Rusya'nın Kafkasya stratejisi

Rusya’nın zayıf olduğu cephe Kuzey Kafkasya cephesi. Burada sıcak çatışmalar politik çekişmelerle devam ediyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Rusya savunma bakanı Sergey Kujuget-oglu Şoygu bugünlerde Suriye’deki “antiterör” operasyonun sonuna gelindiğini açıkladı. Suriye cephesinde artık aktif savaştan siyasi çözüme geçiş yapılacak gibi görünüyor. Fakat Rusya şunun da farkında, Suriye cephesi sakinleştikçe diğer cepheler ısınacak. WW 3.0’ı (III. Dünya Savaşı) bir hibrit savaş olarak kabul edersek ki böyle olduğunu bir çok uzman dile getirmekte, hibrit savaşların siber cephelerden siyasi cephelere kadar farklı boyutları olduğunu da söylememiz gerekir. Rusya’nın zayıf olduğu cephe ise Suriye kadar uzak olmayan Kuzey Kafkasya cephesi. Burada sıcak çatışmalar politik çekişmelerle devam ediyor. Rusya buralarda başını ağrıtan “aşırı” unsurları Suriye’ye göndererek sıcak çatışmaları azamiye indirmiş olsa da bölgesel sorunlarını çözmüş değil.

Kuzey Kafkasya’da yaşayan halklar Ruslar için belli zamanlarda iyi savaşçılar olsalar da, savaştaki ustalıklarını her fırsatta Ruslara karşı kullanmaktan da çekinmediler. Bu durum üç asırdır böyle devam ediyor: Kafkasya Rusya’nın adeta ‘Aşil topuğu’ olmaya devam ediyor. 90’larda bağımsızlık ilan eden Çeçenistan’la sorununu çözmüş olan Rusya, bağımsızlık talep etmeyen Dağıstan’ın sorunlarını bir türlü çözemiyor. Dünyada en küçük toprak üzerinde en fazla ulusun yaşadığı Dağıstan bugünlerde Rusya için büyük bir sorun teşkil ediyor. Çeçenistan savaşları devam ederken yerel klanlarına güçlü finans desteği verilen, tam özerkliğe terk edilen Dağıstan, gelinen noktada Suriye kadar karmaşık bir sorun teşkil ediyor. Fakat Suriye’nin aksine uzak değil, yakından çok daha yakın.

Putin’in 2018 seçimlerine yönelik hazırlığında belki de en hassas noktayı bu bölge oluşturuyor. Ortadoğu sorunlarını çözebilen bir lider için ‘karizma çizici’ bir durum bu: Çünkü uzaklarda etkili olabilen bir liderin içeride çok daha etkili olması bekleniyor. Putin kendi toprakların içindeki Dağıstan’ın sorununu bir emirle çözebilmeliydi. Ama yerel yönetimler Putin’in emirlerini ya ters anlıyor ya da onu dinlemiyordu. Kendi halkını her türlü baskıyla susturup Moskova’ya güzel resim göndermek derdine düşen yerel yöneticiler buradaki sorunları çözmedikleri gibi, tam tersine sorun üzerine sorun yaratıyordu. Dağıstan Özerk Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olan Ramazan Abdulatipov’u bölgeye gönderen de Putin’di. 4,5 sene önce Abdulatipov’u Dağıstan’a gönderen Putin ona her türlü desteği vermişti. Özellikle onu derdest edebilecek klanları merkeze bağlı güvenlik güçleriyle ‘temizlemişti’. Abdulatipov’dan önceki cumhurbaşkanı Magomedsalam Magomedov’a da federal merkezde onu incitmeyecek bir görev verilmişti. Dağıstan’ın başkenti Mahaçkale’nin belediye başkanını ise FSB macera filmleri aratmayan özel bir operasyonla tutuklamıştı. Kendisine karşı isyankâr olan diğer klan liderlerini de Ramazan Abdulatipov siyasi alanın dışına itmişti. Bu destek karşılığında Ramazan Abdulatipov, yönetiminde klanların ağırlığı kalmayan Dağıstan’ı, Moskova’yı tatmin edecek şekilde yönetecekti. Moskova Abdulatipov’dan çok şey istemiyordu: Gençlerden etnik gruplara veya klanlara bağlı olmayan bir teknokrat kastı oluşturup yolsuzluğu asgariye indirmek, yine gençlerin radikallere katılımını önlemek ve önceki yönetimlerin oluşturduğu devlete karşı güvensizliği ortadan kaldırmak. Kısaca, yaşlı ve tecrubeli Abdulatipov, Dağıstan halkının Rusya Federasyonu’na olan güvenini güçlendirecekti; özellikle de Putin’e olan güvenini. Bu durum haliyle Putin’in oylarını da artıracaktı.

