Olgunlaşan Türk demokrasisinin artık jest yapma zamanı gelmiştir

Washington’da yaşayan yatırım bankacısı Osman Bengür, 2015 yılına yaklaşırken Türkiye’nin imajı ve Ermeni sorununu yazdı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ABD için Türkiye'nin stratejik değerinin yüksek olduğu inkâr edilemez. Coğrafik konumu, genç nüfusu ve küresel ekonomik krize dek dinamik ekonomisi, Türkiye'yi Avrupa ve Ortadoğu'da politika, ekonomi ve güvenlik alanlarında gitgide daha etkili bir oyuncu haline getiriyor. Ancak Amerika Türkiye ile ilişkilerinin güçlenmesine odaklanırken, "Ermeni sorusu" iki ülkenin işbirliğini gölgeleyebilir ve Türkiye'nin hedeflerine ulaşmasını zorlaştırabilir.

Ermeni diasporasının çabaları ve ABD ile Avrupa'nın önde gelen siyasetçilerinden aldığı destek Ermeni meselesinin yakın zamanda gündemden düşmeyeceğini gösteriyor. Tartışmaların bir türlü bitmemesi Türkiye'nin sürekli kendini savunma pozisyonunda kalması, Türkiye'ye karşı önyargı barındıranların odaklanacağı bir mevzu sağlıyor ve dünya kamuoyunda Türkiye'nin imajını zedeliyor. Dahası, bu tartışmalar Türkiye'nin yakın zamandaki demokratik açılımlarına gölge düşürüyor, Türkiye'nin gelişmesini destekleyen ülkelerin elini zayıflatıyor. Ayrıca Türkiye'nin, ABD ile çıkarlarının örtüştüğü terörle mücadele, Hazar Denizi'nden enerji nakliyatı, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması ve İran'ın nükleer güç olma yönündeki çabaları gibi alanlarda ortak yaklaşım imkanlarını daraltıyor.

Şimdiye kadar Türkiye'nin ABD'de soykırım yasasının çıkmasını engellemeye yönelik çabalarında az çok başarılı olduğu söylenebilir. Peki, Türkiye'nin bu durumda "Ermeni sorusuna" kalıcı bir çözüm bulması niye gerekli olsun?

Türkiye'nin stratejisi yıllarca Türkiye-ABD ilişkilerinin bir soykırım yasa tasarısından çok büyük zarar göreceği tehdidi üzerine odaklanıyor. Başkan Obama'nın nisan ayında gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinde ve "Soykırımı Anma Günü"ndeki konuşmasında "soykırım" kelimesini kullanmaması, Türkiye'nin stratejisinin başarılı olduğunu düşündürebilir. Fakat, Türkler kendinden bu kadar da emin olmamalı. Obama, İsrail-Filistin konusunda olduğu gibi, ABD'nin müttefiklerine tartışmalı konularda farklı bir tutum sergileyebildiğini şimdiden sergiledi. Önümüzdeki yıllarda Ermeni meselesiyle ilgili de farklı bir duruş ortaya koyabilir. Bu yıl Amerika'nın küresel ekonomik kriz ve Ortadoğu'daki sorunlar gibi iki cephede mücadele ediyor olması soykırım tasarısının gündeme gelmemesini sağlamış olabilir. Fakat hem Ermeni hem Türk lobileri kendi amaçları uğruna mücadele etmeye devam edeceklerdir.

Bazı gözlemlere göre Washington'daki Türkiye Büyükelçiliği, zamanının yaklaşık yüzde 70'ini önde gelen Amerikalıları Ermeni sorununda Türkiye'nin pozisyonunu desteklemeye ikna etmekle geçiriyor. Bu bir tek konuya harcanmak için son derece yoğun bir çaba anlamına geliyor ve ister istemez diğer daha önemli konuları arka plana atıyor. Aralarında ABD Kongre üyeleri de olan Türkiye dostlarının önemli bir kısmı, Türkiye'nin Ermeni meselesine katı yaklaşımından sıkıntı duymakta ve Türkiye'nin daha yüksek emellerine zararlı bulmakta. Türkler, soykırım yasa tasarılarının şimdiye kadar geçmemesinin Türkiye'nin bu konudaki görüşüne katılındığı anlamına gelmediğini anlamalı. Rahatsızlık verici de olsa, gerçek şu ki Türkiye dostları, yaşananların "soykırım" olmadığı tezine sempati de duysa, Müslümanlar'ın da bu olaylar esnasında yaşamını yitirdiğini kabul de etse, Osmanlı Ermenileri'ne karşı vaktinde izlenen siyasetlerin korkunç olduğunu Türkiye'nin de kabul etmesi gerektiğini düşünmekte.

