Peygamberler diyarı Şanlıurfa…

Üç semavi dinin buluştuğu peygamberler diyarı, GAP'ın başkenti, Türkiye'nin en büyük barajı Atatürk Barajı'nın bulunduğu Şanlıurfa. Üç gün yeniden dolaştım kenti, tarihi ve kutsal yerlerini ziyaret ettim, lezzetlerini tattım, bakın neler gördüm…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

On bir bin beş yüz yıllık bir şehirdeydim… Üç semavi dinin buluştuğu peygamberler diyarı, efsaneler şehri, GAP'ın başkenti, Türkiye'nin en; dünyanın dördüncü büyük barajı olan Atatürk Barajı'nın bulunduğu Şanlıurfa…

Yontma taş devrine kadar uzanan bir tarihi var Şanlıurfa'nın: Hurriler, Pers İmparatorluğu, Roma hâkimiyeti, Hunlar ve Got askerleri tarafından yağmalanma, Urfa Haçlı Kontluğu (Prof. Dr. Işın Demirkent'in bu konudaki çalışmasının yer aldığı kitabın okunmasını öneririm), Mısır Memlûkları, Timur hâkimiyeti, Osmanlı Devleti, Fransız mandası, 10 Nisan 1920'de düşman işgalinden kurtuluş…

Hz. İbrahim'in doğduğu ve ateşe atıldığı mekânlar, ilk Hıristiyan kilisesi (bu nedenle Hz. İsa'nın yüzünün sureti olan bir mendili bu kente göndermesi) şehrin birçok hikâyesinden sadece birkaçı…

Bu gidişimde üç gün üç gece yeniden dolaştım yeniden Şanlıurfa'yı, tarihi ve kutsal yerlerini ziyaret ettim, lezzetlerini tattım, bakın yıllar önceki ilk yolculuğumdan bugüne neler gördüm, neler yaşadım:

On bir bin beş yüz yıllık bir kente yolculuklardı... Balıklıgöl'de bulunan, uygarlık tarihinin bilinen en eski heykeline doğru... Ana Tanrıça imgesinden çok önceleri erkeğin kutsal yaratık olduğunun kanıtı da sayılan bu heykel, on bir bin yıl öncesine aitti. Neolitik devir insanlarının sandığımızdan çok daha farklı ve gelişmiş olduğunu ortaya çıkaran Göbeklitepe Tapınağı da buradaydı, eser sayısı bakımından Türkiye'nin beşinci müzesi de...

Ülkemizin en çok kazı yapılan iliydi; dünyanın ilk üniversitesi, ilçelerinden Harran'daydı...

Güneydoğunun Efes'i olarak nitelendirilen Şuâyb antik şehri de, Soğmatar antik kenti de yine Şanlıurfa'nın sınırları içindeydi. Haleplibahçe'de bulunan, Amazon kraliçelerini görüntüleyen üç milimetrekare boyutlarındaki mozaik taşları da...

İbrahim Peygamber ve Balıklı Göl

Üç büyük dinin de tanıdığı İbrahim Peygamber, inanışlara göre bu topraklarda doğmuştu. Bir gün baş kâhin, Kral Nemrut'a gelmiş ve o yıl doğacak bir çocuğun putperestliği ortadan kaldıracağını ve kendisini öldüreceğini söylemişti. Bunun üzerine kral, o yıl doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini emretmiş, Nemrut'un askerlerinden olan Azer, karısı Nuna Hatun hamile olduğundan, onu kale yakınlarındaki bir mağaraya gizlemişti. 

Nuna Hatun, oğlu İbrahim'i doğurduktan sonra, onu mağarada bırakarak eşinin yanına dönmüştü. Bir rivayete göre Hazreti İbrahim kendi baş parmağını emmiş ve parmağından gelen sütle beslenmiş, bir başka başkasına göre bir ceylan onu emzirmişti.

Büyüdüğünde onların inandığı putlara değil, dünyadaki her şeyin yaratıcısı olduğuna inandığı tek Tanrı'ya inanmıştı. Kral Nemrut'un taptığı putları kırınca Nemrut bu olaya çok kızmış ve İbrahim'in öldürülmesini emretmişti.

Büyük bir ateş yakılmış Hazreti İbrahim Urfa kalesinin burçlarından bir mancınığa koyularak bugün Balıklı Göl'ün (Halil Ür-Rahman Gölü de deniliyor) olduğu yerdeki ateşe fırlatılmıştı. Ateş suya, odunlar balığa dönüşmüş, Hazreti İbrahim ise Balıklı Göl'ün hemen yakınındaki gül bahçesine düşmüştü. Yine bir rivayete göre Hz. İbrahim'e inanan tek kişi ve aynı zamanda kralın kızı olan Zeliha da kendini İbrahim Peygamber'in arkasından atmış ve hemen Balıklı Göl'ün arkasında Ayn-ı Zeliha Gölü oluşmuştu.

