tahmin edilebilirlik ve istikrara doğru ilerleyecek.
Anne-Marie Slaughter
[PAGE]
ABD-Avrupa ticaretinde önemli adımlar atılacak
2013, ABD-AB serbest ticaret anlaşması yılı olacak, en azından bu hedefe yönelik ciddi görüşmeler yürütülecek. Her n kadar bu olasılık daha önce gündeme geldiyse de, sıkı düzenlemeler ve devlet destekleri gibi konular yüzünden rafa kalkıyordu. 2013'te ise ekonomik görünüm daha iyi ve siyasi engeller hafiflemiş durumda. Ancak hem ABD hem de AB umutsuzca daha hızlı büyüme peşinde. Parasal politikalar ise tükeniyor; para politikasının sıkılaşması bekleniyor. Bu da ticaretin önemini artırıyor; tarifeleri kaldırarak pazarları büyütülmesi amaçlanıyor. Obama yönetimi, Trans-Pasifik Ortaklığını Batı'ya taşımak istiyor ve ABD-AB anlaşmasının ihtimali artıyor.
ABD nihayet, Avrupa'nın ekonomik ağırlığının stratejik bir varlık olduğunun farkına vardı. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, kasım ayında yaptığı bir açıklamada, 'Amerika; Avrupa ve Asya için kilit değil, Avrupa ile birlikte Asya için kilit' demişti. AB, dünyanın en büyük ekonomisi, AB'nin en büyük yatırım ve ticaret ortağı, Çin'in de en büyük ticaret partneri. Üstelik Afrika ve Güney Amerika ile bağlarını güçlendirerek Atlantik'te yeni fırsatların kapısını aralıyor. Son olarak AB, ABD'nin artan enerji ihracatı için önemli bir pazar olabilir. ABD ile ticaretin gelişmesinin, yeni ve uzun süreli bir transatlantik anlaşmanın sembolize ettikleri, kendilerini sadece kemer sıkma ve siyasi mücadelelerin beklediği AB liderleri için politik açıdan bir can simidi olabilir.
Böylelikle müşterilerine veya en azından üreticilerine yeni bir şey önerebilirler. Açıkça ABD, 1958'den bu yana yaptığı gibi AB'ye uzun vadeli önem vermiş olacak. Bu da Euro Bölgesi'nin uzun vadede ayakta kalacağına dair inancın da göstergesi. Tüm bunlar Avrupa'daki hükümetlerin, ABD-AB ticaret anlaşmasının yapılması için daha önce gösterilen çabaların donmasına neden olan tarım ve diğer lobilerin itirazlarını yenecek siyesi iradeyi bulmaları için zamanın geldiği anlamına da geliyor.
İngiltere bu gelişmeleri yakından takip etmeli. ABD ve AB pazarlarını birleştirmek için anlaşmaya varırsa, İngiltere'nin AB'den ayrılmasının maliyeti yükselir. İngiltere bir kez daha ada ekonomisi olur ancak bu kez transatlantik denizinden bir duvarla karşılaşır.
DeAnne Julius
[PAGE]
Yeni bir küresel finans krizi yaklaşıyor olabilir
Dünyaya şöyle bir bakın, büyük riskler göreceksiniz. Bir ya da daha fazla ülke Euro Bölgesi'nden çıkabilir. Ortadoğu'da şiddet yayılabilir. Çin ve komşuları arasındaki ada anlaşmazlığı kızışarak, ABD'nin Pasifik'e müdahale etmesine neden olabilir. Ancak, en büyük risk bunlardan biri ya da diğer bazı risklerin dünyayı yeni bir finans krizine sokabilecek olması; GFC II (Küresel Finans Krizi II)
Üç nedenden ötürü böyle bir olasılık görüyorum. İlk olarak, dünya ekonomisi halen kırılgan ve 2007-2008 finans krizinden sonra çok yavaş bir toparlanma içinde. Hane halkları ve hükümetler ağır borç yükü altında ezilmeye devam ediyor. Bankalar hala bilançolarını daraltıyor ve düzenlemeler konusunda belirsizlik sürüyor. Yeni bir şok, bankaların sıkıntılarını artıracak ve daha fazla küçülmeye zorlayacak.