Başbakan Erdoğan'ın kurulmasını önerdiği tarih komisyonunun arşivlerde ortaya çıkardığı bulgularla yaşananların soykırım olup olmadığı sorusuna belki açıklık getirebilir. Dünyada tarihi olaylarla ilgili anlayışlar farklı bulgular ve görüşler ışığında değişim gösterebilmiştir. Belki de Türkiye bu çalışmaların ardından kendi pozisyonunu doğrulayabilecektir. Fakat bir ihtimal tüm tarihi araştırmalara rağmen, Türkleri de Ermenileri de tatmin eden bir sonuca varılmaz.

1915 sırasında yaşanan katliamlarla ilgili modern Türkiye'nin, Mustafa Kemal Atatürk'ün de muhalif olduğu işlevsiz, felaket Osmanlı yönetimini savunmak için bu denli çaba sarfetmesini anlamak güç. Yazar David Fromkin "Bütün Barışı Sonlandıran Barış" kitabında Atatürk'ün İttihat ve Terakki Cemiyeti önderi ve 1915 olaylarının başrol oyuncusu Enver Paşa'ya nasıl derin bir düşmanlık duyduğunu ve Enver Paşa'nın, Atatürk'ün yeni bir devlet kurma çabalarına nasıl engel olmaya çalıştığını çok güzel ortaya koyuyor.

Türkiye kendi tarihi ile gurur duyduğunu teyit ederken aynı zamanda geçmiş rejimlerin veya hükümetlerin bazı siyasetlerini veya faaliyetlerini kınayabilir. Dünyada önde gelen milletlerin hemen hemen hepsi, başta ABD olmak üzere, tarihleri ile ilgili hoş olmayan gerçeklerle yüzleşmek durumunda kalmıştır. ABD, Yerli Amerikalılar'a, Afrikalı Amerikalılar'a, Japon kökenli Amerikalılar'a yönelik tarihte izlediği adaletsiz yaklaşımları kabul etmiş olmaktan dolayı bütün vatandaşları nezdinde daha iyi bir ülke haline gelmiştir. Başkan Obama, Guantanamo Bay kampının kapatılması konusundaki konuşmalarında ve işkence yöntemlerinin kınaması ile bütün dünyaya ABD'nin bir hata yapmış olduğu mesajını verdi. Bunu hem Ortadoğu'daki hedeflerine ulaşmak, hem de Amerika'yı büyük bir ulus yapan özgürlük ve demokrasi değerlerini ortaya koymak adına yaptı.

Türkiye'nin bölgesel güç olmak için, demokratik değerlere gerçekten önem veriyorsa, Başkan Obama'nın da vurguladığı gibi, kendi tarihi ile yüzleşmeli. Başkan Obama'nın Kahire Üniversitesi'ndeki, konuşmasında belirttiği gibi: "Başkalarını suçlamak, kendine bakmaktan daha kolaydırÖ Kolay yolu değil, doğru yolu seçmeliyiz." Ermeni meselesi ile ilgili yeni bir yaklaşım benimsediğini ortaya koymak için Türkiye'nin bazı jestler yapmasının zamanı gelmiştir; bu, olgunlaşan Türkiye demokrasisi için "doğru yol" olacaktır.

Türkiye'nin yapabilecekleri arasında birinci adım, Kongre'den tasarının geçmemesine yönelik bütün lobi faaliyetlerini durdurması olabilir. Bu yönde harcanan bütçe 1915'de gerçekten ne olduğunun araştırılması yolunda harcanabilir. Bu araştırmayı yapacak komisyonun Türkiye hükümetinden bağımsız olabilmesi için farklı görüşler taşıyan önde gelen uluslararası tarihçilerden oluşturulmalıdır. Bu konuyla ilgili arşivlerdeki belgelerin endekslenmesi ve kapsamlı bir rapor hazırlanması gerekmekte. Hem Türkiye hem de Ermenistan'ın arşivlerini kullanıma açması beklenmeli.

Türkiye ayrıca 1915 katliam ve tehcirinin 100. yılını anmak için bir komisyon kurmalı. Bu komisyon tarih sempozyumları düzenlemeli ve hayatını kaybeden Ermeniler ve Müslümanlar için anıt dikilmesine önayak olmalı.