Rusya’nın Batı’ya yakın araştırma merkezleri, Dağıstan’ın sorunlarını yolsuzluklardan oluştuğunu raporlara yansıtmıştı. Uzmanların raporlarına göre, yolsuzluk ve klan oluşumlarıyla sosyal basamaklardaki yükselişleri tıkanan gençler Dağıstan’dan Rusya’ya göç ediyor veya radikal oluşumlara katılıyordu. Sovyet döneminde üniversiteyi bitiren ve diploma sahibi olan her gence devlet hemen iş bulurdu. Sovyetler dağılınca bu uygulamanın ortadan kalkması Kafkasya sokaklarında diplomalı işsiz gençlerin çoğalmasına sebep oldu. Bu gençler adil iş bulma imkanına sahip değillerdi. Tıpkı Arap Baharında olduğu gibi, Dağıstan’da gençler isyan etme noktasına gelmişti. Ama Arap Baharından farklı olarak Kafkasya’da, Çeçenistan’ın ayrılıkçı hareketiyle başlayıp Kuzey Kafkasya’nın doğusunu saran ayrılıkçı hareket, dini bir kimlik de oluşturmuştu. Yerel yönetimlerin arkasında Moskova’nın desteğini gören gençler artık onlara kızmıyordu; bütün isyanlarını merkezi yönetime, yani Moskova’ya karşı bir ‘cihada’ dönüştürmüşlerdi. Rusya her ne kadar klanlara bölgeyi teslim etse de klanlar artık bu genç “cihadizm”e karşı etkili olamıyordu. İkinci Çeçenistan savaşıyla çatışmalar bütün doğu Kafkasya’ya yayılmıştı. Neyse ki DEAŞ ortaya çıkarak bu sorunu çözmekte Moskova’ya yardımcı oldu. Ruslar bu isyancı gençleri Ortadoğu çöllerine götürüp orada kuma gömdü. Fakat gelinen noktada DEAŞ bitmek üzere ve DEAŞ’ın eritemediği ama eğittiği bu gençler geri dönüş yollarını tutacak. Eğer Kafkasya’da var olan durum devam ederse, Dağıstan dağlarında yeni ‘mücahit’ grupların oluşması için, Suriye ve Irak’tan beş veya on iyi eğitimli insanın dönmesi yeterli. Bölgedeki federal güvenlik güçlerinin DEAŞ’ın uyuyan hücrelerine karşı mücadelesi haber ajanslara sürekli yansıyor. Bu hücrelerin başına tecrübeli yöneticiler geldiğinde, Rusya Suriye’de bitirdiği savaşı kendi topraklarında bulabilir. Buna bir de diğer sorunlar eklendiğinde, Kuzey Kafkasya yine sıcak bir bölgeye dönüşebilir. Bu ihtimalleri bertaraf etmek isteyen ve her koşulda yerel güçlerle Dağıstan’ı yönetmeye çalışan Moskova artık yeni bir süreç başlatıyor.

Rusya Federasyonu’na bağlı bir çok özerk cumhuriyet var. Ayrıca iller de kendi meclisleriyle ve cumhurbaşkanı statüsündeki valilerle yönetiliyor. Bu valiler eskiden halk tarafından seçilirdi. Fakat Putin yaptığı reformlarla, il valilerinin ve özerk cumhuriyetlerin başkanlarının yerel olarak seçilmelerini engelledi, Moskova’nın önerisi ve yerel meclislerin onayıyla atamalarını sağladı. Sonradan bir kez daha değiştirilen bu sistemde bazı bölgelerde atama meclisi onayıyla yapılırken, bazılarında başkan (vali) halk tarafından seçiliyor. Sonuç olarak yine de Moskova’nın izin vermediği bir adayın seçimlere girmesi mümkün değil. Fakat Moskova da bu yöneticileri genellikle yerli üst düzey bürokratlar veya siyasetçiler arasından seçiyor.

Dağıstan’da olduğu gibi, İnguşetya’da ve Kabardey-Balkarya Cumhuriyeti’nde de başkanlık yapanlar hep yerli, fakat Rusya’nın federal devlet kurumlarında görev yaparak yükselmiş isimler. Mesela İnguşetya’nın başında olan Yunusbek Yevkurov bir general. Yine Kabardey-Balkarya Cumhuriyeti’ni yöneten Yuri Kokov da Rusya Federasyonu’nun içişlerinden yükselen bir isim. Dağıstan’da görevden alınan Ramazan Abdulatipov ise Sovyet döneminden bugüne kadar merkezde üst düzey makam sahibi olan bir isimdi. Bunlar arasında Moskova’da görev yapmadan başkan olan tek isim ise Ramazan Kadirov. Çünkü son iki savaş tecrübesinden dolayı, Çeçenistan’da merkezden gönderilmiş bir ismin başarılı olması mümkün değildi. Yeltsin döneminde yine eski bir Sovyet bürokratı olan Zavgayev’i atayan Rusya, onun başarısızlığını hatırlayarak Çeçenistan’da çok farklı bir strateji izledi. Kadirov’a tanınan özerklik Rusya’da hiç bir yerel yönetime verilmemişti ve bu durum hem Kremlin içinden de dışarıdaki muhaliflerden epey eleştiri alıyor.