İkincisi, para politikaları maksimum ölçüde kullanıldı. Mali ve parasal politikalar etkinlik sınırlarına dayandı. GFC, bilançolarda resesyon yarattı. Bu daha fazla hükümet borçlanmasına dayanan Keynesyen teşviklerin en iyi senaryoya göre etkisiz kalmasına, en kötü senaryoya göre ters tepmesine neden olabilir. Merkez bankaları nominal faiz oranlarını uzun bir süredir sıfıra yakın seviyede tutmaya devam ediyor ve parasal genişleme vasıtasıyla finans kuruluşlarına likidite pompalıyor. Ancak klasik likidite tuzağının işaretleri her yerde görülüyor. Bankalara kredi başvurusu azaldı, regülatörler ise her durumda rezervlerini artırmalarını istiyor. Parasal genişleme bankalara destek oluyor ancak para reel ekonomiye akmıyor, tasarruf sahipleri ve emeklilik fonları için yen etkiler artıyor. Eğer bir şok yaşanırsa, hükümetlerin buna karşı koyacak araçları pek kalmadı.
Üçüncüsü siyasi zayıflık. Uzun zamandır uygulanmakta olan kemer sıkma programı, başlıca partileri desteği azaltıyor. Özellikle Euro Bölgesi çevre ülkeleri risk altında. İlkbaharda yapılacak seçimlerin ardından İtalya'da kurulacak zayıf bir koalisyon ya da Katalonya'da ayrılıkçıların elde edeceği bir galibiyet, Euro Bölgesi için sonun başlangıcı olmakla kalmaz, ikinci küresel finans krizini tetikleyebilir.
Riski azaltmak için anahtar uluslararası işbirliği. Amaç kriz bölgelerinin izlendiği ekonomik bir denetim oluşturulması ve gerekli olması halinde ekonominin kontrol edilmesi olmalı. Acil durum planları, korumacılığa meydan vermeden, finansal krizin bir ülkeden dünyanın geri kalanına yayılmasını engelleyici şekilde hazırlanmalı. Bu koordine edecek en iyi merci ise G20. Ancak ne yazik ki, bu yıl G20'ye Rusya başkanlık edecek. Bu da endişelenmek için bir diğer neden.
Howard Davies
[PAGE]
Küreselleşmede geri adım
Bizi finansal krize doğru götüren yüzyılın son çeyreğinde küreselleşmede büyük bir sıçrama yaşandı. Özellikle, sınır ötesi para akışında büyük bir hızla arttı. Batılı yatırımcılar Çin ve diğer BRIC ülkelerine yığıldı. Asya'daki ve Ortadoğu'daki egemen varlık fonları yüklü miktarda gelişmiş ülke varlıkları alımı gerçekleştirdi. En hızlı büyüme ise sınır ötesi banka kredilerinde yaşandı.
Ancak krizden beri bu trend tersine dönmeye başladı; sınır ötesi banka kredileri sert bir şekilde gerilerken, önde gelen Amerikan ve Avrupa bankaları hedef küçülttü. HSBC, birçok ülke pazarından çıkma kararı aldı, Barclys ve Citibank da başka sorunlarla boğuşmaya başladı. Kıta Avrupası'ndaki bankalar sermaye tabanlarını güçlendirmeye çalışıyor ve gelişmekte olan ülkelerdeki varlıklar, ana şirketin bilançosunu dengeliyor.
O zaman finans açıdan küreselleşmeden uzaklaşılan bir döneme mi giriyoruz? Eğer öyleyse bunu umursamalı mıyız?
Maliyetleri kısma programlarının bir kısmı kaçınılmazdı, bunlar hoş görülebilir. Bankalar fazla yüklenmişti. İştahları, sindirim sistemlerinin kaldırabileceğinin üzerinde açılmıştı. İzlanda ve İrlanda'daki bankaların kendi gayzerlerine çekilmeleri sürpriz değil. Ancak geri çekilmenin bir kısmının finansal korumacılık formunda olması dikkat çekiyor. Bu da, ticari malların korumacılığında olduğu gibi tehlikeli bir durum.
Bazı durumlarda, özellikle Avrupa'da, düzenleyiciler ana bankayı korumak için kuruluşlardan denizaşırı pazarlardan likidite çekmelerini talep etti.