Soykırım tasarısı belki yine ABD kongresini meşgul edecektir fakat Türkiye'nin attığı olumlu adımlar böyle bir tasarının etkisini önemli bir ölçüde azaltabilir. Soykırım tasarısı kongre tarafından onay görse bile, Türkiye kendi araştırmalarını devam ettirmeli ve Amerika ile ilişkilerini bozacak bir tepki göstermemeli. Başka hükümetlerin veya tarihçilerin 1915 olaylarına soykırım demesi veya dememesi önemli değil. Önemli olan Türkiye'nin açık ve dürüst bir tartışmaya izin vermesi ve hatta teşvik etmesi. Bunun en büyük katkısı uzun vadede Türkiye'nin kendisine olacaktır. Aynı zamanda AB üyelik yolunda olsun, bölgesel güç olma yolunda olsun, Türkiye'nin elini güçlendirecektir. Belki de en önemlisi, Türk ve Ermeni halklarının uzlaşması ve yaralarını sarmaları için önemli bir adım olacaktır.

Osman Bengür, Washington'da yaşayan işadamı/yatırım bankacısı ve www.citybizlist.com sitesinin köşe yazarı. Bengür ayrıca Amerikan Kongre'sine adaylığıyla tanınıyor. Bu makale Vol. 8 No. 1 İlkbahar 2009 sayılı Turkish Policy Quarterly'den kısaltılarak alınmıştır.

Financial Times: "Türkiye daha fazla ilgiyi hak ediyor"

Financial Times gazetesi "Türkiye'nin daha fazla ilgiyi hak ettiği" yorumuna yer verdi.

Financial Times, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde kaydedilen ilerlemenin ve Kürtler'in kültürel hakları konusunda atılan adımların, Türkiye'nin yavaş ilerleyen AB üyelik müzakerelerini hızlandırması gerektiğini yazıyor.

Ancak bu haftaki Bağımsız Türkiye Komisyonu raporunda da belirtildiği gibi müzakerelerin bir kısırdöngüye saplanıp kaldığını belirten yorum, şöyle sürüyor:

"Müzakerelere başlama kararının bundan beş yıl önce oybirliğiyle alınmasına karşın; Fransa, Almanya ve Avusturya şimdi tam üyelikten epey uzak olan 'özel ortaklık' alternatifini destekliyor.

Fransa bazı müzakere başlıklarını engelliyor. Kıbrıs da öyle. Bu tür hareketler tehlikeli bir şekilde ters tepebilir. Kıbrıs'ın birleşmesi konusunda anlaşmaya varılamaması, süreci zehirledi. AB üyeleri birleşmemiş bir adayı üyeliğe kabul ederek çok temel bir hata işlediler. Üyeliğin keyfini çıkaran Kıbrıslı Rumların, birleşme müzakerelerine ciddiyetle sarılması için pek bir sebep kalmadı."

Financial Times'daki yazının devamında, Türkiye'de de AB'ye karşı isteksizliğin ve demokrasiyle bağdaşmayan uygulamaların arttığı belirtiliyor.

Financial Times'daki yorum, şu sözlerle sona eriyor: "Hem AB hem de Türkiye bir an önce dikkatlerini Kıbrıs görüşmelerine ve üyelik müzakerelerine çevirmeli. Bunların hükmen başarısız olmasına izin verilmesi, bir trajedi olacaktır. Ve AB ile işbirliği yapması Avrupa'nın gelecekteki güvenliği, refahı ve dinamizmi için hayati önem taşıyan bir ortakla ilişkilere gölge düşürecektir"

Avrupa Parlamentosu'nda 'Soykırımın Reddi' Konferansı

Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi gündemde olduğu bu dönemde Avrupa Parlamentosu'nda 6 Ekim'de "Soykırımın Reddi"ne ilişkin bir konferans düzenlenecek. Konferansta "Soykırımın reddi ifade özgürlüğünün bir çarptırması ve demokratik toplumların temelleri için tehdittir" argümanı öne sürülecek.

Avrupa Ermeni Federasyonu, Yahudi Laik Toplumu Merkezi ve IBUKA-Fransa tarafından AP'de 6 Ekim'de düzenlenecek konferans, Alman Hıristiyan Demokrat parlamenteri Elmar Brok'un himayesinde gerçekleşecek.

PanArmenian'a göre, Avrupa Ermeni Feredasyonu, konferansın, Avrupa Birliği'nin politika yapıcılarına, "Soykırımın reddinin ifade özgürlüğünün bir çarptırması ve demokratik toplumların temelleri için bir tehdit oluşturduğu" nu anlatmayı amaçlıyor.