Halil-ür-Rahman Camii, Rızvaniye Camii ve Medresesi de buradaydı…

Viranşehir ilçesine 20 kilometre uzaklıktaki Eyyüb Nebi köyünde türbesi bulunan Hz. Eyyüb de de Şanlıurfa'da yaşayan peygamberlerden birisiydi…

Tabii ki Birecik'i de kalesi ve kelaynaklar için görmek, muhteşem patlıcanlarından almak; kış mevsiminde gidilmişse Karacadağ Kayak Merkezi'ne çıkmak da Şanlıurfa'nın olmazsa olmazları arasındaydı…

Şehirde 

Balıklıgöl'ü, hanları, daracık sokakları gezecek, otantik ürünlerin neredeyse yok olduğunu, yerlerini Suriye'den, Çin'den ve tabii ki İstanbul'dan gelenlere bıraktığını görerek üzülecektik. Çok sevdiğim ayran kaşıklarını bakırdan yapan kimseler yoktu artık, yenileri alüminyum gibi bir alaşımdan üretiliyordu. Poşular naylon karışımı iplikten hazırlanıyor, danteller makinelerde yapılıyordu…

Urfa Kalesi

"Ben Eftuha'yım, güneşin oğluyum. Bu sütunlarla üzerindeki heykeli Kral Manu'nun kızı Kraliçe Şalmet için yaptırdım."

On dokuz yüzyıl önce yazılmış bu Süryanice kitabenin bulunduğu Urfa Kalesi'ndeki Korint başlıklı iki sütunu şehrin dört bir yanından görülüyordu...

Lezzetler ve "mırra töreni"

Klasik Güneydoğu yemeklerine bu defa patlıcanlı kebab ve şıllık tatlısı da eklenecekti. Adını hafifliğinden mi almış kimbilir? Söğürme, ağzı açık, ağzı yumuk, içli köfte, semsek, lebeni, ciğer kebabı, tirit, boranı, bostana salatası, aya köftesi, lahmacun ve yuvalaktan da tadacak, sadeyağla yapılmış baklavaları yiyecek, ardından Gümrük Han'da mırra içecektik. Onun da yöredeki birçok şey gibi kendine özgü töreni vardı. Örneğin fincanı masaya bırakırsanız kahveyi sunan kişi için altınla doldurmanız ya da onu evlendirmeniz gerekiyordu. Mırra fincanı kulpsuzdu. Yarıya kadar kahve konuluyor, genellikle üç defada ve her yudumda fincan kırk beş derece çevrilerek içiliyor.

Büyükşehir Belediyesi ev kadınlarının emeklerini değerlendirmek üzere malzemesini temin ettiği, gelirini tamamen onlara bıraktığı Hamarat Eller Mutfağı ve Hamarat Eller Çarşısı'nı kurmuştu. Yerel ürünleri müze yolundaki bu mekânlardan da temin etmek veya tatmak mümkündü…

Çarşılar, pazarlar

Kazzaz Pazarı (Bedesten), Sipahi Pazarı, Eski Kuyumcu Pazarı, Neccar Pazarı, Koltocu Pazarı, Pamukçu Pazarı, Kınacı Pazarı, Ishotçu Pazarı, Demirci Pazarı, Bıçakçı Pazarı, Çulcu Pazarı, Çadırcı Pazarı, Saraç Pazarı, Attar Pazarı, Tenekeci Pazarı, Kürkçü Pazarı, Eskici Pazarı, Keçeci Pazarı, Kokacı (Kovacı) Pazarı, Kasap Pazarı, Boyahane Çarşısı, Kavafhane Çarşısı, Hüseyni Çarşısı... Gümrük Hanı çevresinde yer alan 8 kapalıçarşı, 8 handan oluşan tarihî bir dokuydu. Kent turumuza ara vererek Devlet Konukevi'nde soluklanacaktık… Sonraları Cevahir Konukevi adıyla Cevahir Asuman Yazmacı tarafından işletilecekti. On sekizinci yüzyılın sonlarından kalma tarihi bir konaktı bu. Yıllar önce avlusunda gördüğüm halhallı, küpeli güvercinler şimdi ne oldu bilmiyorum?! Asuman Hanım on küsur yıl sonra oradan ayrılmak zorunda kalacak, şehirdeki bir başka tarihi handa Cevahir Konağı olarak konuklarını ağırlamaya başlayacaktı… Bu gidişimde iki akşam yemeğini orada yedim, Şanlıurfa yemeklerini tatma fırsatı buldum..

Tabii ki sıra, Urfa'nın ünlü "sıra gecesine" de gelecek, geç saatlerde çiğ köfteler yoğrulacaktı...

Yapmadan dönmeyin
 
• Tarihi çarşılarını gezmeden ve alışveriş yapmadan,
• Balıklı Göl'ü ve Ayn-ı Zeliha Gölü'nü görmeden,
• Mırra (acı kahve) içmeden, çiğ Köfte ve Urfa kebabı yemeden,
• Harran'a gidip dünyanın ilk üniversitesini gezmeden,
• Urfa Kalesi'ndeki sütunları görmeden,
• Şehrin sokaklarında gezerek bilmediğiniz bir dünyayı keşfetmeden,
• Çile Mağarasına (Sabır Makamı) gitmeden…