ABD'deki düzenleyiciler de denizaşırı pazarlardaki bankalara yerel, farklı bir sermaye ile iştirakler kurması için baskı yapıyor (daha önce Kanadalıların yaptığı gibi). Tekbir ülkeden yetki alarak birlik genelinde bankaların faaliyet gösterebildiği AB'de bile bankalardan yerel iştirakler oluşturmaları istendi. İngiltere ve Hollanda hükümetlerinin kendini içinde bulduğu banka müşterilerinin kurtarılmasına ilişkin tartışmaların yaşanmasını hiç kimse istemiyor. Ancak bedelini ödemeden tedbir almak mümkün değil. Likidite ve sermayenin gerekli olmadığı yerlerde kapana sıkışmasına neden oluyorlar, bu da sermayenin uygun bir şekilde kullanılamamasına ve sonuç olarak kredinin maliyetinin artmasına yol açıyor. Bunun neticesinde bankalar marjinal pazarlardan geri çekilmek zorunda kalıyor, rekabet azalıyor. Yerel yetkililer, düzenlemeleri kendi bankalarının lehine yapıyor. Bir ayrımcılık ve yerelleştirme döngüsü oluşuyor.
Finansal İstikrar Kurumu bu trendleri kaygıyla izliyor. IMF gibi. Tehlikelerin farkındalar. 2013 bir karar yılı olacak. Merkez bankaları ve düzenleyiciler, iç siyasi baskılar nedeniyle, finansal küreselleşmede geriye atılan adımları kabullenecek mi? Yoksa krizin öğrettiklerinin, açık bir finansal pazarın yararlarının korunduğu yeni bir yaklaşıma uyarlandığı bir denge bulmak mümkün olacak mı?
Yukon Huang
[PAGE]
Çin, 'daha normal' bir ekonomi olacak
2013, Çin'in daha normal bir ekonomi haline geldiği bir yıl olarak hatırlanacak. Çin için normallik ne demek? Yakında görevden ayrılacak olan Başbakan Vın Ciabo'nun 'Çin'de büyüme dengesiz, sürdürülemez ve koordinesiz' şeklindeki sözleri iyi bir başlangıç noktası olabilir.
çift haneli büyüme sağlayan devletin desteklediği kapitalist yaklaşımla Çin anormal bir ekonomiydi. Onlarca yıldır asgari ücretin yılda ortalama yüzde 12 arttığı ve finans krizlerinin uğramadığı bir ülkeydi Çin. Ancak bu etkileyici ekonomik dönüşümün direksiyonundakiler yeni yönetimde yoklar. Pekin, daha önce aşağı yönlü baskıların yaşandığı dönemlerdeki gibi para seli kapılarını açamaz. Yüzde 7-8'lik büyüme yeni norm halini alacak ve sorulacak yeni soru ise 'kaliteli büyüme (daha dengeli, sürdürülebilir, koordineli) sağlanacak mı?' olacak.
Çin aslında bir süredir ekonomiyi dengelemeye çalışıyor. Eğer tüketim yılda yüzde 9 artar ve yatırım artış hızı yüzde 15'den yüzde 6-7'ye inerse, ekonomide tüketim ve yatırımın payı daha normal bir hal alacak. Kentleşmenin iç tüketimin artırması ve yatırımcıların daha fazla fonu yurtdışına yönlendirmesiyle iç talepte yaşanan artış, cari işlem dengesini yumuşatacak. Ülkenin iç bölgelerindeki büyümenin kıyı kesimlerinden ve kentlerden daha ivmeli olması da ülke ekonomisinin denge kazanmasına yardımcı olacak.
Yapılacak reformlarla Çin'de büyüme finansal ve çevresel açıdan daha sürdürülebilir kılınabilir. Bankacılık sektörünü güçlendirmeye yönelik hamleler zaten yapılmakta ancak mali sistemin, kaynakları kanalize edilmesinde daha fazla sorumluluk alacak şekilde dönüştürülmesi gerekiyor. Çin'in beş yıllık planı, enerji etkinliğini büyük ölçüde artırıp, kirliliği azaltarak çevresel sürdürülebilirlik kazınılması için önemli bir platform oluşturuyor. Normal bir pazar ekonomisinde devlet kilit faaliyetleri koordine etmez, özel sektöre inovasyon ve etkinlik için daha fazla alan kazanmasına yardımcı olmak amacıyla düzenleyici rolünü güçlendirir. Ancak normal bir ekonomi olarak Çin, iş dünyasının eleştirilerini üzerine çekiyor. Faizler ve kur gibi kilit noktalardaki ekonomik fiyatlandırmalarını kontrol ederek ve sermaye hareketlerini sınırlandırarak istikrarı daha fazla sağlayamaz.