Kadirov’a yönelik Moskova merkezli saldırılar, boyutları değişse de hâlâ sürüyor ve böylece sürecek olduklarını tahmin etmek de çok kolay. Fakat Çeçenistan farklı ve detaylı analiz edilmesi gereken bir bölge. Rusya son 15 yılda Çeçenistan’da uyguladığı her taktiği geliştirerek yurt dışında da kullandı. Bu taktikleri uygularken başarılı da oldu. Hatta kendisine karşı savaşan Çeçen milislerle anlaşarak onları yine içeride ve dışarda askeri güç olarak kullanmayı bile başardı.

Dağıstan’a ve Abdulatipov’a dönersek, Moskova’nın yeni iç siyasi stratejisinin dikkatlice izlenmesi gerektiğinin altını çizmek lazım. Daha önceki yazılarımızda Rusya’da federasyondan üniter bir yapıya geçişin çanlarının çaldığına işaret etmiştik. Tataristan’ın özerklik anlaşmasını uzatmayan federal merkez, artık sorunlu bölgelerde merkezi bir yönetim uygulayacağını gösteriyor. Ramazan Abdulatipov’un başarısızlığı artık o kadar göze batmıştı ki Maksim Şevçenko ve Ruslan Kurbanov gibi Kafkasya’yı iyi bilen analistler, bu durumu doğrudan Putin’e iletmişlerdi. Ama Kremlin’in bu kararı alması için bir kaç uzmanın şikayeti yetmezdi. Kremlin il ve özerk bölge yöneticilerinin halk desteklerini devlete bağlı araştırma merkezlerine izletiyor. Bu konuda bardağı taşan son damla, Putin’in halkla yaptığı TV üzerinden yaptığı geleneksel görüşme oldu. Putin halkın sorunlarını her sene TV’deki canlı yayında dinliyor. Daha önceki canlı yayınlarda Putin’e soru soran halk onu överdi veya özel hayatıyla ilgili sorular sorardı. Ama bu yıl bütün Rusya’yı şaşırtan bir canlı yayın yapıldı. Programda sorulan sorular sansürlenmemiş denecek kadar sertti.

Tabii ki Abdulatipov’un Derbent şehrinin yıl dönümü kutlamalarındaki başarısızlığı gibi bir çok sorun daha vardı. Ama bunlar sadece Kremlin’in kararını tetikleyen yan unsurlar olabilir. Sonuçta Kremlin Dağıstan’da yaptığı atamayla beraber 10 ilin yöneticisini değiştirdi. Ama Dağıstan’da yaptığı atama, Rusya’nın yeni tarihinde Kuzey Kafkasya’da yapılan atamaların en garibi. Kremlin’in Dağıstan’a gönderdiği yönetici oralı olmadığı gibi federal merkezde üslendiği görevlerle de ağırlığa sahip olan bir isim. Vladimir Vasilyev gibi birisi için bu atama bir sürgün olarak değerlendirilebilirdi. Oysa Putin’in güvendiği bir bürokrata, bir yakın dosta önemli bir görev yüklemesi olarak değerlendiriliyor. Vladimir Vasilyev geçmişte hep en kritik görevleri üstlenen bir isimdi. Onun geçmişinde Nord-Ost saldırısından Beslan’a kadar uzanan özel görevler var. Yani Putin, Vladimir Vasilyev’e geçmişte de kritik görevler vermişti. Özellikle Nord-Ost ve Beslan saldırılarından sonra Rusya, merkez ile federal bölgeler arasındaki ilişkilerde köklü değişiklikler yapmıştı. Putin eğer bu kadar güvendiği bir bürokratı bir özerk cumhuriyetin başına atıyorsa, ondan beklediği hizmet de sıradan bir görev değildir. Rusya kendi topraklarına dönebilecek bir milis savaşına karşı sağlam bir adım atıyor; federal merkezin siyasi çizgisinden çıkan özerk cumhuriyetlerin ve illerin elitlerine de sert bir mesaj veriyor. Bu atamayla birlikte bildiğimiz eski federal Rusya yok olurken, yeni Rusya hem dışarda hem içerdeki hibrit savaşın cephelerinde kendi pozisyonunu güçlendiriyor. Suriye savaşı bitse de WW 3.0 bitmedi. Rusya bunun farkında ve yakın cephelerde hazırlıklı olmak için adımlarını atıyor.