Martin Wolf
[PAGE]
2013'te faiz oranları artmayacak
Gelişmiş ülkelerin önde gelen dördünde yeni yılda faiz artışı olmayacak. Fed, Avrupa Merkez Bankası, Japonya Merkez Bankası ve İngiltere Merkez Bankası, uzun zamandır ekstra gevşek para politikası uyguluyor. Bunlar arasında en yüksek kısa vadeli müdahale oranını yüzde 0.75 ile Avrupa uyguluyor. Buna ek olarak söz konusu merkez bankaları, bilançolarını büyütmek için başka geleneksel olmayan tedbirler uyguladılar. Yine de yeni yılda faizlerin yükseleceğini düşünmek için bir neden yok.
Sebebi basit: merkez bankaları kredi motoru tamir edilinceye ve ekonomiler canlanıncaya kadar sıkılaştırmaya gitmeyecek. Dahası sıkılaştırmaya başladıklarında, ilk aşama bilanço genişlemeyi yatıştırmak olacak, ancak bundan sonra faizleri artırmaya başlayacaklardır. Faizleri artıracak ilk mantıklı aday Fed çünkü ilk önce Amerikan ekonomisi toparlanacak. Fakat ECB, enflasyon konusundaki kurumsal histerisi nedeniyle önce davranabilir.
Rakamlarla 2012
[PAGE]
Rakamlarla 2012
Ekonomi
658 milyar dolar
Apple'ın 19 Eylül'deki piyasa değeri. Apple, dünyanın en pahalı şirketi olmuştu.
617.3 milyar dolar
İspanyol, Yunan, İrlanda ve Portekiz borsasının aynı gün içindeki toplam büyüklüğü
63 milyar dolar
Facebook'un halka açıldığı mayıs ayından sonra dört ay içinde piyasa değerinde yaşanan kayıp
282 milyon sterlin
Libor skandalında Barclays'in ödemeyi kabul ettiği ceza
1.96 milyar dolar
ABD ve İngiltere'de bugüne kadar Libor skandalı için yağdırılan cezaların büyüklüğü
113000
Citigroup'ta 2007 yılından bu yana işten çıkarılan kişi sayısı
1.029 katrilyon yen
Tokyo'nun tahvil, bono, kredi ve hükümet garantisi altındaki borçlarınnı toplamı
% 1.40
10 yıllık ABD Hazine kağıtlarının 25 Temmuz'da gördüğü rekor düşük seviye
% 7.6
10 yıllık İspanyol kağıtlarının 24 Temmuz'da ulaştığı zirve
123.5 milyar euro
İspanya'nın 2013'te satması gereken tahvil tutarı
30.661 euro
Yunan vatandaşlarının her birine düşük devlet borcu miktarı
460 milyar dolar
ABD-Meksika sınırındaki ticaretin büyüklüğü
Toplumsal rakamlar
[PAGE]
5.8 milyar dolar
ABD seçimlerinde harcanan miktar, seçmen başına yaklaşık 50 dolar
261.042 mil
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un geçtiğimiz yıl katettiği yol
97.820
2012'de ABD'de vurulan kişi sayısı
600 milyon
Hindistan'da ağustos ayındaki elektrik kesintisinde karanlıkta kalan kişi sayısı
300 milyon sterlin
Londra'da Hyde Park manzaralı bir evin fiyatı.
90 milyon dolar
2013 ortasında tamamlandığında New York'un en yüksek rezidansı olacak One57'de dublex çatı katının fiyatı
5
Çin'de bu yıl tamamlanması beklenen dünyanın en yüksek 5 binalarının sayısı
22
ABD'li yüzücü Michael Phelps'in kazandığı madalya sayısı. Olimpiyat tarihinin en çok madalya kazanan sporcusu oldu.
24 mil
Avusturyalı Felix Baumgartner'in dünyaya atladığı yükseklik
834 mil/saat
Avusturyalı Felix Baumgartner'in dünyaya atlarken ulaştığı hız. Yerçekimin etkisiyle ses hızını yakaladı.
94.3 milyon sterlin
Bond serisinin 'Skyfall' isimli son filminin İngiltere'de 40 gün içinde ulaştığı gişe hasılatı.
25.743,94 dolar
Sotheby's'de yapılan açık artırmada Edvard Munch'un Scream (Çığlık) tablosunun her santimetre karesi için ödenen miktar.